BENİ BIRAKMA ( Her Yerde Sen,16. bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
Aşk birbirine bakmak değil, birlikte aynı yöne bakmaktır, diyor Antoine de Saint-Exupery. Aşkı daha güzel anlatabilen bir söz bilmiyorum. Kısa ve net aşk budur. Aynı yöne, aynı duygularla ve bir olarak bakabiliyorsanız hayatın mucizesi gerçekleşmiştir. Bu olmaz, denilen gerçek olduğundaysa korkuları da beraberinde getirir. Selin ve Demir bir oldular, aynı yöne doğru umutla bakarken sonsuz bir korku döngüsüne de girdiler. Selin Demir’in bir gün çekip gideceğinden, Demir de Selin’in kendisini terk edeceğinden korkuyor. İlk bölümden bu yana ikisinin de geçmişlerinden getirdikleri korkularından uzun uzun bahsetmiştik. Âşık oldukları anda bu duygular tüm şiddetiyle ortaya çıktı. Selin, hayatı boyunca çok kayıplar vermiş ve bu kayıpların kendisi yüzünden olduğuna inanan bir kadın. Demir de tüm sevdikleri tarafından terk edilmiş, birine bağlandığında yine aynısını yaşayacağını düşünen bir adam. Çocuklar size bir sır vereyim mi? Martı sevdiği denizi asla terk etmez. Gitmişse gerçekten sevmemiş demektir. O gözlerinizde gördüğümüz “Beni bırakma!” haykırışını ikinizin de kalpleri duydu, inanın artık.
Demir hep geçmişte demiştik ya, Selin de öyle aslında. Demir, Eylül’ü ona söylemek istediği anda durumu en kötü şekilde yorumladı. “Hata sende değil bende, konuşması yapacaksın değil mi?” diye başladı lafına, Demir daha söylemeye fırsat bulamadan “Gideceksin değil mi? Hata bende, fazla kaptırdım kendimi” deyiverdi. Selin’den tam beklediğim davranışı sergiledi aslında. Onun hayatındaki insanların bir şekilde gideceğine ve bunun da kendi suçu olduğuna dair bir inancı var. Bu onun suçu değil, çocukluğundan itibaren böyle büyümüş. Bu yüzden de duymak istemiyor o kötü gerçeği. Hatırlarsanız Burak ve fotoğraflarla ilgili meselede de aynı tepkiyi vermiş, görmek istememişti. Yine aynı şeyi yaptı, duymak bile istemedi. Gerçeği duyarsa Demir’le arasının bozulacağından, onun gideceğinden öyle korkuyor ki duymasam daha iyi moduna giriyor birden. İç dünyası renklerle dolu olsa da aslında bazen kendini grinin tonlarına hapsediyor. Demir’le sevgili olduğu andan itibaren temelleri sağlam olsun diye verdiği mücadele de bu yüzden. Her şey tamam olsun, o Demir’den, Demir ondan her şeyiyle emin olsun istiyor Selin. Tüm bu kaçak dövüşünün sebebi bu. Demir de maalesef ondan bu duyguyu çekip alamıyor. Tavırlarıyla daha da korkmasına sebep oluyor sadece.
Demir çok korkuyor olabilir ama bu ruh hâlinden çıkamazsa Selin’de tarifi mümkün olmayan yaralar açacağı gün gibi ortada. Eylül meselesinin saklanması Selin için bir sorun değil. Hatırlarsanız kendisi de Demir’i kaybetmemek için uzun süre sırlarla yaşadı. Ancak Demir’in tavırları ciddi sıkıntıya sebep olacaktır. Selin, karakteri gereği olayı çok başka bir şekilde yorumlayacak ve Demir’in kendisini değil onu sevdiğine inanacak diye düşünüyorum. Bu konuda da suçluyu dışarıda değil kendisinde arayacak ve daha önce yaptığı gibi Demir’in onu bırakacağı kanaatine kapılacak. Selin’in ışıl ışıl ruhunun en büyük kusuru her şeyin sorumluluğunu üstlenerek “Benim hatam” düşüncesiyle davranması ne yazık ki. Demir’in bu noktada sevdiği kadını ikna etmesi gerekecek fakat bu buhranı devam ederse bunun hiç kolay olacağını zannetmiyorum. İlişkilerinin başlarında Selin’e kan kusturdu, ufacık hatasından dolayı. Şimdi Selin’i gitmeyeceğine ikna etmek pek de kolay olmayacak bu nedenle de Demir’in çok daha anlayışlı ve sabırlı olması gereken günler çok da uzakta değil gibi, tabi eğer Selin’i kaybetmeyi istemiyorsa…
Demir’in içten içe yanıp kavrulmasının sebepleri var ve bu kesinlikle Eylül’e duyduğu ilgi değil. Bu hafta daha net gördük ki Eylül’e yönelik tek bir duygu kırıntısı bile yok. Ne çantasındaki fotoğrafı görmesi, ne gittiği her yerde karşısına çıkması onu bir gram bile etkiledi; onun tek derdi Selin’in zarar görmesi. Demir, karakteri gereği sır saklayacak biri değil ve bu sırrın altında eziliyor. Vedat’la yaptığı konuşmada “Gözlerinin içine baka baka gerçeği saklıyorum.” dedi. Demir ömrünce sırlarla mücadele ettiği için, onların ilişkiye zarar vereceğini düşünüyor. Bu düşünce aklına geldikçe de durgunlaşıyor, sıkılıyor ve bu hâllerini anlamayan Selin’in kâbuslar görmesine sebep oluyor ne yazık ki. Hâlbuki geçmiş gitmiş mesele ne olacak, diye rahat davransa bu olay sıkıntıya dahi sebep olmayacak. Zira Selin insanların sırları olmasını, bazı şeylerin gizli kalmasını anlayabilen bir kadın. Onun karşısına çıkıp bana yalan söyledin, demesi de pek mümkün değil. Demir’in buhranlarının devam etmesi, daha büyük sıkıntıların kapısını açabilir. O, kendi iç çatışmasında bunu gözden kaçırdığı için parça parça oluyor her defasında. Aslında onun tek istediği Selin’le evlerinde mutlu, huzurlu ve birlikte bir hayat kurabilmek. Kimsenin bütün hayatı olamadığı için, Selin’in dünyasında ufacık bir yere sahip olabilmek.
Selin, Demir’in kök salamadığını, aidiyet sorununu o kadar net görebiliyor ki hiç düşünmeden buna son vermek için harekete geçti. Demir’in tüm eksik yanlarını gidermeye başladı bile ve en güzel yanı bunu tamamen kendi kişiliğiyle ve plansız yapıyor olması. Öncesinde burası benim evim mi diyen Demir’e “Burası Selin’in evi değil, Demir’le Selin’in evi olsun.” deyiverip evi değiştirme işine girişti. Eskiden rengârenk karmaşasıyla Selin’i yansıtan salon, şimdi renkleri ve sadeliğiyle ikisine ait oldu. Sadece bu da değil. Selin’in ilk günden bu yana iç dünyası gibi sakladığı fotoğraf odasına birlikte girdiler. Demir de bu işe oldukça gönüllü oldu ve birlikte çektikleri fotoğraflarla evlerini süsleyerek o evin taştan bir yapı değil, ikisine ait bir yuva olmasını sağlayacaklar. Selin’in her şeyi eksiksiz yapalım, temelimiz sağlam olsun diye çırpınmasına hiç gerek yok aslında. Demir’e hayalini bile kurmayı unuttuğu bir sevgi ve mutluluğu öyle güzel bir şekilde veriyor ki o binanın temeli zaten kaya gibi sağlam şu anda.
Demir sevdiğini uyurken izleyen, incinmemesi için kendini dahi incitecek kadar nahif ruhlu bir adama dönüştü. Eylül bile bu duruma fazlasıyla şaşırıyor hatta. Onun bıraktığı adam işini her şeyin önünde tutan, sadece kendi tercih ettiği anlarda onunla olan ve asla taviz vermeyen bir adamdı. Selin sayesinde olabilecek en güzel şekilde değişti. Sevdiği insanlara vakit ayırmayı ve her şeyin iş olmadığını anladı sonunda. Eylül’ü sevmedi, diyemem ama aslında bakacak olursak o sadece kendisine çok benzeyen bir kadına bağlanmış bir zamanlar. Şimdiyse dünyasına renkleri getiren, değiştiren ve duvarlarını yerle bir eden bir kadınla birlikte. O kadın ona yeniden yıldızları, renkleri ve bir yere ait olmanın mutluluğunu veriyor. Kim olsa böyle bir mutluluğu kaybetmemek için her şeyi yapar. Demir artık Selin’in korkularını görebiliyor. Önceden manasız gelen tavırlarının altında yatan korkuları anlıyor. Anlamakla da kalmayıp adımlar atmaya başladı. İş gezisine giderken “Asma güzel yüzünü, öğlene yanındayım.” diye aynanın üstüne yazdığı not gibi. Bunlar ufak hareketler gibi görünse de Selin’in dünyasında çok büyük etkileri var. Demir, Selin’e adım attıkça Selin, onun yanında kalacağına dair inançlarını tazeliyor. Ömrü boyunca beklediği o adamın yanında olmasıyla daha da parlıyor.
Demir de bu aşkla öyle farklı parlıyor ki Eylül sonunda anlamaya başladı. Açıkçası onun bu çok âşık tavırları bana bayağı geliyor çünkü Burak kendisini arayana kadar Demir’e ulaşmak gibi bir niyeti bile yoktu. Oysa şimdi onun resmini yanından ayırmayan, attığı adımda geçmişin hayalleri içinde kaybolmuş gibi duran bir kadın oldu Eylül. Burada ciddi sıkıntılar var yalnız. Eylül Hanım üç ay önce gezmeye gitmiş davranmaya bir son ver, sen! Kariyerin için beş satırlık bir notla nişanlını terk edip ardından yıllar sonra döndüğünde hâlâ beni seviyor, tavrıyla sırf sen istiyorsun diye karşındakinin sana göre davranmasını bekleyemezsin. Demir’in Eylül’e bakışlarında ne bir öfke ne de bir kırılmışlık var. Bariz bir şekilde buz gibi ve benim için artık önemli değilsin, bakışları atıyor. Eylül bunu hemen anlayamasa da, yavaş yavaş ayırtına varmaya başladı aslında; değişimi gözleriyle görüyor. Hatta kendisine de artık uygun olmadığını bir bakıma itiraf etti diyebiliriz. Ayda ile sevgili olduğunu düşündüğünde yakışmıyorlar, dedi. Ayda aynı onun gibi klasik tarzı olan, genç, güzel bir iş kadını. Ona verdiği bu tepki içten içe kendisiyle de iyi olmadığını hissetmesi anlamına geliyor, bana kalırsa. Selin’se çok farklı, Eylül’le uzaktan yakından alakası olmayan bir kadın. Eylül’ün değişimin sebebi olan kadını tanıdığı anda kendisinin neden kaybettiğini anlamasının uzun süreceğini de sanmıyorum. Esas meselemiz ondan sonra nasıl tavır alacağı.
Final sahnesinde gerçeği öğrenmeye fazlasıyla yaklaştı. Demir’in rest çekmesiyle umutları tükenen Eylül’e yardım eli Selin’den geldi. Gerçeği bilmediği için, diye düşünsem de Selin bilse bile arkasını dönemezdi ona. Her şeyden habersiz Selin, kendini daha iyi hissetsin ve sakinleşsin diye Eylül’ü Demir’le yuvalarına davet etti. Demir’in gelişiyle haftaya, bayağı hareketli başlayacağımızı düşünüyorum. Ayda’yı beğenmeyen Eylül’ün, kendisine taban tabana zıt olan kadının gerçekte kim olduğunu öğrendiğinde ne yapacağı benim için merak konusu. Zaten daha şimdiden fark etmeye başladı Selin’in başkalığını. Evin rengârenkliği, bahçesi, alışılmışın dışındaki hayvanlarıyla Selin’in özgün ve ışıl ışıl bir kadın olduğunu gördü. Eylül, iyi mi yoksa kötü mü bilmiyorum ama şu anki âşık tavırları bende saçmalayacağı hissini uyandırıyor. Aşk tehlikeli bir duygudur, insana neler yaptıracağı belli olmaz. Eylül nasıl bir adım atar bilinmez ama bir şekilde Selin ve Demir’in ilişkisini etkileyeceği aşikâr. Burak’ın da dediği gibi varlığı, taşları yerinden oynatacak.
Eylül’ün gelişi Peter ve Wendy’nin dünyasına ne yapar bilmiyorum ama bildiğim bir şey var. O da aşk inanmaktır, bağlılıktır, paylaşmaktır ve bir mücadeledir. Gerçek sevgilerin esas savaşı kendi içindedir ve eğer ortada gerçek bir aşk varsa o daima kazanır. Bütün hayatları boyunca yalnızlıkla kavrulan iki insanın kurduğu yuvayı dağıtmak için de bir Eylül esintisinden fazlası gerekiyor. Onun varlığı, bu yuvayı önce biraz sallasa da sonrasında daha sağlam ve güçlü bir şekilde yollarına devam edeceklerdir. Zaten kendilerini masal kahramanlarına benzeten, ay ışığı altında vals yaparken birbirlerinin yıldızlarına dokunan âşıklardan da başka türlüsünü bekleyemeyiz. Onlar sevgiyle iyileşerek kendilerine yepyeni bir evren hediye ettiler. Ben daha büyük bir mucize bilmiyorum. Aşkın mucizesi…
Her Yerde Sen bize bu hafta çok eğlenceli, romantik ve dokunaklı bir bölüm hazırlamış. Seyri keyifli bir bölümdü, oldukça sevdiğimi söyleyebilirim.
Yazan, çeken, oynayan ve kamera arkasında büyük emeklerle bu bölümü hazırlayan tüm ekibin yüreğine sağlık. Yazıma Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu unutulmaz dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere, mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.
Bilmem kaç yıl aradım seni bulana kadar,
Ayıkladım içimi, tek sen kalana kadar.
Seninle bir bütünüm, seninle varım şimdi,
Bir sana tapacağım toprak olana kadar.