Benim Hâlâ Umudum Var (Aşk Mantık İntikam,13.bölüm)
YAZAR: Şehriban Simay DEMİR
Bu hafta Aşk Mantık İntikam’ın başından kalktığımda aklımda tonlarca soru vardı. Aslına bakacak olursanız “Bu iş burada biter!” demeden edemedim çünkü bugüne kadar izlediğim çiftin bunca yaşanandan sonra bir araya gelmesi çok da mümkün değildi. Esra’da bu gurur,Ozan’da da bu yersiz öfke patlamaları olduğu sürece bu hikâye kısır döngüye girmişti ancak bu hafta olanlar beni biraz şaşırtmadı değil. Özellikle de Esra’nın Milenyum Soft’ta çalışmaya devam etmesi belki mantığının değil ama kalbinin “Benim hâlâ umudum var!” demesinin bir işaretiydi.
Esra Erten…Güçlü, gururlu, kendi ayakları üstünde duran, kimseye eyvallah etmeyen bir kadın. Aslında ben bu olanların ardından “Şirketin de her şeyin de senin olsun!” diyerek Ozan ve arkadaşlarıyla her türlü bağını kesip atan bir Esra bekledim ancak o, benim beklentimin tam tersine hareket etti. Şirkette kaldığı yetmezmiş gibi bir de Çınar’la başka işlere koşmaya başladı ve burada benim kafamda iki soru belirdi: Esra intikam mı almak istiyor? Yoksa her zaman aşkından emin olduğu adamın kendisi için “gerçek” bir mücadele vermesini mi bekliyor? Bütün bölüm boyunca bu iki soru benim aklımı çok karıştırdı ama ben tercihimi ikinci seçenekten yana kullanıyorum. İntikam meselesi, Ozan’ın tüm gerçekleri öğrenmesiyle masadan kalktı. Şimdi ya aşk kazanacak ya da mantık. Yıllar önce Ozan ve Esra’nın ilişkisini Esra’nın mantığını dinlemesi bitirmişti. Aşkı temsil eden Ozan’sa kaybetmişti. Şimdi yeniden aynı yerdeler. Size bir sır vereyim mi bence bu sefer kazanacak olan, aşk olacak.
Bu hikâyenin Romeo’su Ozan’a gelecek olursak… Fazla bir şey söylemeye gerek yok. Her zaman olduğu gibi ne işte ne başka bir konuda mantığıyla düşünemedi. Bir insanın duygusal olması, insanları kendisi gibi sanması iyi bir şey olsa da CEO seviyesine gelmiş bir adamın biraz daha uyanık olmasını bekliyor insan ama ne çare! Gerçekleri öğrenmesiyle nikâhtan vazgeçer diye bekledim ama bazı gerçekleri de göz ardı ettim sanırım. Şimdi Ozan’ın bebek meselesine tepkisiz kalması normal. Bir yerde okumuştum. Babalar ancak bebek doğduktan sonra onunla duygusal olarak bağ kurabilirmiş. Yani onun bebeğin düşmesine olan bakış açısı Esra ile aynı değil olamaz da… Zamanında haberi olsaydı, karısının yanında olup yaralarını sarardı, orası ayrı ama yıllar sonra öğrendiği bu durumla ilgili paramparça olmasını da fazla beklemiyordum ben. Asıl önemli olan şuydu: Sevildiğini, Esra’nın kendisine âşık olduğunu öğrenen Ozan Korfalı ne yapacaktı? Orada da beni yanıltmadı. Ozan, bir kadını ortada bırakacak ya da nikâh masasında terk edecek kadar zalim biri değil. Bu Çağla gibi biri olsa bile asla yapmazdı. Başka bir çözüm bulabilirdi Ozan’ımız fakat o kadar da pratik değil. O uygulamayı da zaten üç yılda falan tam anlamıyla geliştirebilmiş. Bir de tabii ki yıllardır tanıdığını sandığı Çağla’nın gerçekte nasıl biri olduğunu da hâlâ göremedi. O biraz evli kalırız, Esra’ya da gerçekleri anlatırım olur biter diyor ama bu iş o kadar kolay çözülmeyecek.
Çağla şimdiden Ozan’ı “mutlu evlilik” tablosunun içine tıktı bile. Arkadaşlarıyla tanıştırması, sürekli yanında olmaya çalışması, herkese çok âşık olduğunu ilan ederken Esra’yı buna ikna etmek için girdiği çaba, Ozan’ı kaybetme riski arttıkça Çağla’nın daha ileri gideceği düşüncesini uyandırdı bende. Çağla, Ozan’ı tamamen saplantı hâline getirmiş durumda. “Senin suçun değil, ben istedim” diyecek kadar her şeyin bilincinde buna rağmen onu sevmeyen bir adamla evlenmek isteyecek kadar hırslı. Ozan’a olan takıntısı gözünü kör etmiş vaziyette başka hiçbir şey düşünemiyor. Bu evlilik Ozan için her ne kadar oyundan ibaret olsa da Çağla için Ozan’ı elde edebileceği bir fırsat ve bunu gazetecilere poz vermek isteyerek, birlikte şirkete giderek ya da onu arkadaşlarıyla tanıştırıp hayatına dahil etmeye çalışarak değerlendiriyor, böyle yaparsa onu kazanabileceğini düşünüyor. Çağla, Ozan’la aralarındaki tek engelin Esra olduğunu düşünüyor. Bu yüzden bütün kozlarını Esra üzerine oynuyor. Aslında kendince haklı; öyle bir mazisi var ki o çiftin ve gözleriyle şahit olduğu o aşkla mücadele etmesi o kadar imkânsız ki bu evlilik oyununu gerçeğe çevirmek için çirkinleşmekten asla geri durmayacaktır. Çevresine gösterdiğinin aksine fazla egoist, sadece kendi mutluluğunu isteyecek kadar bencil Çağla. Ozan’ın, ona göre ondan çok daha aşağıda birini seviyor oluşunu hazmedemiyor. El bebek gül bebek büyütülüp her istediğini elde etmeye alışmış olunca bunun tersi bir durumla karşılaşmayı gururuna yediremiyor. Yapacaklarında sınır tanımıyor ve annesinin verdiği tavsiyelere uyup daha da tehlikeli olmaya başlayacak gibi. Halbuki Çınar da onunla aynı şeyleri yaşamış bir yetişkin ama onun sevgi anlayışı hiç Çağla’nınki gibi değil.
Çınar annesine “Bak Çağla’yla biz ne hâle geldik, Çağla küçücük bir sevgi kırıntısına tutundu çırpınıyor.” diyor ama farkında değil o da aynı durumda. Esra’nın hâlâ Ozan’ı sevdiğini bal gibi biliyor ama görmezden geliyor. Biraz zamanları olursa, Esra’yla yeteri vakit geçirirse Esra’nın kalbini çalacağını düşünüyor. Yani henüz farkında değil ama o da Çağla gibi küçücük bir sevgi kırıntısının peşinden gidiyor. İkisi de onları sevmeyen insanların kalbine girmek için uğraşıyorlar tek farkla Çınar, Çağla gibi sınırlarını aşıp diretmiyor. Doğrusu Çınar, Esra’ya iyi geliyor; bir olay karşısında “Esra yapmaz!” diyecek kadar onu tanıyor artık. Üstelik Ozan’ın aksine onu dinliyor ve ona güveniyor. Çünkü Esra’yı görüyor, hüznünü fark ediyor ve onu mutlu etmeye çabalıyor. Şüphesiz Çınar sevdiklerine sahip çıkan, koruyan, kollayan bir adam. Ozan ve Çağla’nın aksine duygusal olarak kendini geliştirmiş; iyi niyetli , dürüst, doğruları pat pat insanların yüzüne söyleyebilen, konuşmayı, dinlemeyi ve en önemlisi karşısındakine güvenmeyi bilen biri. Fakat o çok iyi niyetli olsa da yaptıklarını düşünmeden edemiyorum. Çınar, Esra’ya aşık olmasaydı yine de ona bu kadar yakın olup her konuda destek olur muydu, ya da onun için Ozan’ı karşısına alır mıydı, acaba? Yahut Esra’ya duyduğu aşkın asla bir karşılığı olmadığını anladığında ona karşı yine bu kadar kibar olabilecek mi? Bekleyip göreceğiz.
Çınar da Çağla da artık Esra ve Ozan’ın hayatlarının bir parçası. Yaşamlarında yok sayamayacakları bir yerdeler ve orada kalmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ancak koşullara bakılınca Ozan ve Esra’nın bir araya gelmesi hâlâ çok zor. Yine de ben her şeye rağmen yolun sonunda parlak bir ışık görüyorum. Esra’nın tam anlamıyla sırtını dönmemesi, Ozan’ın Esra’yı istemiyorum demesine rağmen peşinden bir an olsun ayrılmaması bana da umut veriyor. Umarım bir gün onların da mutlu olduğu bir tabloyu evimizin en güzel köşesine koyabiliriz…
Bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.