Kuzgun’da Bir Devir Sona Erdi (Kuzgun, 16. Bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
Kuzgun’da bir devir kapandı: Behram Adıvar’ın hakimiyet devri sona erdi. Kuzgun rüştünü ispat etti. Bundan sonra olacaklarsa tam bir muamma, çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak onun hayatında. O artık babasının savaştığı adamlardan biri. Yaşadığı acı dolu hayat onu bu hale getirdi, her yol ayrımında daha büyük sınavlarla başa çıkmak zorunda kaldı. Önce babasının kaybı,ardından annesinin ondan vazgeçmesi, sonrasında Kesik’in ölümü…Hepsi şu anda karşımızda olan insanın temellerini attı.Ama en büyük yol ayrımınıysa bu hafta yaşadı. Zaten acı dolu, paramparça ruhuna çok daha büyük bir acı daha yüklendi: sevdiği kadını kaybetmenin acısı…
İnsanı şok eden, beklenmedik bir finalle ara verdik diziye bu hafta. Açıkçası bütün bölüm gerilmekten bir ara mideme kramplar girdiğini hissettim. Bunu üstüne çıkılmaz derken de o insanı dehşete düşüren final sahnesiyle bir elimde mendil, bir elimde çikolatayla depresyona girdim dersem, abartmış olmam.
Kuzgun bu hafta da oldukça durağan ve sıradan başladı aslında.Kuzgun Dila’nın ailesinin tüm mal varlığını elinden almak için kolları sıvarken, Dila da artık kimliğini bildiği Behram için harekete geçti. Zaten yaklaşık on beş hafta boyunca da bu şekilde ilerledi dizi. Ancak bu haftanın farkı, ikinci yarısından itibaren oldukça yüksek bir hızda seyretmesi ve kaldığı noktada izleyen herkesi şok etmesi oldu.Geçtiğimiz haftaki yazımda Behram’ın Kuzgun’u karanlıkta tutmak için onu iyi yapanlara saldırdığını söylemiştim. Bu hafta bunun ikinci perdesini izledik. Behram dört koldan Kuzgun’un değer verdiği herkese saldırdı. Behram’ın tek amacı Kuzgun’u tamamen karanlığa çekerek kendisi gibi olmasını sağlamak. O, bu hale gelebilmek için önce karısını, sonra da oğlunu kaybetmişti. Ancak Kuzgun’un hayatında onu ışıkta tutacak bir ailesi, sevdikleri var. Bu da Behram’ın hiç işine gelmiyor. Behram önce Ali kanalıyla Meryem’i ortadan kaldırmak, sonra da Bilgin’ler ve Kuzgun arasındaki tüm köprüleri yıkmak için bir plan yaptı. Ancak bu sefer Kuzgun ondan bir adım daha öndeydi. Behram’ın oyununu çözdüğü gibi, annesini de korkunç bir sondan kurtardı. Sadece kurtarmakla da kalmadı, bir mucize gerçekleşti. Bildiğimiz gibi o, bir türlü affedemiyordu annesini. Çok istiyordu, içindeki küçük çocuk sürekli ona bunu söylüyordu ancak geçmiş yirmi yılda yaşananlar onu bundan alıkoyuyordu. Meryem’i ilk kurtardığında onu uzaktan izlemekle yetinen Kuzgun, bu sefer “Annem” diyerek sarıldı. Bana kalırsa dizinin en iyi sahnelerinden biriydi bu. Meryem ve Kuzgun arasındaki duyguların açığa çıktığı anlarda gözyaşlarıma hakim olamadım dersem abartmış olmam. Öyle bir “anne” dedi ki, söyleyemediği her bir saniyenin acısını çıkartır gibiydi; Kuzgun annesini affetti. Ruhundaki en büyük eksikliği tamamlamış oldu böylece. En çok ona ihtiyacı vardı. Ona sarılmaya, onunla gözlerine bakarak, kendini kasmadan iletişim kurmaya ihtiyacı vardı. Onun ruhundaki karanlığın en büyük sebebi annesinin eksikliğiydi. O karanlık artık yok oldu. En azından annesiyle arasındaki buzları eriyince, gözlerinde yine o merhametli çocuğu görebildik. Yoksa Ali’yi hayatta bırakmasının başka bir sebebi olamaz. Kuzgun ve Cihan Derviş’in kendilerine kurdukları oyunun kokusunu aldılar. Bir yapboz gibi adım adım ilerlediler ve günün sonunda Ali’den de öğrendikleriyle yapbozun son parçası tamamlandı. Kuzgun, Behram’ın kendisine oynadığı oyunu öğrenmiş oldu. Haftalardır önce söylediğim gibi Kuzgun’un bunları öğrenmesiyle büyük bir hesaplaşma yaşanacak diyordum, öyle de oldu. Gerçekleri öğrenmenin siniriyle, orada yaşayacaklarından ve kendisini sonsuz yalnızlığa sürükleyecek acı sondan habersiz yola çıktı.
Bu hafta beni en çok üzen isimse Dila oldu. Bütün bölüm boyunca öyle bir ruh halindeydi ki her şeyden bıkmış, hayattan zerre zevk almayan bir kadın vardı karşımda. Aslında önceden nasıl da hayat doluydu. Hatırlarsanız ilk bölümlerde bunu Kuzgun da söylemişti “Bu ne neşe, insan yedisinde neyse yetmişinde o olur” diye . Fakat o Dila’dan artık eser kalmadı. Dila, dizimizin en karmaşık karakteriydi. İç hesaplaşması en fazla olandı. Onun dışında herkes olduğu yeri bilen, attığı adımları bilerek atanlardı. O’ysa yalnız kalmanın korkusuyla yaptı, ne yaptıysa. Onu en fazla eleştirenlerden biri olarak, ben bile acıdım geldiği duruma. Dila hayatı boyunca sevdiği insanlarla sınandı. Önce babası, sonra annesi ve en sonunda Kuzgun. Dila, Kuzgun’u sevgisiyle iyileştirebileceğini düşündü. Polise Behram’ı verirse, sevdiği adamı da o hayattan ailesiyle çekebileceğine inandı hep. Halbuki içten, içe biliyordu bunun olmayacağını. Birkaç defa da bunu idrak etmesine rağmen duygularına engel olamadı. Hayat böyledir işte,her zaman istediklerimizi vermez bize. Dila, hem ailesini hem de sevdiği adamı hayatında tutmanın yolunu ararken ikisini de kaybetti. Bunların ötesinde de kendi içindeki sevgiyi, iyiliği kaybetti. Kuzgun demişti ya “ Dila’yı ben öldürdüm” … O kadar haklıydı ki, Dila’nın içine soktuğu karanlıkla onu yok etti. Onun gibi aydınlığa kavuşmak için yanıp tutuşan bir kadına elleriyle babasını öldürttüler. Yetmedi elinde ne varsa almaya yemin etmişler gibi dört koldan saldırdılar.-Demişti ya onu karanlığın en dibine gömeceğim diye, büyük bir alkış Kuzgun’a. Başardı-Kuzgun’sa sadece sevdiği kadını getirdiği hali izledi. Kuzgun’cum evin bahçesinde alyansınıza bakarak iç geçirmekle olmuyor bazı şeyler. Yaşananları düşündükçe fedakarlık yapan tek kişinin de Dila olduğunu düşünmeye başladım; Kuzgun’dan yaşadığı büyük acıya rağmen vazgeçemedi. Kudret’e elindeki kanıtlarla gittiğinde bile Kuzgun’u vermedi. Onun geçmişindeki hataları, yanlış tercihleri elbette ki unutulmaz ancak ona yaşatılan bu acıyı da hak etmedi. Yani “sen bana ihanet” ettin diye çekip vursalar bu kadar zoruna gitmezdi sanırım. Cinayet işlemek için birinin hayatına son vermeye gerek yoktur, ruhunu alırsan öldürürsün…Kuzgun da bunu yaptı, Dila’nın içi umut dolu ve aydınlığa kavuşmak isteyen kısmı aldı. Herkes öldürür sevdiğini derler ya, işte tam da bunu yaşadık. Dila’ya hep çok kızdım ancak bu kadarını hak etmemişti. İçinde tuttuğu tüm inancı, sevgiyi kaybeden bir insan zaten yaşasa ne olur, ölse ne olur? Böyle böyle ölüme yürüdü…
Final tadında bir sezon finali izletti bize bu hafta Kuzgun. Özellikle de Behram’ın sonu oldukça güzel bir şekilde işlendi. Behram Adıvar artık bende sinir yapmaya başlamıştı zaten, böylece ona da veda etmiş olduk.
Daha önceki yazılarımda Behram ve Ferman arasında bir işbirliği olduğundan şüphelendiğimi söylemiştim. Bir insan neden öldü bildiği oğlunun hayatta olduğuna şaşırmaz ki? Behram Yusuf’un hayatta olduğunu öğrendi ve şaşırmadı. DNA testini getiren adamına testi görmeden güvenilir mi diye sordu. Halbuki Yusuf’un çıkacağını bilmese teste baktıktan sonra bu soruyu yöneltmesi gerekmez miydi? Tüm bunların karşısında bilmediği bu dev gerçeklik karşısında biraz şaşırması, en azından reaksiyon göstermesi gerekirdi. Fakat tepki bile vermedi. Onların arasında bir işbirliği olduğunu fakat Ferman kimse bu işbirliğinden sıkıldığını düşünüyorum. Yoksa, Behram’ın evinde ,onun mekanında onu bilmeyen birinin Behram’ın haberi dahi olmadan böyle bir oyuna girişmesi fazlasıyla mantıksız. Çünkü en başından beri bize tanıtılan karakter bu kadar aciz değildi. Senaristlerin bildiği vardır kafasından çıkmamak adına böyle bir yorum çıkardım bu sahneden. Ayrıca Ferman Behram’ı bilmese neden onu öldürme işini başkasına bıraksın? Ya da denildiği gibi Yusuf olsa neden ailesine , evlatlarına böylesine düşkün bir baba birden değişerek onları yok etmek istesin? Bunların hepsi fazlasıyla mantık dışı. Dünyadaki en güçlü liderler her zaman ihanetle devrildiler,Behram’ın başına gelen de bu sanırım. Kuzgun, sezon finaliyle bize bir kördüğüm bıraktı. Behram gücündeki bir adamın başka türlü devrilmesi de mantığıma sığmaz benim. Anlatıldığı gibi çok güçlü birinin bu kadar olanlardan bihaber olması gerçekliğe aykırı. Kafamda soru üstüne, soru çıkıyor bu olaydan. Çözemiyorum. Tabi bütün bu düğümlerin çözümü için yeni sezonu bekleyeceğiz. Ancak apaçık bir şekilde artık Kuzgun’un devri başlamış oldu diyebiliriz sanırım. Ve de tabii ki Ferman’la olan büyük savaşı…
Final sahnesine geldiğimizdeyse kelimenin tam anlamıyla dizinin final sahnesini izlediğimizi düşündüm. Dila, elinde silahla dikildi Behram’ın karşısına. Hesaplaşma istiyordu. Titreyen elleriyle doğrulttu namlusunu Behram’a. O sırada sahneye Kuzgun’un da girmesiyle tam anlamıyla bir şova dönüştü. Kuzgun, Dila’nın silahını indirmesi için doğruttu namlusunu. Açıkçası Meryem olayına rağmen dedesini gözden çıkarmadığını düşünmüştüm. Meğerse küçük bir oyun oynamış. Hem Dila katil olmasın, hem de Behram’ı kendisini saklamak adına söylemiş ne söylediyse. Dila’ya kardeşin elimde diyerek silahını indirmesini sağlarken-keşke elinden de alsaydın be Kuzgun- onun kendisine “tam bir Adıvar’sın” demesinin ardından Behram’a yöneltti silahını. Daha rüştümü ispat etmedim, dedi. Annesine, ailesine saldıran bu adamı gözünü kırpmadan öldürdü. Bizlerse tam bitti dediğimiz anda Dila’nın hamlesiyle şoke olduk. Demiştim ya ruhu gitti Dila’nın diye,zaten ölmüştü. Kendisine doğrulttu silahını, Kuzgun’un tüm yalvarmalarına rağmen yaptı bunu. İlk karşılaştıkları andan itibaren ondan duymak istediği “ Seviyorum” kelimesi bile Dila’ya iyi gelmedi. “Sana demiştim, seni kalbinden vuracağım” diyerek bastı tetiğe. Böylece Dila vermiş olduğu sözü tutmuş oldu. Tam kalbinden vurdu sevdiği adamı. Kuzgun şimdi hem kalbinin üzerine kazıdığı acıyla hem de bu vicdan azabıyla yaşamak zorunda. Yaşayabilir mi? Bundan pek emin değilim işte. Aslında çok güzel bir şekilde aydınlığa girebilecek bir aşk hikayesinin acı sonuna şahit olduk.Kuzgun biraz olsun sevgisine kulak verebilseydi bugün her şey bambaşka olabilirdi. Dila öldü mü, ölmedi bilemeyiz tabii ki ancak ben öldüğüne emin gibiyim. Tüm bölüm neredeyse onun vedası gibiydi. İçimdeki bizden yoruldum, dedi Kuzgun’a. Son kez dokundu sevdiğinin yüzüne, tenine. Bu bir vedaydı. Boşanma dilekçesini koyamadı o yatağın üzerine. Ve duvara yazdığı söz :“ Beni ya sevmeli ya da öldürmeli.” …Halbuki beni seversen ölürüm demişti bir gece öncesinde. Ölmeye çok önce karar vermiş gibiydi, son sahnedeki tiradıysa karakterin vedasıydı sanki. Yanılmayı, ben yanlış anlamışım demeyi çok istiyorum. Bu çiftin hikayesinin böylesine acı bir şekilde bitmemesini istiyorum. İçimdeki mutluluk aşığı insan “onlar bunu hak etmedi” diye haykırıyor. Umarım tahminlerimizin tersi çıkar, ancak kalbinden vurulan bir kadın nasıl kurtulur? İşte onu bilmiyorum. Kısmet diyelim o zaman.
Kuzgun’da bu hafta oldukça etkileyici sahneler izledik. Barış Arduç ve Hatice Aslan’ın limandaki kavuşma sahneleri tam anlamıyla bir resitaldi. Anne, oğul yılların özlemini, duygusunu o kadar iyi verdiler ki her bir anı içime işledi. Sahnenin başında Kuzgun’un çaresizliğini, korkusunu Barış Arduç deyim yerindeyse oynamadı, yaşadı. Sonrasında annesini kurtarmaya çalışırkenki paniğini, korkusunu, acısını da aynı şekilde yansıttı ekranlara. Hatice Aslan’sa oğluna zarar geleceğini düşünen her anne gibi haykırdı “beni bırak” diye. İlk bölümden bu yana Meryem’i öylesine güzel giydi ki, ikilinin sahneleri tüm sezon boyunca beni en çok tatmin eden sahneler oldu.
Burcu Biricik’se sezonun en iyi performansını sergiledi final sahnesinde. Dila’nın karmaşasını, acısını ve bitmişliğini eksiksiz aktardı. Barış Arduç’un oradaki çaresizliğiyle Burcu Biricik’in bitmişliğinin aynı anda kusursuz bir şekilde ekrana yansıdığını gördüm. Burcu Biricik’in performansını zaman zaman eleştirsem de bu sahnede iki oyuncuya da tam not verdim. Emeklerine, yüreklerine sağlık.
Sıradışı bir intikam hikayesinin ilk kısmının finalini izlediğimiz sezonun son bölümü böyleydi. Oldukça gergin, diken üstünde ve beklenmeyen bir şekilde veda etti ekrana Kuzgun. Zaman zaman eleştirsek de oldukça keyifli bir sezonu geride bıraktık. Bu bölümle de anladık ki, bu dizide her an her şey olabilir. Oldukça keskin ayrımlara giren Kuzgun’un gelecek sezonda bizleri nasıl karşılayacağını merak ederek ve teoriler üreterek bekleyeceğim.
Güzel ve lezzetli bir sezondu. Tüm ekibin emeklerine, yüreğine sağlık. Sizlere Oscar Wilde’ın bu güzel dizeleriyle veda ediyorum .Gelecek sezon görüşmek üzere, sevgiyle kalın.
Kimi pek az sever, kimi derinden,
Biri müşteridir, diğeri satıcı;
Kimi vardır, gözyaşlarıyla bitirir işi,
Kiminden ne bir ah, ne bir figan:
Çünkü her insan öldürür sevdiğini,
Gene de ölmez insan.