Bir Umuttu Yaşatan İnsanı (Leke, 2. bölüm)
Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Yasemin’in, ev arkadaşı Şirin’e yardım etmek amacıyla gittiği yolun sonunda karşılaştığı bir felaketle kapatmıştık, birinci bölümü. Bilmeden bindiği yat ve ardından şahit olduğu ölüm, onu hiç beklemediği bir olayın başkahramanı yapmıştı. Sorgu odası, sorulan çirkin sorular ve çekilen profil fotoğrafları derken Birkan Amir’in kendisine olan zaafı sayesinde bu tatsız olaydan temiz bir şekilde kurtulmuş oldu, Yasemin; tabii ki şimdilik.
Geldi mi aksilikler de kötülükler de art arda gelirmiş, Yasemin’in durumu da bundan halliceydi. Önce tutuklanması sonra “en güvendiğim” dediği Şirin’le ilgili gerçeklerle yüzleşmesi, ardından da kardeşinin ameliyatı için toparladığı parayı kaybetmesi derken bir de işten kovulması, Yasemin için büyük bir yıkım oldu. Serpil Hanım’ın ona sarf ettiği çirkin sözlerse üzerine tuz biber ekti. Bütün bu yaşananlar içinde Yasemin’in canını en çok yakan hangi olaydır, tartışılır. Zira bu hayatta inandığı, sığındığı, kardeşim dediği insanın aslında gerçek olmadığını öğrenmesi bir yana yeniden duyabilmenin hayalini kuran kardeşinin de umudunu kaybetmişti, bir gecede. Son olarak da annesinden yadigâr kalan kolyesini çıkarmak zorunda kaldı hayatından. Evet, işinden olmuştu belki fakat her şeye rağmen savaşını verdiği onurunu kurtarmayı başarmıştı. Anlık durumunu toparlamak için kolyeyi satmaktan başka yapacak pek bir şeyi de yoktu. Hiçbir zaman kolayı seçmemişti, Yasemin ve verdiği hayat savaşının onuruyla yaşıyordu.
Yasemin için Murat’a ameliyat olamayacağını söylemek oldukça zor oldu. İtiraf etmeliyim ki benim de en çok etkilendiğim sahnelerden biriydi, o sahne. Murat’ın umudu, Yasemin’in çaresizliğiyle birleşince, içimde bir şeyler titreyiverdi. Çocuklar, dünyanın en masum varlıklarıyken kimi zaman da fazlasıyla acımasız olabiliyorlar, maalesef. Bunun en büyük örneğiyse yetimhanede yaşayan çocukların, Murat’a karşı tutumları olsa gerek. Empati kurma yetileri yoktur, dümdüzdür çocuklar ve gördüklerini alaya vurarak anlatmayı severler. Kimi, nasıl, ne kadar incittiklerini hesaplayamazlar. Murat, yetimhanede sağır ve dilsiz olduğu için milyon kere sınav vermiştir muhtemelen. İçine kapansa da bir şekilde bununla savaşmayı yıllarca başarmış çünkü bir gün konuşup duyabilme şansının olduğuna hep inanmış. Fakat yeniden konuşup, duyabilme ihtimali ona bu kadar yaklaşmışken onu yeniden kaybetmek, Murat’ta büyük bir hayal kırıklığı oluşmasına sebep oldu, bundan dolayı da saldırganlaştı ve haklı olarak kavga etmeye başladı. Zira çevresinde onunla sürekli dalga geçen ve onu aralarına almayan bir grup çocuk vardı. En sonunda da kaçmayı tercih etti; belki kaybolmak için belki sığınmak için. Murat’ı buldukları eski binanın neresi olduğuna yönelik bir tahminim yok şu anda muhtemelen Yasemin ve Murat için özel bir yerdir diye düşünüyorum.
En çok inandığım kalıptır ‘’Her şerde bir hayır vardır.’’ cümlesi. Murat’ın kaçışı da buna en büyük örnek sanırım. Zira onun kayboluşu Cem’in, Yasemin’in hayatına dair birçok gerçekle tanışmasına ve onunla yakınlaşmasına vesile oldu. Her şeyden önce Yasemin’in bir abla olduğunu öğrendi, Cem. Kardeşinin kulaklarına ses, diline sözcük olmak için verdiği mücadeleye ve onun kalbindeki saf sevgiye şahit oldu. Yasemin’in kendisine benzeyen tarafları da vardı aslında. Onun da Yasemin gibi savaş verdiği bir kardeşi vardı: Arda. Aradaki fark Arda’ya göre Murat fazlasıyla masum ve ablasına oldukça düşkündü.
Konu Cem’e geldi madem, biraz oradan yol alayım. Aslında bu bölüm Yasemin’den çok geçmişinden bugününe onu nelerin etkilediğini öğrendik, yüzeysel olarak. Yasemin’e yargısız infazda bulunmasının pişmanlığını yaşamasını, aynı zamanda kardeşi ve annesine karşı verdiği savaşı izledik, bölüm boyunca. Cem’in annesiyle ilgili kötü geçmişi o kadar derin ki her şeye rağmen bir heyecanla gittiği buluşmada Yasemin’in elinden düşen bir ruj, onu hem geçmişe götürdü hem de Yasemin’den uzaklaştırdı. Belki de tam inanmak istediği anda bir şeyler, onu bir şekilde yine kadınlarla sınıyordu. Cem, yaralı; çocukluğundan yaralı, annesinden yaralı. Bir çocuğun asla görmemesi gereken bir olaya şahit olmuş ve bu durum ondan hem anne hem kadın hem de güven kavramını alıp götürmüş. Onunla bu konuda empati kurup onu anlayabilirim. Hatta onunla beraber de üzülebilirim fakat Yasemin’e söylediklerinin pişmanlığını bu denli büyük yaşarken telefonu kapattıktan sonra kurduğu “Dünden razıymış.” cümlesini asla anlayamam, hiç kusura bakmasın. Cümleyi duyduğumda başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Bir an idrak edemeyip ‘’Doğru mu duydum?’’ diye sordum, kendime. İzninizle Cem Yenilmez’e birkaç sözüm olacak: Pişmanlıktan ezilip büzülmeni geçtim bak, onca üzüntüsünü paylaştın kadının; hiç mi içine işlemedi iyi niyeti? Bu kadın, senin gerçekten pişman olduğunu gördü ve hatanı telafi etmen için sana bir fırsat verdi, ‘’Dünden razıymış.’’ ne demek? Seni var ya kürekle döverim, Cem Yenilmez. Dövmekle kalmaz travma dolu geçmişine gömerim, bilgin olsun. Sorun kadınlarsa o çokbilmiş halana da mesafe koy sen, bir zahmet. Ee malum, kadınlara güvenmiyoruz.
Cem’in en zayıf noktası Arda’dan başkası değil. Onun sorumsuzluğu, kendini bilmez hâlleri ve her fırsatta başına doladığı kötü olaylar, Cem’in sınırlarını fazlasıyla zorluyor. Karakterleri birbirinden farklı iki kardeş, onlar. Arda’nın Cem’e olan hırçınlığı her ne kadar anne yoksunluğuna bağlanırmış gibi görünse de ben, altında yatan etkenlerin farklı olduğunu düşünüyorum. Annesinin onun için açtığı şirketle abisine diklenen bir Arda seyrettik, bu bölüm. Aslında sanki hep örnek aldığı fakat asla onun gibi olmayı başaramadığı birisiydi abisi, Arda için. Onun gibi olmayı başaramamanın hırsı vardı abisine karşı, hem de çok fazla ancak anlayamadığım bir nokta var ki o da ona bu hissi kim veriyor? Çok fazla detay verilmese de Cem’in kardeşine oldukça düşkün olduğunu gördük. Halası da Arda’yı hep bir koruma derdinde. Eee, o zaman bu çocuğun karın ağrısı ne? Abisinin başarılı olması mı? O zaman otur sen de başarılı ol, çocuğum! Tutan mı var? Haa, seni bir uyarayım Arda Yenilmez, o başarıyı annenin şirketinde sağlayacağına dair umudum yok açıkçası. Anneni biraz gözüm tutmadı.
Birkan, Yasemin’e dair yok ettiği dosyayla sorgulanırken Yasemin, Cem’i beklediği yerde tek başına kaldı. Soluksuz izlediğim bir bölüm oldu açıkçası. Önümüzdeki bölüm Cem’in yine yeniden pişmanlıklarını izlemek oldukça zevkli olacak. Eee, vücudumda kaynar su etkisi yaratan o cümleyi belki Yasemin duymadı ama ben duydum. Bulduğum her fırsata kullanırım artık sana karşı, Cem Yenilmez. Yasemin de senin tarafından ekilmenin acısını çıkartır senden, hadi kolay gelsin.
Genel Notlarım:
- Marin Marin‘in CEO’sunun yurtdışına transfer olma olasılığı Mehmet’i ayaklandırdı ancak hırs, insanı yere çeker. Cem’e karşı galip gelemez belki ama onu birçok kez sarsar diye düşünüyorum.
- Cem’in annesine yönelik içime sinmeyen bir şeyler var. Pek de oğullarına sahip çıkmak için gelmemiş gibi.
- Ekber karakterini sevdim. Cem’in kabul etmek istemediği iç sesi gibi. Gerçekleri her fırsatta yüzüne yüzüne vuracağından şüphem yok.
- Şirin ve Yasemin’in yollarının bu kadar kolay ayrılacağını düşünmüyorum. Ne olursa olsun onlar birlikte büyümüş iki arkadaş, iki kardeş.
- Yasemin’in işsiz kalmasına rağmen Serpil Hanım’ın onu yeniden işe almak isteyişine boyun eğmeden kendisinden özür dilemesini istemesine bayıldım. Onurlu bir kadın Yasemin; ne kadar muhtaç olursa olsun böyle bir duruma boyun eğmezdi.
- Birkan Amir, Yasemin’e takıntılı olmaya başladı. Ona karşı beslediği duygular gerçek sevgi olsaydı en azından kardeşinin ameliyat parasını ona teslim ederdi.
- Henüz yolun başında olmasına rağmen dizide kullanılan müzikler beni, benden aldı diyebilirim. Hele de yerli yerinde kullanılması sahneye tadından yenmez bir hava katıyor. Sezen Aksu güzel bir seçim olmuş.
Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık.
Sevgiyle kalın.