Darısı Başımıza 2. bölüm
Yazar: Irmak TERCANER
Hayat ne tuhaf şey değil mi? En beklemediğin anda ve zamanda insanın hayatına öyle bir yol haritası çiziyor ki… Birden uzun yıllardan beri omzunda ağır bir pranga gibi taşımış olduğun, sadece senin kararlarını, doğrularını ve yanlışlarını yansıtan ve bugüne kadar yalnızca senin hayallerin doğrultusunda ilerletmiş olduğun o hayat rotan öyle bir şaşıyor ki… Bir de bakıyorsun, bugüne kadar hep başrolünde olduğun o hayat, bugün sana sadece izleyici olma imkânı sağlıyor. Eğer sana çizilmiş olan o yol haritası seni mutlu etmişse ilk başlarda biraz zor da olsa zaman içinde ona ayak uydurmayı öğreniyorsun. Peki, ya tamamen hayatını karıştırmış ve şu an için seni mutlu etmiyorsa? O zaman tam bir kaos ortamı… İşte Darısı Başımıza, geçen hafta ilk bölüm sonunu ve dolayısıyla bu haftaki bölüm başını tam da bu kaos ortamı içinde bıraktı. Ozan ve Cem’in kardeş olduklarını öğrendiğimiz an itibariyle hikâyeye atılan güçlü düğüm şüphesiz ki dizimize uzun bir soluk kattı. Peki ya Öykü? O bu durumdan nasıl etkilendi, etkilenecek? Sorumun cevabı, dün jeneriğinden başlayarak bittiği o son ana kadar soluksuz izlediğimiz 2.bölümün her saniyesinde, sahnesinde saklıydı… Ozan gerçeğiyle yüzleşen Öykü, o kadar bocaladı ki… Bu, bölümün başından sonuna kadar yaptığı her konuşmadan, her eylemden o kadar belliydi ki… Hayat, ona umduğunun aksine o kadar farklı bir yol haritası çizmişti ki… Şimdi önünde iki seçenek vardı: Ya hayatın akışına ve kendisi için çizilen o yeni rotaya ayak uyduracak ya da kaybettiği o dümeni geri alacaktı. İzmir’de yaşanmış olan her şeyi saklama kararıyla şimdilik hayatının rotasını yeniden ele almaya karar vermişti. Peki, hangi gerçek sonuna kadar saklanabilirdi ki? Bugüne kadar yaşamış olduğum birçok tecrübenin sonunda söyleyebilirim ki, gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir özelliği var. Tüm gerçeklerin… Şimdilik hem Ozan hem de Öykü derin bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı sürecinde.
Ya Cem? Tam aksine Cem çok mutlu… Sanki sevgilisini sistematik olarak aldatan kişi o değil de başka biri… İlk bölüm itibariyle zaten tamamen hayal ürünü olduğunu düşündüğüm “arkadaşımın kız arkadaşı” hikâyesine kesinlikle inanmamıştım. Dahası bu konu hakkında içimde, kendimden uzak tutamadığım şüphe kırıntıları oluşmuştu ki, dün izlediğim bölümün başında bu konuya nokta atışı yapan o sahne ile “İşte, tam oldu!” dedim. Cem, Öykü’yü sistematik bir şekilde aldatıyor ve bundan vazgeçmiyordu. Gerçekleri halı altına süpürerek kurtulabileceğine inananlardandı o… Üstüne üstük bölüm itibariyle söyleyebilirim ki yüzünde, mimiklerinde ve eylemlerinde yaptıklarından pişman olan bir insanın hâl ve tavırları kesinlikle yoktu. İşte, tam da bu noktada Öykü ve Ozan’ı çok daha masum görenlerdendim ben. Evet, o otelin çatısında belki bu olay yaşanmamalıydı… Evet, belki onlar da hatalıydı ama onları Cem’den ayıran bir şey vardı. Onlar en azından yaşadıklarından pişmanlardı ve doğru birer insan olmak için çabalıyorlardı. Üstüne üstük bu olay; Öykü’nün en büyük hayal kırıklığını yaşadığı, Cem ile ilişkisinin bir yalan olduğunu öğrendiği gün, yani bir insan için duygu selinin en yüksek olacağı an yaşanmıştı. Dahası birbirlerini asla tanımıyorlardı ve bir amaçla birbirlerine yaklaşmamışlardı. Sadece durum ve koşullar onları bu raddeye getirmişti ve Cem’in aksine onlar hayal kırıklığı ve pişmanlık yaşıyorlardı. Oysa hikâyeyi bu raddeye getiren Cem’in hatasıydı ama Cem pişmanlıktan çok uzak bir görüntü çiziyordu. Neyse, Cem, şimdilik Öykü’yü bu yalanlarla kandırabileceğine inansın da bilmediği şey, gerçekler bir gün mutlaka ortaya çıkar. Bu arada sırası gelmişken değinmeden geçemeyeceğim. Ah Ozan… O son sahnede söylediklerin neydi öyle, yahu! Bölüm başından beri jest ve mimiklerinden anladığım ve gelmesini korkarak beklediğim o cümleler, öyle bir anda ve şekilde geldi ki… Üzdü ya! Hem izleyiciyi hem Öykü’yü hem de nahifliğine ve sıcaklığına inandıran o güzel aşk hikâyesini… O cümleler gerçekten duyguların mıydı? Öykü’nün öyle bir insan olduğuna gerçekten inanıyor muydun? Yoksa ilk bölümde tek bir cümlenle hissettirdiğin ve bu bölüm Cem’in detayına inmesiyle daha net bir bilgiye sahip olduğumuz o hüzünlü yaşanmışlık mı seni bu cümlelere itmişti? Yoksa kalbinde canlanan o nahif duygudan uzaklaşmak için bir kalkan mıydı bu cümlelerin? Hangisi bilemem, bilmek için süreç lazım… Ama anladığım Öykü ile senin daha çok yolunuz var. Sen öyle hamle yaparsın da Öykü buna karşılık hiçbir şey yapmaz mı? Tabi ki yapar. Hamlesini şu an çok doğru bulmasam da beni heyecanla bir sonraki bölümü beklemeye itmedi desem yalan olur. Şunu da söylemeliyim ki ya, siz ikiniz ilk bölüm ne kadar şekerdiniz ya… Bu bölüm yaşadığınız o kırıcı diyaloglar gerçekten hiç yakışmadı size. Bir an önce ilk bölümdeki o şeker ikiliyi görmek istiyorum çünkü o sinerjiniz bizi çok etkilemişti.
Darısı Başımıza, ilerlediği o çetin yolda bizlere, iki kardeşin dizi boyunca zaman zaman karşı karşıya kalacağı sinyallerini zaten daha ilk başından vermişti. Yine de bu duruma üzülmekten kendimi alıkoyamıyorum. Kardeşlik ne güzel şeydir bilir misiniz? Kardeşin senin yarındır. Aynı anne, aynı baba olması fark etmez ki… Kardeşi kardeş yapan, kan bağı değil birlikte yaşadıklarıdır. Bu süreçte Ozan ve Cem’in yaşayacakları beni korkutsa ve üzse de bir an önce dizide yaşanacak olaylar sonunda aralarının düzelmesini dört gözle bekleyeceğim. Bu konuda Deniz Dargı’ya olan güvenim sonsuz çünkü biliyorum ki dizilerin giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır. O sonuç bölümlerinde bütün karakterler, birbirlerine en taban tabana zıt olanlar bile ortak bir paydada birleşir ve mutlulukla hayatlarına devam ederler. İnanıyorum ki Deniz Dargı, bu sonuç bölümlerini yine hakkıyla yazacak ve iki kardeşin en azından daha sonraları güzel ilişkilerine mutlaka tanık olacağız.
Bu noktada rotamı Rüya ve Merter ikilisine çevirmezsem olmaz. Ya, siz nasıl bir ikilisiniz ya… Sanırım bölüm başından sonuna kadar asla yılmadan, keyifle izlediğim o güzel sahnelerin mimarlarısınız… Evet, ilk bölüm itibariyle iyi bir ikili olacağınıza inancım tamdı da şu an ki kadar değildi… Favori ikilim olma yolunda emin adımlarla ilerliyorsunuz… Resepsiyon sahnenizden, o komik diyaloglarınıza kadar her sahnenizi büyük bir keyifle izledim. Geçen hafta Açelya Topaloğlu’na değinmişken bu güzel çiftin diğer mimarı olan İbrahim Kendirci’ye değinmeden geçmek adil olmaz. İbrahim Kendirci ile olan tanışıklığım Kavak Yelleri dizisine dayanır. Orada Deniz karakteri ile çok severek izlediğim bir oyuncu olan Kendirci ile maceram ne yazık ki o dizide kalmış ve devamında çok da takip edememiştim. Bugün şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Kavak Yelleri’nden bugüne oyunculuğunda çok büyük bir aşama kaydeden ve bugün karşımıza Merter karakteri ile çıkan İbrahim Kendirci’yi izlemek büyük zevk… Yalnız Merter’e bir çift sözüm var. Merter ah Merter!.. Bugün kitabına konu olarak seçtiğin o kız var ya o senin en büyük aşkın olacak. O aralarını yapmaya çalıştığın Engin Deniz ise en büyük rakibin… Sizin hikâyenizi dört gözle ve mutlulukla beklerken her biri sıra dışı özelliklere sahip güzel aile üyelerimize parmak basmadan yazımı bitirmek olmazdı.
İkinci bölümün benim için en öne çıkan iki karakteridir Ferrin ve Resmiye.
Zaman zaman Resmiye’nin merakı ve bitmek bilmeyen konuşması beni benden alsa da Resmiye tuzu biberi bu dizinin. İyi ki de öyle… Özene bezene hazırlanmış, komik, meraklı, konuşkan ama en önemlisi şeytan tüyü olan bir kadın o… Ne yaparsa yapsın kendini kabul ettirenlerden ve iyi ki de öyle. Dizinin komedi ayağını sağlam götürüyor. Üstüne büyük bir yük almış ve kabul edelim başarıyla da taşıyor.
Ya Ferrin? Sevinç Erbulak ne tatlı bir oyuncu ya… Kuzenlerim dizisinin Ece karakteri… İlk kez orada tanışmıştım kendisiyle. Dizi ve film dünyası dedin mi adı hayranlıkla anılanlardandır kendisi… Bir projede adının olması yeterli benim için. Dün beni o kadar çok güldürdü ki… Hep böyle devam etsin. Dün itibariyle Resmiye ve Ferrin’in sahnelerini heyecanla beklemeye koyuldum… Özellikle o banyo sahneleri efsaneydi. Her diziye böyle renkli sahneler ve oyuncular lazım. Ayrıca Zerrin karakteri ile diyalogları da efsane. Şimdiden söyleyeyim bu üçlü çok iş yapar, çok… E tabi buraya bir de Canan’ı eklersek etti mi bize 4 güçlü karakter…
Bölümümüz, bir yandan Öykü ve Ozan’ın uzun bakışmalarından sonra izleyecekleri yolu tahmin etmeye çalışırken öte yandan Zerrin ve Canan tartışmasının tam ortasında sona erdi. Tabii biz de kendimizi bu heyecan fırtınasının tam ortasında, sonraki bölümü iple çeker hâlde bulduk. Herkesin emeğine sağlık..