Dolunay 22. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Ferit ve Nazlı evliliğinin “sahte”likten “gerçekliğe evrildiği bölümü sonunda izledik. Bölüm etiketi de bunu çağrıştıracak biçimde “aşk itirafı” olsa da aslında ağılık merkezi dağıtılmış bir bölümdü. Asuman’ın başına açtığı belalar, Pelin ve oyunları, Fatoş’un kıskançlığı derken karenin bir köşesi Nazlı ve Ferit’e ayrılmıştı.
Fatoş hiç ilgi alanımda değil. Asuman’a gelince başına ne gelirse gelsin “Oh olsun!” çizgimi hiç bozmuyorum. Muzaffer olayının bir biçimde Hakan’a bağlanacağından emindim. Tek merak ettiğim Hakan’ın bunu nasıl kullanacağı… Asuman’a o görüntülerle şantaj yapıp kendisi için çalışmasını sağlayabilir mi, evet sağlayabilir ama bu ona ne kazandırır, emin olamadım. Ben Hakan olsam o görüntülerle asıl Ferit’e şantaj yapmayı denerim. Ferit Aslan gibi bir adam baldızının adının ortalığa düşmesinden hoşlanmayacaktır. Ne var ki Ferit Aslan, bu şantaja boyun eğer mi? O da meçhul. Gerçi konu Hakan olunca sürpriz bir gelişme bekliyorum. Açıkçası Asuman’ın başı ne kadar büyük belaya girerse ben, o kadar mutlu olanlardanım.
Demet’in elindeki ses kaydını Hakan’ı yok etmek için kullanacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Bir an olsun Demet’in gerçekten abisinin katiliyle evli kalmaya dayanamayacağını sanma gafletine düşmüşüm oysa onun derdi sadece kendini kurtarmak. Bu yüzden de hiç gerek yokken elini açıp kartını Hakan’a gösterdi. Bana kalırsa onlar asıl şimdi “ortak” oldular, Hakan’la. Ne Demet, Hakan’ı ele verir ne de Hakan, Demet’i köşeye sıkıştırabilir. Onlarınki tam anlamıyla şer ittifakı.
Yalnız anlamadığım bir nokta var: Demet’in Deniz’le Nazlı hakkında yaptığı konuşmanın alt metni neydi, işte onu çözemedim. “Annesiz büyüdüğün için annen yerine geçecek bir kadın arıyorsun.” teşhisi bütünüyle doğru ona itirazım yok da Demet, Nazlı’dan uzak dur mesajı mı verdi; “yeni annen” Nazlı olsun, aşkının peşinden git mi demeye çalıştı. Gerçi bir yandan “Ah kardeşim hiç yanında olamadım.” diye günah çıkarırken öte yandan ses kayıt cihazını saklayacağı yer arama derdinde olduğundan söylediklerinin de duygusunun da samimiyetine inanmak zaten pek mümkün değildi ama o konuşmaya ne gerek vardı, hedefi neydi; bilen biri sevabına bana da anlatıversin.
Bu hafta Pelin’in kapı kapı dolaşıp müttefik arayışını izledik. Pelin’in işlevi, Ferit ve Nazlı arasındaki duyguların açığa çıkmasını sağlamak değilmiş. Oysa içimde küçük de olsa öyle bir umut vardı benim. Ne yazık ki Pelin, “aşkına sahip çıkmaya” gelmiş. Aradan yedi yıl geçtikten sonra, birdenbire depreşen duygusuna inanmam asla mümkün olmadığı gibi oldum olası onursuzluğa tahammülüm olmadığından bu kadar çirkinleşmek benim bünyeme ağır geliyor, ne yalan söyleyeyim. Bu “aşkına sahip çıkma” modasına oldum olası ısınamadım, sanırım. Aradan yedi yıl geçtikten sonra da durduk yerde böyle bir çabaya giren karakteri anlamam mümkün değil. Açıkçası bana fazla zorlama ve yapay geliyor.
Deniz’i yanına çekme çabası şimdilik sonuçsuz kalınca soluğu Leman Hanım’da aldı ki bence oraya hiç sapmamalıydı öykü, hem de hiç. Biz Ferit ve Leman Hanım arasındaki ilişkinin geçmişini biliyoruz. Ferit, annesine son derece tepkili. Hatta evlat acısı yaşamış annesini affetmediğine ve bunu açıkça yüzüne söylediğine de şahit olduk. Son bıraktığımızda yenilgiyi kabullenmiş ve oğlundan uzak duran bir Leman Hanım vardı. Şimdi birdenbire ne oldu da Leman Hanım; otorite sembolü, ailenin temel direği olarak Nazlı – Ferit ilişkisinin tam göbeğinde konumlandı?
Ferit’e “Bir süre sizinle kalacağım” demesini Leman Hanım’ın kazada başına aldığı darbeye bağlıyorum da Ferit eğer buna sesini çıkaramaz ve biz, onlarla yaşamaya başlayan bir Leman Hanım görürsek kimse kusura bakmasın ama işte bu Ferit karakterinin ölümüdür. Karakterin dönüşmesi başka şey savrulması bambaşka. Elbette ki yaşananlar karakterde değişim yaratacak, farklılaşacak ama özünü kaybetmeden. Ferit’in özünde ne var, peki? Soğuk, duvarları olan, kalbini ancak çok güvendiklerine açan bunun dışında herkese mesafeli ve asla kendi istekleri haricinde davranmayan bir adam. Ferit, niye bu hâle gelmiş? Çünkü annesinin babasına ihanetine tanık olmuş. Üstelik bu sırrı, çok sevdiği babasından saklamak zorunda kalmış.
Annesinin ihaneti onun dünyaya duvar örmesine neden olmuş. Bu duvarları şimdi, o da yavaş yavaş Nazlı için kaldırıyor ve onu dünyasına sokuyor. Öyleyse bu adam, kendisini bu başkalaşıma zorlayan, affetmediği ve büyük olasılıkla hiç affedemeyeceği bir annenin otoritesini ve emrivakisini kabul eder mi? Asla etmez. Saygıdır, aile birliğidir, Nazlı’nın hatırıdır gibi zorlama yöntemlerle Leman Hanım o eve gelir, oturursa öykünün temel dinamiği zarar görecek.
Bana kalırsa Leman Hanım, o çiftlikten hiç adım atmamalıydı. Hadi bir cesaret attı, geldi oğlunun hayatına burnunu sokmaya da kalktı o zaman Ferit, anneciğini arabanın arka koltuğuna oturtup tıpış tıpış çiftliğine geri gönderecek. Eski sevgiliden sonra bir de domestik kaynana figürü gerçekten bu hikâyenin ihtiyacı olan en son şey.
Nazlı ve Ferit ilişkinin boyut değiştirmesi ve “sahte”likten çıkması epeydir beklediğimiz gelişmeydi. Ne var ki bölümdeki keçiboynuzu detayı, tam da bu duruma metafor oldu ve özlemle beklediğimiz o aksta, keçiboynuzu yer gibi onun tadına varabilmek için diğer detaylara tahammül etmek zorunda kaldık. Bütünlüğü olmayan, sık sık kesilip Asuman’a maruz bırakıldığımız ve duygusu zayıflatılmış ama yine de hoş bölümlerdi.
Ferit uzun süredir, sözle değilse de hâliyle tavrıyla aşk itirafını yapmıştı. Yine de Nazlı’nın bunu duymaya, Pelin’in bir tehlike olmadığına inanmaya ihtiyacı vardı. Nazlı’nın ardından İznik’e giden Ferit, hissettiklerini kelimelere dökünce o cephede olay şimdilik duruldu. Nazlı her ne kadar “Beni bu sahte evlilik yordu.” dese de söylemek istediği aslında belirsizlikten bunalmış olmasıydı. Ferit’in “Hep sen vardın ve hep sen olacaksın!” cümlesi hem bugünü hem de yarını garantiye alınca o da kendi duygularını açığa vurdu.
İçimdeki gerçekçi Sinem, geleceğe yönelik verilen her sözde bir irkilir. Bu defa da öyle oldu. Söz konusu ilişkilerse “Hep sen olacaksın!” cümlesi bana hep fazla iddialı ve güvenilmez gelir. Bu kadar kesin bir yargının bir şekilde sınanmasından ve o sözü verenin “ama…” yla başlayan cümleler kurmasından korkarım. Hayatın ne getireceği belli olmadığından hele hele buradaki gibi bir sürü kötünün birer köşesini kemirmeye uğraştığı bir aşkta pek de süt liman bir ilişki ummuyorum doğrusu. Hakan’ı, Demet’i, Pelin’i; Deniz’i ve Asuman’ı olan bir öyküde Ferit’in de Nazlı’nın da aşkı ne yazık ki çok ağır sınavlara tabi tutulacak gibi geliyor bana.
Şu ana dek Nazlı, kendini güvende hissetmediğinden ve Ferit’in aşkından emin olmadığından ilişkisi için savaşmak zorunda değildi ama bana göre bugünden sonra Ferit kadar o da evliliğini ve sevgisini korumak adına mücadeleci olmak durumunda. Pelin’in ataklarının arkası hiç kesilmeyecek, belli oldu. Hanımefendi aşkına sahip çıkıyor (!) sonuçta. Ferit’ten Pelin’le ilgili çok net bir cevap aldığına göre onun tuzaklarına düşen, ilişkisini ve Ferit’in aşkını sorgulayan bir Nazlı bende bütünlemeye kalır. Umarım, Pelin’e şimdiye kadar sergilediği net duruşu bozmaz.
Bu hafta, akış gereği Nazlı & Ferit sahnelerinin çoğu bölünmüş olduğundan Can Yaman oyunculuğunu da tek tek sahnelerle değerlendirmek benim için zorlaştı. İki temel duygu hâkimdi bu hafta Ferit’te: Huzur ve son sahnedeki gerilim. Ben de bu iki duyguya yoğunlaşıp izledim. İznik’e gelip Nazlı’yı bulduğu andan itibaren huzurlu ve bunun sonucu neşeliydi, Ferit. Dağ evinde gecelediklerindeyse neşe yerini duygusallığa bıraktı. Yüzündeki rahatlık, bakışlarındaki dinginlik ve beden dilindeki gevşeklik ses tonuna ve konuşmasına da yansımıştı. Odun kırarken de soba yakarken de çay koyarken de hareketleri yavaş, sanki anı uzatmak ister gibi telaşsızdı. Nazlı’ya duyguları açtığındaysa sahnenin duygusunu yoğun anlarda hep yaptığı gibi gözlerine yüklemişti. Nazlı’ya aşkını gözleriyle iletiyor ve söylediği her sözcüğün üstüne basa basa, her sözcüğü duyura duyura ve izleyene gördüğüyle işittiğini bütünleştirecek zamanı vere vere yürüyordu.
Eve gelip annesini karşısında gördüğü andaysa bölüm boyu sırtına aldığı huzur onu birden terk etti. Kaşlar çatıldı, vücudu kasıldı ve huzursuz bir beden dili yansıdı, ekrana. Annesinin kararını işiten Ferit’in yüzünde kestik final sahnesini, o yüzde de inanamamazlık, sıkıntı ve hoşnutsuzluk ardı ardına geçti. Çatılan kaşları, gerilen dudakları ve büyüyen gözleri rahatsızlığını alabildiğine vurguladı.
Oyunculuğun en büyük sıkıntısı, rolden çıkıp kendin olduğunda o rolün sende bıraktığı tortulardan kurtulabilmektir. Bunun en kestirme çözümlerinden biri canlandırılan karaktere, oyuncunun kendi özelliklerini uyarlayıp monte etmesidir. Ferit’in özellikle sıcak ve rahat görünmesi gereken sahnelerinde Can’ın bunu çok başarıyla yaptığını seziyorum, ben. Can’ın mimiğini, jestini hatta basit bir tepkisini Ferit’e yapıştırıp onun yapaylığını yok ederken Ferit’i de hafifçe esnetiyor. Gergin ve mesafeli Ferit’te Can’dan uzaklaşırken zeytin bahçesinde ve ormanda kaybolduklarında Ferit’e Can katmıştı.
Bir süredir diziyi Can Yaman, bu hafta neyi nasıl anlatacak acaba diye izlediğimi söylemiştim. Açıkçası bu minik ayrıntılar benim hâlâ keyif alabilmemi ve bir sonraki hafta ne izleyeceğimi merak etmemi sağlıyor. Emeğine, yüreğine, aklına sağlık Sevgili Can.