Yazar: Şeyma BULUT

Ben bir asker kızıyım. Tüm hayatım oradan oraya tayin edildiğimiz için yerleşik hayat özlemiyle geçti. Gezici bir hayat yaşayınca kök salmak istedim. Yaşadığım acıların ardından da biraz huzur bulmak, kalıcı olmak ve mutlu bir hayat yaşayabilmek arayışıydı benimki. Tıpkı Nare gibi. Kanadı kırık Alaca Kuş da hayatı boyunca gezmiş, birçok ülkede bulunmuş ancak kendini ait hissettiği yere bir türlü dönememiş biri. Dönmek istediğindeyse hayatım dediği insanlar onu kolundan tutup atıvermişler. Ne ailesi ne sevdiği adam onu ve ruhunu anlamış. Bu kadar acıyla kavrulan, yalnızlıkla sınav olan bir kadın da doğal olarak nefes alma sebebim dediği kızıyla bir hayat kurmak istiyor. Tüm ömrünce koca koca adamlara sesini duyuramamış ancak bir minik kalp bunu başarmış. Anneciğini anlamış, ona can vermiş ve en kötü anda bile onu diri tutmuş. Bunu da bilerek değil gözlerindeki hesapsız sevgisiyle başarmış. Bir çocuğun sevgisi tüm dünyanın aşkından daha kıymetlidir, bence. Melek’e bakınca pek de haksız olmadığımı görüyorum.

Nare ve Kavruk buluştu Hesapsız ve ön yargısız sevgi. Bunu gördüğüm iki kişi var benim dizide biri Melek diğeri Kavruk. Nare’nin yakarışlarına, acısına, yükseliş ve düşüşüne tanık oldu, Kavruk. Sancar Efe’nin yanlışını gördü, Alaca Kuş’un çığlığını duydu. Bence sevme işini bir çocuklar, bir de divaneler bilir. Sevmeyi bilmenin yanında; iyi ve kötüyü, gerçekle yalanı da en iyi onlar ayırır bana kalırsa. İnsanlara sesini duyuramayan Nare’nin sesi olmak istemiş ancak kuyulara atılan bir kadının çığlıklarına onun dışında yine herkes sağır olmuş. Kavruk yine manilerini düzerek Alaca Kuş’a ses olmaya çalışıyor, birilerine duyurabilir mi bilmiyorum ama onun her sözünün bölüme can vermesi ayrıntısına bayılıyorum.

Sancar O divane aslında tek kişiye ulaşmaya çalışıyor: Sancar Efe. Bu efelerin efesini her hafta bir posta dövme isteğimi bastıramıyorum. Hani şeytan diyor; çek bir odaya, anlamaya başlayana kadar kafasını duvara sürt, elektrik üretene kadar da durma. İzlerken tamam, diyorum bugün uzaktan bakacağım; yok arkadaş, yok olmuyor. Adam bir söz söylüyor ben yine “Oğlum seni Bodrum’un girişine ayaklarından asarım, emekliliğini orada beklersin.” derken buluyorum kendimi. Yalnız bazı konularda da kafamda oturan şeyler yok değil. Birincisi ben Sancar’ın Nare’yi sevmediğini düşünmüyorum. Bazılarınız kızacak bana eminim ama öyle maalesef. Nare, uçurumun kıyısına geldiğinde “Etme” derken gözlerinde korku vardı. Ona ellerini hesapsız uzattı bu adam. Naresiz yaşamayı biliyor ama bence onun olmadığı bir dünyada yaşamak da zor gelir ona. Tabi diyeceksiniz o zaman bunun derdi ne? Paşanın derdi empati yoksunluğu bana kalırsa. Bencillik. Ben sevdim, ben değer verdim, bekledim vs diyerek hep bir mağdur ayaklarında. Nare de beni sevdi diyemiyor. Aldattığına da hemen inanıvermiş zaten. Eh be adam dünyaya tek bir pencereden bakarsan olacağı bu. Kız tepelere çıktı yine anlatamadı kendini. Ben Sancar’ı anlıyor muyum ? Evet. Onaylıyor muyum? ASLA! O ezilmiş insan kafasından çıkıp dünyaya adam gibi bir gözle bakma zamanı geldi de geçiyor bile. Yani umarım.

Sancar ve Melek Diyeceksiniz ki eh be kadın nesine kızdın o zaman? Ben bir insanın ruh hâlini anlarım. Görmemiştir, kafasındaki kalıplarını kıramamıştır. Ona da tamamım ama bir çocuğu, sebebi ne olursa olsun, annesinden ayırmak…  Onu anlamam arkadaş. Bunun adı en basit tabiriyle zalimliktir. Geçmişteki acıların, ezilmişliğinin ardına sığınarak bir anne kıza böyle bir cehennemi yaşatmaya kalkmanın izahı yok. Sancar artık bir efe olduğunu hatırlayıp kendi ezilmişliğinin acısını küçücük bir kalpten çıkarmasın. Efelik efsane anlatmakla olmuyor ne yazık ki.

Gediz Nare Bu kadar efsanenin anlatıldığı dizide bana kalırsa efe gibi davranan sadece Gediz. Canının yanması sana sadece hâlâ hayatta olduğunu hatırlatır. Başkasının acısını duymaksa herkesin yapabileceği bir şey değil. Gediz, Nare’nin acısını hissetti. Nare şu anda en zor anlarında hep yanında onu görüyor. Ona bağırıp çağırmadan destek oluyor. İşin güzel yanı güvenini de kazandı bu haşarı adam. Yardıma ihtiyacı olduğunda ilk onu arayacak kadar güvenini kazandı hem de. Gediz belki aşkı olarak bu kadının yanında bir ömür kalamayabilir ancak böyle bir adamın varlığı bile güç verir insana. Umarım bağları hiç kopmaz diyorum. Aralarındaki ritmi ve ahengi sevdim. Sancar’ın da bunu gördüğüne eminim. Onları her gördüğünde delirmesinin başka ne sebebi olabilir ki?  Birileri Sancar’a hatırlatıversin “Unutma! Senin küle çevirdiğin kalbe, bir başkası üfleyerek can verir.” İlla aşka da ihtiyaç yok burada. Saf sevgi, gerçek arkadaşlık ve birbirini anlayan iki insan pekâlâ birbirine candaş olabilir.

Bence dizinin en renkli karakteri, Gediz. Hayatı ciddiye zerre almayan hâlleri, yüzünden eksik etmediği kocaman gülümsemesiyle benim adamım oluverdi. Onu izlemek büyük keyif benim için. Sancar’ın karşısında ideal erkeği gayet güzel temsil ediyor. Şu anda sadece sağdıcının damarına bassa da Gediz hâlâ hikâyeyi tam bilmiyor. İçimden bir his hem de kuvvetlice bir his tamamını öğrendiğinde Sancar’ı bir güzel silkeleyebilir diyor. İtiraz eder miyim? Asla. Sadece yürü aslanım, bileğine kuvvet derim. Geleceği göremem elbette ama Gediz, Nare için bir şekilde çok önemli olacakmış hissine kapılıyorum umarım yanılmam. Zaten daha şimdiden Nare’nin başka bir yere gitmesi düşüncesi bile rahatsız ediyor bu adamı.

Gediz ve Nare tanıştıNare’nin mücadelesinde Gediz’in varlığı önemli. Onu anlayan, inanan birine ihtiyacı var zira. Nare’nin tek derdi kızıyla mutlu, huzurlu bir hayat. Şimdilik üçüncü birine ihtiyacım yok dese de onda o baba varken tek başına bir şey yapamayacağı da ortada. Savaş müttefiksiz kazanılmaz. Nare kendinden vazgeçerken Sancar’a bıraktı kızını. Aslına bakacak olursak bu güven değil bence. Başka çaresi yok. Babasının zalimliğine bırakmaktansa en azından kızını sevilebileceği yere bırakmak istedi. Yoksa Akın’la olan konuşmayı da öğrendikten sonra Sancar’a kolay kolay güveneceğini zannetmiyorum. Seviyor elbette. Aksini de söylemiyor. Affeder mi? Şimdilik bu çok uzak bir ihtimal. Ne aileden ne aşktan bir hayır görmüş bir kadın, kızıyla bir hayat kurmak istiyor. Yanında olamıyorlarsa gölge de etmesinler başka ihsan istemez.

Nare MelekUzaktan biraz bakan, Nare ve Melek’in sadece birbirlerine ihtiyaçları olduğunu anlar. En azından biraz vicdanı olan herkes bunu net anlar. Anne kızın iletişimi, sevgileri, birbirlerine aşkları insanın kalbine işliyor izlerken. Şoka girdiği anda sadece annesinin tepkisine cevap veren bir çocuk, kızı için her şeyi göze alan bir anne. Daha güzel bir ordu olabilir mi?

Nare ve Melek planlar yaparken hayat yine onları en hassas yerlerinden vuracak gibi hazırlıklarını yapıyordu. Sefir iğrenç çıkarları uğruna kızını, torununu ateşe atmaktan çekinmeyeceğini apaçık bir şekilde gösterdi. Bu adam birçok şey olmuş olabilir ancak belli ki baba olmayı becerememiş. Şimdi de sırf Akın’la anlaşma yaptığı için, Nare’yi cehennemine çekmeye çalışıyor. İzlerken var olduğunu bildiğim ancak olmadığını hayal ederek yaşadığım bir gerçek yüzüme yine çarptı. Bir köpeğin yavrusuna dokunsan seni paramparça eder. Tüm insanlar için geçerli olmamakla birlikte bir hayvan kadar olamıyor beşer. Çıkarları, arzuları her şeyin önüne geçiyor. Sefir de yeniden hatırlattı bu gerçekleri. Ters dönesice diyorum. Bugün baya beddua ettim ama insan dayanamıyor işte.

Sancar’ı ender takdir ettiğim sahnelerdendi, final sahnesi. Nare’ye hesap sorarken esas şeytanı görür görmez ikisini de koruması altına alıverdi: ” Siz eve girin.” Bu adamın kafasına bilinç ve sağduyu aşılarsak iyi bir âşığa dönüşebilir sanki. Mağduru anlamasa da şeytanı görünce anlayıverdi. Zaten bu sahneden çıkardığım en önemli sonuç: Sancar, Nare’ye ne kadar kızarsa kızsın başkasının duruma el atmasına da dayanamıyor. Bunu hem Menekşe’nin erkek kardeşiyle olan sahnede hem de son sahnede net bir şekilde görebildim. Şimdi yan yana geldiklerinde acılar içinde kıvranan bu eski iki âşığın en değerli varlıkları için mücadele etmeleri gerekecek. Yan yana durabilmeyi becerirlerse de Melek’lerini kurtaracaklarına inancım tam, hele ki Melek ilk kez baba demişken. Kim tutar Sancar Efe’yi? Gerisini Sefir düşünsün be canım.

Sefirin Kızı’nda hikâye açıldıkça insanı içine çekiyor. İlerledikçe, derinleştikçe beyin hücrelerimi zorlayan ve çözülmesi gereken bir bulmacaya dönüşüveriyor. Sevdim mi? Hayır, bayıldım.

Tabi birkaç pürüzü de söylemeden geçemeyeceğim. Madem Melek, Sefir’in velayetinde, Nare onu ülkeden velisinin onayı olmadan nasıl çıkardı? Yani yasa açıkça belli. Velisinin onayı olmadan terk edemez ülkeyi. Hukuken mümkün değil. Nasıl oldu da kızını Türkiye’ye getirebildi? Ayrıca Amerika’ya götürme niyetinde. Bir de Akın’a verdirilen ifade meselesi var. Kamuya karşı işlenen  suçlardandır adam yaralama. Koskoca Elçilik Konutu’nda o saatlerde bir tek içeride mi kamera var? Polis  görünmeyen hırsızlardan şüpheye düşmeyecek mi? Elçiliğin önündeki kamera sistemlerinde bile var, Nare’nin görüntüsü. Hadi onu da yok etti. Ya yollar, oradaki mağazalar, iş yerleri… Kolay geçiştirilmiş bence. Bunlar bir avukat olarak beni rahatsız etti. Ama bölüm çok güzeldi ondan fazla söylenmeyeceğim.

Dizide benim en sevdiğim karakterlerin başında Elvan geliyor. Dobralığı, biraz eğlenceli, biraz fitneci yapısıyla diziye renk katıyor bence. Ayrıca Kavruk da beni benden alanlardan biri. Diziye çok hoş bir tat veriyor. Ana karakterler elbette ki mühim ancak yan karakterler de böyle güzel yazılınca insan bir “Oh be” çekiveriyor.

Dizinin müzikleri, şahane yenilen bir yemeğin sonunda verilen lezzetli tatlı hissi uyandırıyor bende. Özellikle şarkıların seçimleri için Gökhan Kırdar’ı tebrik etmek lazım. Eklemedir Koca Konak, tecavüze uğrayıp öldürülen bir kadının hikâyesini anlatırken Ederlezi kavuşamayan aşıkların hikâyesini anlatır bize. Bu tip ezgileri zaten severim. Sefirin Kızı’na da ayrı bir tat vermiş.

Büyük emeklerle hazırlanan bölümde çorbada biraz tuzu bulunan herkesin yüreğine sağlık. Yazıma Cemal Süreya’nın bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Biliyorum sana giden yollar kapalı

Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum

İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.