Güç ve İhtiras*
Yazar: Berrak KÜÇÜK
Geçtiğimiz haftayı, Melek’in herkesin hayatını bambaşka yerlere savuracak ve Tuna’ya apaçık meydan okuduğu ani kararıyla kapamıştık. Babasının özrü ve emaneti bu karara ufacık bir zemin hazırlamıştı, evet ama aslında Tuna’nın kışkırtıcı bir dille yüzüne vurduğu gerçek olmasa şüphesiz Melek yine bütün ince kederiyle kaderine razı gelecekti.Tuna, Sen korkaksın dediğinde Melek’in içinde okkalı bir tokat patladı; baktığı ayna kırıldı ve kıyametiyle yüzleşti.
Tuna’nın hiç hesapsız bu hamlesi, uzun upuzun bir uykudaki prensesi uyandırdı ,unutulmuş bir laneti ateşledi.Alelacele evlerini toplamaya gittiklerinde Melek bir yandan kendisiyle bir yandan da Cem ve Verda’nın direnciyle boğuşmaya başladığında neyin içine düştüklerini aslında tam olarak bilmiyordu.Yığılmış eşyalar arasındaki bu dağınık anlarda Verda’nın Efe’nin instagram hesabını stalklaması ,Verda’nın içindeki kıvılcımı gösterdi göstermesine fakat onun havai ve züppe bu adama bu erken ilgisini hele de şu halde ben biraz garipsedim.Yine de Cem’in köprüleri yakıp kapıları kapadığı dirençte, annesinin tüm suskunluğuna rağmen onun yanında olan Verda’yı sevdim. Aybüke Pusat’ın bu bölümle birlikte Verda’yı daha net rötuşlarla yükselttiğini belirtmeliyim.
Verda’nın sağduyusuna tamamen zıt Cem hoyrat bir genç adam, akılla değil ani içgüdüleriyle hareket ediyor, cesaretini olduğu kadar zaafiyetini de buna borçlu üstelik. İşte aynı akılsızlık ve hoyratlıkla annesine sırtını döndü ve mahalle dilberi sevgilisinin avucuna düştü. Tuna’nın bilekliğini üç kuruşa okuturken, Ayça’nın belalı abisiyle dövüşürken hep aynı önünü sonunu düşünmeyen bıçkın ruhu kılavuzuydu. En nihayetinde o kavganın kanlı sonu, Cem’in cezası ve zorunlu İstanbul bileti oldu.
Hiç kimsenin gönüllü çıkmadığı bu yolun sonu köşke vardığında Ceylan dışında kimse mutlu değildi. Yıllardır kaçtığı geçmişi bir hortlak gibi karşısında dikilen Tuna için bu davetsiz misafirlerin gazap vakti böylece geldi. Gayet umursamaz ve her şey yolunda ifadesiyle neredeyse ilk anda muzafferdi. İlk acı hamle Şeb-i Verda’nın, kendi başında bulunduğu şirketlerine olan borçlarıyla geldi. Pekala görmezden gelebileceği, erteleyebileceği – yıllardır da ertelelediği – bu borç, Melek’i kaçırmak için ilk keskin darbe oldu.Fakat gayet resmî bir biçimde, avukatı aracılığıyla çektiği bu rest, farkında olmadan bir ateşi de körükledi. Avukat Erkan’ın Melek’e duyduğu ilgi birebir görüşmeleriyle iyice artarken Demir ve Ceylan’ın da içine çekileceği, yeni çatışmaları tetikleyecek günlerin habercisi. Özellikle Demir ve Ceylan’ın, yeni saflarında izleyeceği yolu , sessizce bir köşede uysallaştırılmış bu kayıp karakterlerin evrileceği noktayı, merakla beklediğimi söylemeliyim.
Tuna’nın asıl derdi, görünürde Melek gibi dursa da her tarafı idare etmesi gereken acil durumlarla kontrolden çıkma noktasına geldi. Deniz, tüm vicdan yüküyle aklını kaçırmak ve itiraf arasında bir yerde gidip gelirken o şuursuzluğuyla Tuna’yı bile korkutmayı becerdi. Deniz’in araftaki boş bakışlarını, huzursuzluğunu Leyla Tanlar’ın çok sahici, çok dolaysız oyununda izlemeyi ben çok sevdim. İşlediği suçun ağırlığıyla yolunu kaybetti Deniz ve fakat henüz mantığını yitirmedi. Mete’ye biz artık bu ölümden sonra birlikte olamayız dediğinde öyle haklıydı ki… Ama bu haklı serzeniş, Mete’yle olacak korkunç bir yüzleşmenin pimini çekti. Deniz’i adım adım dibe çeken kader işlerken Efe’nin o havai, günübirlik, tatlı hayatı da Tuna’nın başka bir meselesi. Şimdilik manken sevgilisi köşede esas sorun gibi dururken Efe ve Verda arasındaki o gerilim, Tuna’ya bu zamanları çok aratacak, kontrol edemeyeceği günlerin de habercisi.
Demir ve Melek’i serada görünce kâbusları ayaklanan Tuna’nın dostane akşam yemeği organizasyonu, tek kelimeyle bir gövde gösterisiydi. Melek’e haddini ve yerini bildirmenin, patronun kim olduğunu herkese göstermenin zekice bir oyunuydu bu yemek. Kendince başarılı oldu da tam o anda Erkan’dan gelen hediye hiç belli etmemeye çalışsa da Tuna’yı aslında delirtti. Melek’in bir başka erkeğin ilgisini çekmesinin Demir’i harekete geçireceğini anında fark etti ve bu uğurda Ceylan’ı harcamaktan bi’ an bile tereddüt etmedi.Peki, ama henüz küçücük bir kız çocuğuyken kardeşini anne – babalarının acı hikâyesinden uzakta tutmaya çalışan o masumiyet nasıl böyle bir kötü tohuma evrildi? Öksüz ve yetim büyümek en büyük nedeni ama bugünkü öfkesinin altında esasen çok kadim bir korku gizli. Öyle ya da böyle emek verse de bugün sahip olduğu şeylerin gerçek sahibi olmadığının , üstelik de onlara hiçbir zaman sahip olamadığının farkında. Bin bir entrikayla ele geçirdiği hayatının mutlak sahibi, karşısında dikilince Tuna’nın öfkesi de kontrolden çıktı. Tuna çok ama çok korktu , bu korku güç ve ihtirasla birleşince ortaya zehir zemberek bir acı döküldü ve görünen o ki tüm bunlar Tuna’nın yapabileceklerinin sadece fragmanı. Zira uçan kuşu yöneten bu kadının, biricik düşmanının sadece bugününü değil geçmişini de adım adım izlediğine ve hatta ona yön verdiğine eminim.
Herkesi ve her şeyi parmağında oynatan Tuna’nın hiç üşenmeden organize ettiği Şeb-i Verda’nın devir-teslim töreni, Cem’in tutuklanması ve Melek’in onarılmaz utancını görmek için düzenlenmiş bir tertipti. Bütün töreni keyfini çıkara çıkara izleyen Tuna’nın zehir zemberek planları, onları gerçekleştirmek için çabası ve o asla pişmanlık duymayan soğukkanlılığında Zerrin Tekindor her ifadesiyle harikaydı.
Melek’in gardını düşüren bu acı intikam, ona tam da Tuna’nın istediği gibi geri dönmeyi düşündürtse de ben, bu kez Verda’nın Melek’i ikna edeceğini düşünüyorum. Tuna’yı yavaş yavaş çözen Verda’nın, Melek’in kaybettiği gücünü ve ihtirasını uyandıracak tavrı, Şeb-i Verda’nın da kurtuluşunun sebebi olacak gibi.
Bu haftanın finalini Mete’nin Deniz’e korkunç itirafı ve tehdidiyle kapattık.Mazlum genç, havai genç kızın aşkı içinden kompleksli ve tehlikeli bir canavar çıkardı.Daralan çemberle birlikte yüksek entrikalı şaşırtıcı bölümlerin bizi beklediği kesin.
Temponun hiç düşmediği bu 2. bölümde, özel teşekkürüm gerilimi yükselten, enfes müzikleriyle Toygar Işıklı’ya… Onun farklı dokunuşunu her işinde görebiliyorum. Emeği geçen herkese tekrar teşekkürler, haftaya görüşmek üzere, sevgiler.
- Power and the Passion, Eloy’un aynı adlı albümü.