Yazar: Sinem ÖZCAN

Gözümün yaşını sile sile oturdum bu defa yazmaya. Ben siliyorum, o akıyor: yok yapacak bi’ şey… Görüş mesafesi azaldığından yapabileceğim hatalardan dolayı peşinen affınıza sığınıyorum.
Fragmandan duygusal bölüm sinyalini almıştım. Senaristlerin bunu doğrular mesajlarını da okudum. Sözüm ona kendimi hazırlamıştım. Sakin sakin geçtim ekran başına…

Hesaplayamadığım iki şey varmış meğer: İlki Muhteşem bir Bülent Şakrak oyunculuğu ikincisi gerçekten harikulade çekimler… İlyas annesiyle dertleşene kadar tuttum kendimi ama ardından açıldı musluklar… Sebep olanlar utansın :)))
Geçen bölümün ardından zor günlerin geleceği belliydi. Münir’in saçma salak bir inatla kendini durduk yere ateşe atması, Adile’nin çektiği büyük acı beklediklerimdi. Beklemediğim Itır’ın gerçekleri öğrenmesi oldu. Duyduklarından sonra yaşadıklarını yürekten anlıyorum ( Çok sıkı bir Tarık taraftarı olmama rağmen kızamıyorum Itır’a). Annesinin aldatıldığını düşünmesi ve bunu hazmedememesi çok doğal… Annesi bu gerçeği bilmiş ve kabullenmiş olsa da… Babasına da Adile’ye de öfkesi çok normal… Tarık’ın yüzüne bakamaması da… Burada tek itirazım Tarık’la ilişkisini mektupla bitirmeye kalkması… Konuşamamayı, yüzleşememeyi anlarım ama mektupla ilişki bitirmek nedir ya?


İlk bölümden beri sıklıkla tekrarladığım bir şey var: Itır & Tarık aşkı bana temelsiz geliyor. Emel’i, Adile ile Münir’i ve İlyas’ı görünce temelsizliğinin nedenini de buldum. Bu aşk, hiç sınav geçirmemiş de ondan… Fazla kolay elde edilmiş, zahmeti çekilmemiş ve diyeti ödenmemiş… Bu bölüm senaristlerin tam da oraya giriş yaptıklarını düşünüyorum. Bundan böyle Itır ve Tarık için gül bahçesi olmayacak aşk da evlilik de… Acıyı ilk yaşayan Itır oldu, bunun ikinci perdesi de Tarık da olacak… Bu kadar kolay olmasaydı Itır, bu denli kolay vazgeçemezdi. İlyas her şeye rağmen nasıl Ayşen’den vazgeçemiyorsa o da ilk tökezlediği anda “Bitsin!” sözü dökülmezdi dudaklarından. İlerleyen bölümlerde hem Adile ve Münir’in aşkları hem de Itır’ın bu kadar çabuk pes edişi büyük sorunlara yol açacak gibi geliyor bana.
Bu bölüme dek için için sormuştum kendime. Vaktiyle Adile niye Münir’den vazgeçip babasına boyun eğdi, diye. Sonra onu da Itır gibi zora dayanamamakla açıklamıştım kendime. Bu bölüm, enfes bir detayla aldım cevabımı: Flashbackte Adile’nin elindeki zarfı gördüğümde ilk tepkim “E, iyi de kadın el yazısı bu! Tamam detay da keşke dikkat etselerdi.” dedim içimden. Bir sahne sonra mektubu getirenin ve tabi yazanın Münir değil Mürvet olduğu çıkıverdi. “Aldın mı boyunun ölçüsünü Sinem?” dedim kendime ve hadsizliğim yüzünden gerçekten özür dilerim yönetmenden de ekipten de… Ardından çok daha müthiş bir detayla tam da o noktadan yakaladı Adile, geçmişte kendisine oynanan oyunu…
Her hafta 120 dakikalık iş çıkarmak dünyanın en zor uğraşlarından biri… Üstüne üstlük bunu, ekranın karşısına yayılmış, benim gibi en küçük detayı bile eleştirmeye hazır bir kitlenin önüne koyuyorsanız gerçekten hem büyük dikkat hem büyük özen hem de ustalık istiyor. Bu kadar küçük detaylarda bile açık vermemeye çabalayan, üstüne üstlük bağlantıları ayrıntılarla aksamadan kurabilen ekibe ben sadece teşekkür edebilirim.


Gelelim bana göre bölümün en muhteşem yanına: Baştan beri söylüyorum Şener’den ne kadar tiksiniyorsam İlyas’a o kadar bayılıyorum. Kurgunun temel kuralıdır, kahramanın antikahramanla sınanması… Her ne kadar burada asıl kahraman Şener gibi duruyorsa da sistem tersine çalışıyor bu kez. Şener’in üçkağıtçılığı, iticiliği ve samimiyetsizliği İlyas’ın iyiliğini cilalıyor.
İlyas’ın Ayşen’e aşkına hep bayıldım ( Bana kalırsa Ayşen buna zerre değmese de… Eee gönül bu neye konacağı belli olmuyor). Ümitsiz olduğunu bile bile Ayşen’den vazgeçemeyişine, son bir umutla Adile’den medet ummasına içim acıyarak bakıyorum, iki bölümdür. İstediğini elde etmişken bile aslında bunun gerçek olmadığını bilen ve aslında hayaline hiç kavuşamayacağının farkındalığını yaşayan o adam beni benden aldı. Ama ama ama en çok anneciğiyle dertleştiği sahnede kaybettim kendimi. Hayat boyu, çevresi tarafından sevilen bir adam olmuşsa da kimsenin “bir numarası” olmamış İlyas. İyiliği, efendiliği, çalışkanlığı takdir edilmiş ama kimse onu “dibine kadar” sevmemiş. Hayat boyu o sevgiyi belli ki bir tek annesinden almış ama o da artık yanında değil!… İçinin yangınını da ancak anacığına anlatacaktı elbet İlyas. Ümit ederken bile olmayacağını bildiğini bir tek ona itiraf edebilirdi. Öyle güzel yazılmış, öyle güzel dokunmuş ve öyle güzel canlandırılmıştı ki izlemeye doyamadım. Bülent Şakrak’ın bütün enerjisini koyarak o sahneyi unutulmazlarımdan biri yapışına hayran kaldım. Baştan beri Bülent Şakrak hep çok başarılı bulduğum isim oldu ama çok samimiyetle söyleyebilirim ki izlediğim 7 bölüm içinde en iyi performansını izledim. Bir kez daha helal olsun, diyorum; bir kez daha yaşattıkları için teşekkürlerimi sunuyorum.
Şener demişken izninizle burada birkaç yere değinmek istiyorum. 7 bölümdür Şener’in her türlü üçkâğıdını gördük sevgili senaristler! Bu bölüm çocukları dolandırmasıyla da bence kendi Everest’ini aştı. Artık Şener’in yaptığı hiçbir şey beni meraklandırmıyor ve “Hadi be! Bunu da mı yaptın?” dedirtmiyor. Ne olur, bir parça geriye çekelim artık Şener’i. Bana kalırsa fazlasıyla iki boyutlu bir karakter oldu Şener. Itır’la dertleşirken bile içtenliğine inanamadım, altından ne çıkacak diye bekledim. Aynı nedenle Ayşen’e aşkına da bir türlü inanamıyorum. Hatta Itır’ı Ayşen’den daha fazla önemsediğini bile düşünüyorum. Şener’e ya biraz derinlik verin ya da bir parça gözümün önünden alın, ne olur! Haaa, ilerleyen bölümlerde haksızlık ettiğimi anlarsam yine samimiyetle özür dilemeye hazırım!


Final sahnesinden anladığım kadarıyla gelecek bölümlerde işler daha karmaşık hâle gelecek. Adile, Mürvet’in planını bozar ondan şüphem yok da Itır ve Tarık cephesi fena karışacak gibi duruyor. Bu bölüm, olup biteni anlamlandırmaya çalışan Tarık gördük ama bundan sonra sıra sanırım onun tepkisine gelecek. Olayların ağırlık merkezi biraz buraya kayacak gibi geliyor bana.
Oyunculara geçmeden önce yine kendimi tekrarlamak olacak ama ben, geçmişle ânı bindirerek verilen sahnelere bayılıyorum. Görüntünün eskitilmesi, müzik ve görsellik gerçekten muhteşem bir sonuç doğuruyor. Ellerinize sağlık Metin Balekoğlu…
Bu bölüm Feridun’un koşarak gelmesinde yaratılan deprem efektine apayrı bayıldım ve çok zekice buldum ama favorim final sahnesi… Adile’nin yıkılan hayalleriyle Tarık’ın düş kırıklığı bu kadar güzel kombinlenebilirdi. Gerçekten sinema tadında çok şık bir sahneydi. Kocaman bir ellerinize sağlık da son sahne için.
Bu hafta benim için bölümün yıldızı Bülent Şakrak’tı. Her sahnesine ayrı bayıldım. Annesiyle dertleştiği sahnede gözümde silecekler çalışmadığından detaylar kaçış olabilir ama Adile’ye “Ben üşüyom…” dediği sahnede bakışlara, duruşa ve verilen duyguya bittim. Şener’le hesaplaştıkları sahnede de Şener’in onu küçültme hamlelerine karşın İlyas, Bülent Şakrak oyunculuğuyla iyice büyüdü gözümde.


Selen Soyder’in de bu bölüm ben, en iyi performansını izledim. Emel’le dertleşirken yaşadığı acıyı, mektubu okuyan Tarık’a çaresizce bakışını cidden çok sevdim.
Sevgili Can Yaman… Hep söylüyorum bir kez daha yineleyeyim: Hangimiz Sevmedik’i izlememdeki başlıca etmen ve seyretmeyi en sevdiğim isim… Bu bölüm yok denecek kadar az sahnede izledim kendi adıma maalesef diyerek… Öykünün gidişatı düşünülünce de bu normaldi. Açığı gelecek bölümde kapatacağımıza inanıyorum. Bu kadar az sahne için konuşmak cidden zor ama ondan söz etmeden yorumu bitirmeye de alışık değilim ben. Bu kez mecburen tek sahne üzerinden konuşacağım. Elbette ki final sahnesi… Baştan beri anlamlandıramadığı her şey, iki satır yazıyla netleşiverince gözünde ve “ayrılık” gibi aklının ucuna gelmeyenle yüzleşince o yüzünden düşüveren yaşlara bayıldım. Okuduğu her sözcükle canı yanan, bir anda “sevilen” adamdan “vazgeçilen” adama evrilen Tarık’ın acısı o kısacık sahneyle ancak bu kadar anlatılabilirdi, Sevgili Can! O final sahnesinde yaşadığının rövanşı önümüzdeki hafta gelecek diye tahmin ediyorum, şimdi söylemediklerimi ben de haftaya telafi etmeyi diliyorum.
Oyuncusundan, senaristine; yönetmeninden, set işçisine emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Yüreklerinize sağlık…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.