YAZAR: Şeyma BULUT

Bazen hayatımızı kontrol altında tutmak isteriz. Her şey bizim kontrolümüzde olmalı, planlar yapıyorsak o planlar tam da istediğimiz gibi gitmeli. Ancak üzülerek söylüyorum ki hayat sürprizlerle dolu. Evrenin her zaman bizim dışımızda işleyen ve genelde de bizim tüm planlarımızı altüst etmeye yönelik bir sistemi var ya da yaşadığım tecrübeler ekseninde ben böyle düşünüyorum. Ben ne zaman uzun vadeli planlar yapsam karşıma beni, yaptığım planların tam tersine götürecek olaylar silsilesi çıkıyor. Şimdi diyeceksiniz ki sen bize bunu neden anlattın? Yeni başlayan dizimizde Selin ve Demir’in başına gelen, tam da buydu. Onlar bir plan yaptılar, ancak evrenin onlar için tasarladığı bambaşkaydı.

Her Yerde Sen tanıtımları ilk dönmeye başladığından itibaren beni kendine çeken bir dizi oldu. Enerjik ve renkli tanıtımları, çiftin görsellerdeki uyumları sayesinde ilk bölümün yayınlanacağı günü beklemeye başladım.

Her Yerde Sen bugüne kadar alışmış olduğumuz romantik-komedi türündeki dizilerden farklı bir konuyla karşıladı bizleri. Uzun yıllardır ekranlarda görmeye alışkın olduğumuz “zengin erkek, fakir kız” klişesinin dışında yepyeni bir konu var karşımızda. Tesadüfen aynı evi satan alan Selin ve Demir’in romantik hikâyesinin kapıları aralanırken uzun zaman sonra farklı bir dizi izlemenin de mutluluğunu yaşıyorum. Ayrıca dizinin hiçbir noktasında sosyal statü ayrımı da yok. Her Yerde Sen rengârenk, eğlenceli ve fıkır fıkır bir dünyanın kapılarını araladı bizlere. Bir yanda Mösyö Tospa, Çiçi ve Sakız’la kendine özel bir dünya yaratan Selin’le, diğer yanda geçmişinden getirdiği özlemleri, aşırı kuralcı ve sert yapısıyla bastıran Demir’in öyküsü beni şimdiden içine fazlasıyla çekti. Bölümde beni rahatsız eden tek nokta, çiftin arasındaki tüm meselelerin yarım saat içerisinde bize sunulmasıydı. İkili arasındaki ilişkinin başlangıcı ve gelişmesi çok net verildi. Bu noktadan sonra nasıl ilerleyecek, daha doğrusu izletecek kendini biraz merak ediyorum, açıkçası. O kadar açık bir şekilde ilerledi ve her şey ilk bölümden önümüze öyle bir serildi ki merak unsuru ortadan kalktı dersem abartmış olmam sanırım. İlk bölümden kartlar bu kadar açık olmayıp bize üzerinde düşünecek biraz konu bırakılsaydı daha ilgi çekici olabilirdi. Bu sıkıntıya rağmen oldukça enerjik karşıladılar bizi. İzlerken oldukça keyif aldığımı söyleyebilirim.

Karakterler, Demir ve Selin, oldukça gürültülü bir başlangıç yaptılar. Buradan bile ikilinin evi paylaşma macerasının kolay geçmeyeceğini söyleyebiliriz. Oldukça zıt, birbirinden inatçı ve farklı bu iki insanın aşkı başlasa bile epey bir masrafa gireceklerini söyleyebiliriz. Şimdiden evin camları, bir T Cetveli ve bilumum kırılan eşyaları düşünecek olursak ilk etapta büyük bir aşk meydan savaşı bizi bekliyor gibi görünüyor. Ayrıca söylemeden geçemeyeceğim, Demir’in Selin’in ağzını kapayıp onu deli gibi korkutmasına rağmen, bornozu  Demir’in elinde bırakıp korkusuzca devam etmesi ayrıntısına BAYILDIM. Seviyorum böyle kadınları, devam Selincim, devam…

Demir Erendil… Oldukça kuralcı ve sert bir karakter olarak çıktı karşımıza. Hayatının uzun bir kısmını Japonya’da geçiren Demir, oradaki disiplini yaşamının her noktasına aktarmış gibi görünüyor. Yüksek egosuna rağmen, aslında anlayışlı bir yapısı da var. Bunu da Selin’le birlikte iş görüşmesine gittiği otel sahibine söylediklerinden anlıyoruz. Bir Japon atasözü der ki “Adam mevki sahibi olmaya görsün, köpeği bile mağrur eda takınır.” Yanlış yapan garsonu derhal işten kovan anlayışsız bir işverene, çalışanlara eğitim verilmesinden ve anlayış gösterilmesinden yana olduğunu vurgulayan Demir’in Japonya’da bu atasözünü de duyduğuna eminim. Oldukça da mücadeleci bir yapısı var. Bulunduğu konumda çok daha büyük şirketlerle çalışabilecek olmasına rağmen, batmakta olan bir şirketin başına gelerek kolayı sevmediğini gösterdi. Her başarılı ve idealist insan gibi o da zoru seviyor. Herkesin yapabildiği değil, sadece vizyonlu ve sistemli insanların yapabileceği hedefler koyuyor kendisine. Artemim’e gelmesindeki en büyük etkenin de ruhunda taşıdığı bu mücadele etme duygusu olduğunu düşünüyorum. Demir, görünürdeki bu özelliklerinin yanında hâlâ geçmişine özlem duyan ve bunun getirdiği duygulara saklanan biri. Çok daha lüks bir yerde yaşama imkânı olmasına rağmen ailesiyle mutlu olduğu bir evde ısrar etmesi, yalnız kaldığı anlarda anılarını tekrar tekrar yaşaması o sert kabuğun altına sakladığı naif kişiliğini de gözler önüne seriyor. Ailesine ne olduğunu bilmiyoruz, şimdilik ama Bora ve Merve şirkette aşk yasağının ilk mağdurları oldular. Demir ikisinden birinin ayrılmasını şart koştu. Selinle yaptığı konuşmada, sevenlerin fedakârlık yapması gereğini vurgulaması ve bu konudaki sertliği, geçmişinden kaynaklı diye düşündüm. Hatta “Bu fedakârlık yapılmayacaksa o ilişki hiç olmasın, daha iyi!” diyecek kadar da acımasız bir insana dönüşüverdi, asla kendini başkasının yerine koymadı. “Ben olsaydım ve bana bu yapılsaydı.” gibi bir mantığı yok. İşte bu Demir’in en büyük sıkıntısı: empati yoksunluğu. Kendini karşısındakinin yerine koymuyor; tek doğru, tek kural mantığıyla hareket ediyor.

Empati yoksunluğunun yanı sıra biraz da zorba dersek yanlış olmaz, Demir için. İstediklerini yaptırmaya fazlasıyla alışkın ve istediği olmayınca da karşısındakine yaptırımlar uygulayacak kadar ileri gidebiliyor. Ancak yine de bütün bu katı taraflarının altında narin bir kalp var, duygusu uyandırdı bende. Demir şimdilik bunu sadece en yakın arkadaşı Vedat’a açıyor gibi duruyor. Bir noktada o duvarlarını indirecek mi, yoksa olanca sertliğiyle devam mı edecek göreceğiz. İtiraf etmek gerekirse Demir, dizide kendime en yakın bulduğum karakter oldu. Kendisini pek bir sevdim. Kendini duvarlar ardına saklamış da olsa aslında oldukça güzel bir insan var karşımızda bana göre. Evrilirse, bu değişimi izlemek benim açımdan büyük bir keyif olacak.

Selin Sever… Oldukça hayalperest, sere serpe yaşayan ve kontrolcü (kontrol manyağı da diyebiliriz aslında) bir kadın. Selin; Mösyö Tospa, Çiçi ve Sakız’la kurduğu küçük dünyasında hâlâ Peter Pan’ı bekleyen bir kız. Sıradan kızlar beyaz atlı prenslerini beklerken neden o Peter Pan’ı bekliyor, peki? Buradan Selin’in karakterinin en önemli iki özelliği çıkıyor ortaya: Birincisi içindeki çocukla mutlu bir hayat yaşaması, diğeri de mücadeleci yapısı. Bildiğiniz gibi Peter Pan, var olmayan bir ülkede çocuklar ve hayvanlarla kendisine bir kovukta düzen kuran, gökyüzünde uçabilen ve kötülerle savaşırken aynı zamanda hiç büyümeyen bir masal kahramanı. Selin de o hayalin içinde kurduğu masalsı dünyada yaşayan bir kadındı. Bir yandan hayallerini hayatının tam merkezine koyan, diğer yanda da her zaman dikbaşlı ve mücadeleci… Oldukça mutluydu bu küçük ve renkli dünyasında. Ta ki gerçeklikten gelen Demir’le karşı karşıya kalana kadar… Eminim, içindeki çocuk şu anda onu Kaptan Kanca olarak kabul ediyordur. Hayal gücünün canlılığı sayesinde oldukça başarılı bir mimar olan Selin, tıpkı Peter Pan gibi arkadaşlarına da fazlasıyla düşkün. Demir’in getirdiği kurallar yüzünden mutsuz olan Bora ve Merve için “ Opareyşın Çita” planını kurup tüm şirketi de yanına çekmeyi başardı. Hedefinde de Demir’i hem evinden hem de şirketten atmak var. Etrafında dönen olayların farkında dahi olmayan Selin, bakalım asıl mevzunun çok güvendiği Burak olduğunu öğrendiğinde çita operasyonuna mı devam edecek yoksa “Operayşın Çakal”ı mı başlatacak? Ancak biraz Peter gibi düşünme yetisi varsa haksızlıkla mücadele edecektir. Gördüğümüz kızdan da aksi bir davranış beklenemez zaten. Diyorum ya içindeki masalsı dünyada bir çocukla yaşıyor, o.

Selin’in insanın içini ısıtan özelliklerinin yanında aşırı konuşmak gibi bir sorunu var. Karşısındakini kesinlikle dinlemiyor, uzlaşma gibi sözcüğü hayatından komple söküp atmış ve bu sebeple de haklıyken haksız duruma düşüyor. Uzaktan bakınca evi, önce alması; tadilatını yapması ve her şeyiyle ilgilenip yaşanacak bir yer hâline getirmesi evi, onun hakkı yapıyor. Ancak aşırı tepkileri, Demir’i bir an bile dinlememesi ve kafasının dikine gitmesi kontrolcülüğüyle birleşince Demir’e “Verme evi, delirsin!“ demedim değil. Yani güzelim, az sussan da karşındakini de dinlesen hem Demir hem de ben çok sevineceğiz. Ayrıca Demir’le ortak bir sorunları da var: O da pek empati seven biri değil. Zaten biraz olsun Demir’le savaşmak yerine onun  tarafından bakabilseydi, olaylara Demir’in de kendisiyle aynı durumda olduğunu anlayabilirdi. Ancak hayat enerjisi o kadar yükseklerde ki o enerjisi sayesinde Demir’in duvarlarını yıkabilecek tek kişi olduğunun sinyallerini de vermeye başladı. Demir’in aşırı kuralcı yapısına rağmen, şirkette odasını iki defa bastı ve hâlâ kovulmadı. Kaldı ki içindeki çocukla yapamazsa konuşarak da o duvarları bir şekilde aşağı indireceğine şüphem yok.

Dizide Selin ve Demir dışındaki diğer karakterlerle ilgili çok fazla bilgi sahibi olamadık, ilk bölümde. Benim biraz değinmek istediğim iki durum var: Birincisi Burak ve Ferruh durumu. Dizinin tanıtım ve fragmanlarından da net bir şekilde anlamıştık Burak’ın sıkıntılı bir tip olduğunu. O şirketin kurtarıcısı ve çalışanların gözünde de bir kahraman. Peki, şirketi nasıl kurtardı? İşte, burada başlıyor sıkıntı. Burak ve Ferruh nasıl bir dolap çevirmişlerse ortaya çıkması durumunda kaybedecekleri işlerinden fazlası olacak gibi duruyor. İkilinin arasındaki konuşmalardan, aşırı korkmalarından ve ihaleye fesat karıştırmaktan sürekli bahsetmelerinden anladık ki şirketi kurtarırken kendilerini de oldukça büyük bir derde sokmuşlar. İşin kötü yanı bu da değil. Onların bu yaptığını bilen bir kişi daha var. Fotoğraflarla da bunu onlara bildirdi. Bu kişinin kim olduğu tam bir muamma şu anda ancak Demir’in bunları öğrenmesi her ikisi için de sonun başlangıcı olacaktır.Dizide ana çiftin yanı sıra dikkatimi çeken bir çift daha oldu: İbrahim ve Ayda. Henüz haklarında fazla bir bilgimiz olmasa da ekran ışıkları ve uyumlarının oldukça güzel olduğunu söyleyebiliriz. İbrahim, Selin’in hayvanlarına bakan çok başarılı bir veteriner,  Ayda’ysa çok iyi bir mühendis olarak çıktı karşımıza. İlerleyen zamanlarda daha sık görmek istediğim bu ikilinin renkli bir hikâyesi olacağı hissine kapıldım. Kısacık sahnelerinde bile auraları oldukça yüksekti. İlerleyen bölümlerde onları izlemeyi heyecanla bekliyor olacağım.

Hareketli, heyecanlı ve aşk dolu bir diziyle başladık yaza.  Genel anlamda oyunculuklar ve ekrana yansıyan öykünün gök kuşağını andıran tüm renkleri barındırmasını izlemek çok keyifliydi. İzlerken çok eğlendiğimi söyleyebilirim. Bir iki sıkıntı dışında beni çok rahatsız eden ayrıntı yoktu. Karakterlerin bir çoğunun ana öyküden bağımsız olması, olayları takip ederken beni biraz yordu. Bir de her sahnede çok yüksek verilen müzikler, bazen sahneleri kaçırmama sebep oldu ama bunlar dışında güzel bir iş olmuş. Demir ve Selin’in aşk meydan savaşının ikinci perdesini izlemek için sabırsızlanıyorum.

Bir ufak teşekkür de Zeynep Bastık’a… Dizinin tanıtımını ilk izlediğimden beri bu güzel jenerik bende bağımlılık yaptı. Güzel gönlüne bereket.

Tüm ekibin emeklerine sağlık. Yazıma Cem Ersöz’ün bu güzel dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.

Yağan her yağmurun ardından..
Yedi umutla açar gök kuşağı..!
Yedi güzel umut..! Yedi güzel renk..!

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.