YAZAR: Tuğçe TUĞLALIKLI

Yalancı, korkak ve bencil insanları oldum olası sevmemişimdir. Onlar için öncelik her zaman kendileridir çünkü. Karşılarındaki insanın bir önemi yoktur, ne hissettikleriyle de pek ilgilenmezler zaten. Tek düşündükleri kendi hayatlarıdır. Düzenleri bozulmasın da ne olursa olsun!  Sarp, tam da böyle.

Sarp’ı anlamak için sınırlarımı oldukça zorladım ama ne yaparsam yapayım, ben bu adamı bir türlü anlayamıyorum. O da sağ olsun bu konuda hiç yardımcı olmuyor.Daha önceki yazımda  onun için korkak, bencil ve yalancı demiştim. Geçen zaman içinde kendisinde en ufak bir değişiklik ne yazık ki göremedim. İlk gün nasılsa hâlâ öyle! Bana bir şey olmasın da kime ne olursa olsun havasında, tek düşüncesi hayatını koruma altına almak. Çünkü biliyor ki söylediği yalanlar ortaya çıktığında bu durumdan sadece kendisi, Leyla ve Melisa etkilenmeyecek aileler de etkilenecek. Sarp’ın annesinin ve Leyla’nın ailesinin vereceği tepkileri kestirmek az çok mümkün olabilir belki ama böyle bir durumda Aslıhan’ın nasıl bir tepki vereceğini bilmiyoruz. Aslıhan, Leyla’yı anlayıp ona hak verse bile Melisa’dan dolayı kızının tarafında olacağı da bir gerçek. Sarp’sa kopması ihtimal bu kıyametin eşiğinde gezerken hâlâ elini taşın altına koymuyor, bütün sorumluluğu Leyla’nın almasını ve onun gitmesini istiyor. Bu katıksız bencillik değildir de nedir?

Sarp baktı ki Leyla işten ayrılmıyor bu sefer de onun duygularına oynamaya başladı. “ İlk ve son aşkım” dediği kadının hayallerini yıkmasına rağmen hayatına kaldığı yerden devam eden,  onun önünde evleneceği kadınla hayaller kurabilen geniş bir adam o. Melisa’ya ne kadar âşık olduğunu, Leyla’nın gözünün içine baka baka onun ne hissedeceğini zerre önemsemeden şov yaparak ispatlamaya çalışması aşırı iticiydi. Birini eğer gerçekten seviyorsan bir küçük bakışınla da karşındakine bunu hissettirirsin, o kadar büyük gösteriler yapmaya gerek yoktur. Sarp bunu öyle bir şova dönüştürdü ki onun gerçekten âşık hallerini bilen Leyla da doğal olarak ona inanmadı. Sarp Karasu amaca giden yolda her şey mubahtır, mantığıyla hedefine  ilerlerken her adımda kendi elini daha da açık ediyor ama bunun henüz farkında bile değil.

Bölüm boyunca Leyla, Sarp’tan hep aynı şeyleri duydu: “Sen buradan gitmezsen başımıza bir sürü şey gelir!” Geçmişte Leyla’nın hayatını altüst eden adam şimdi yine aynı şekilde sanki Leyla’nın hayatı, kendi hayatından daha önemsizmiş gibi “Sen o hayatı feda et, ben olduğum yerde durayım!” mantığında. O, böyle davrandıkça ben bu adamın birini sevebilme ihtimaline inanmaktan iyice uzaklaşıyorum ne yalan söyleyeyim. Geçtiğimiz bölüm Can’a, bu bölüm de Ediz’e, Leyla’yı hâlâ sevdiğini söyledi, Sarp. Kendince de seviyordur belki ama biz sevgiyi aynı şekilde tanımlamıyoruz maalesef! Leyla’yla vakit geçirdikçe zaman zaman ikilemde kalsa da hâlâ gittiği yoldan bir adım sapmadı. Evet bazen kafası karışıyor ama yine de dönmüyor. Karışıklık yaşadığı anlarda ayakları onu Leyla’ya götürse de dilinin ucuna gelen şeyleri bir türlü söyleyemedi. Leyla’nın evinin önünde ona yakalandığında yaptıkları konuşmada yine sorulara kaçamak cevaplar verdi. Belki neden gittiğini açıklamak istiyor ona ama bunu asla yapmıyor. Açıklama yapmadığı gibi bir de Leyla’dan onu anlamasını bekliyor ki her sorusu cevapsız kalan terk edilmiş bir kadın onu anlamak zorunda değil o kendisini anlatmak zorunda! Ben Leyla’nın Sarp’la konuşmak yerine onu görmezden gelip içeriye girmesini beklerdim. Sonuçta Leyla beş yıl bekledi, o da sabaha kadar beklese ölmezdi diye düşündüm ama Leyla benden daha iyi bir insan olduğu için dayanamadı herhalde. Ehh sonuç tabii ki değişmedi, Sarp yine ağzında lafı geveleye geveleye kaçtı gitti.

Leyla güçlü, öz güvenli görünmeye çalışan çoğu zaman da bunu başaran bir insan, yaşadığı o sarsıcı travmaya rağmen. Ne var ki iki yerde açık verdi: ilki türkü söylediği sahne, ikincisiyse bu hafta ev için eşyaları almaya gittiklerinde gördüğü hayal… Söylediği şarkıyla Sarp’a mesaj verdi, kendince yarım kalan hikâyeyi de tamamladı belki evet ama bu, ona karşı ördüğü duvarda da küçük bir gedik açılmasına sebep oldu.Bugüne kadar hep Sarp’ı unuttuğunu, ondan vazgeçtiğini, etkilenmediğini söylüyordu fakat görünen o ki aslında bunu söyleyen sadece diliymiş, kalbi değil. İncinmemek için kendisine yalan söylemiş, kendini kandırmış, duygularını bastırmış. Bu aslında hepimizin zaman zaman yaptığı bir şey. Eğer o durumu kabul etmek zorsa başka şeylerin ardına sığınırız. Etrafımıza olanı unutmuşuz gibi rol yaparız. Kendimizi bu şekilde kandırmak daha kolayımıza gelir çünkü. Leyla’nın yapmış olduğu da tam olarak bu. Ama gelin görün ki gerçekler ne kadar saklansa da bastırılsa da eninde sonunda su yüzüne çıkar. Leyla’da da böyle oldu.

Ne yaşanmış olursa olsun Leyla hâlâ Sarp’ı seviyor ve özlüyor. Bu, hem yarım kalmış olmaktan hem de ilk aşkın unutulmasının zorluğundan… İlk aşklar iz bırakır. Leyla’nın Sarp’tan nefret etmesi hatta onu görmek istemiyor olması bile onu sevdiği, unutamadığı gerçeğini değiştirmiyor maalesef. Nefret ve aşk birbirine  yakındır aslında. Aralarında ince bir çizgi vardır ve zaman zaman çizgiler birbirine karışabilir. Leyla bir zamanlar âşık olduğu adamı hâlâ severken bugün karşısında olan adamdan yaşattıkları için nefret ediyor. Eğer Leyla o bilmediklerini öğrenir ve ikna olursa bu yaptıklarıyla onu affetmeye de çok uzak olmadığını gösteriyor diye düşünüyorum. Ben Leyla’yı böyle tanımadım, bu yüzden de bu yaptıklarını aşka bağlayabilirim fakat ona artık güçlü bir insan diyemeyeceğim, üzgünüm.

Yazımı bitirmeden önce şunları da es geçmek istemiyorum. Leyla, Sarp ve Ediz’in aynı üniversiteden mezun olduklarını öğrenen Melisa aldığı cevaplar karşısında pek tatmin olmadı ve aklında bu konu ilgili bir soru işareti oluştu.  Melisa bu konuyu kurcalamaya devam ederse gerçekleri öğrenmesi çok da uzak değildir. Ayrıca Aslıhan’a Leyla’ya âşık olduğunu söyleyen Arda’nın bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğini ve Aslıhan’ın bu itiraf karşısında nasıl bir tepki vereceğini merakla bekliyorum. Tabii bir de Leyla’nın aslında kim olduğunu öğrenen Perihan var elimizde! Ortalık biraz karışacak gibi…

Son olarak aklıma takılan bir husus var. Leyla ve Melisa’nın sanki çok yakın iki arkadaşmış gibi gösterilmesindeki amacı açıkçası ben pek anlayamadım. Birlikte alışverişe gittiler hadi ona tamam ama neşeyle üzüm ezmelerine, ardından da yoga yapmalarına ne demeli? Bu kadın onlarla bir arada dururken zorlanıyor, canı yanıyor peki neden hayır diyemiyor? Melisa’ya hayır demek bu kadar zor olmamalı. Onun için çalıştığı düşünülebilir ama ben düğün organizatörüyle bu kadar yakın arkadaş olan başka bir insan daha görmedim. Leyla’nın burada direkt “hayır” deme hakkı da gücü de olmalı bence yoksa anlatılanlarla gördüklerim arasındaki bağı iyice kaybedeceğim.Diyelim ki bunlarda çok abartılacak bir şey yok ve şimdilik görmezden geleyim amaaa bir yere şiddetle itirazım var. Onu terk edip giden adamın düğününü hazırlamak bu kadın için yeteri kadar zorken bir de o adamın evleneceği kadının isteği ile onun seçtiği gelinliği denemesine ne demeli? Hayretler içinde izledim o sahneyi. O an ne düşündü de o gelinliği giydi Leyla bilmiyorum ama onu bu kadar küçük duruma düşürmeye gerçekten gerek var mıydı? Benim kızdığım Melisa falan değil asla. Leyla’nın müthiş güçlü, kararlı ve dik duruşlu olduğunun altı çizilirken iş ve arkadaşlık çizgisini bile koruyamaması beni çok şaşırttı ve de hayal kırıklığına uğrattı.

İyi Günde Kötü Günde başladığı günden bu yana senaryosunda ciddi aksamalarla geliyor her hafta ekran karşısına. Bir türlü içine giremiyorum, kapılamıyorum hikâyeye. Akmıyor aşırı durağan ilerliyor ne yazık ki. Karakterlerin derdini de pek anlayamıyoruz maalesef. Özellikle de Sarp’ı! Onun sevgisine, karakterine zerrece inanmıyorum ve de o inanmam için bir şeyler yapmıyor. Senaryodaki zaafiyet sürdükçe de dizinin izlenmesinin artacağını düşünmek bana zor geliyor. Umarım emeklerinin karşılıklarını alırlar.

Tüm ekibin emeklerine sağlık. Haftaya görüşmek üzere.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.