Sen Anlat Karadeniz 2. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Henüz 15 yaşında bir çocukken kendine “baba” diyen bir yaratığın bir başka yaratığa para için sattığı bir kadın Nefes… Bu kısacık ifade bile bana sorarsanız insanlığın sosyolojisini ve durumunu tespite yeterli. Para ve onun sağladığı güç için her şeyi mubah sayan zihniyet var içinde, bir kadının “satılabilir” oluşu var ve onu kollaması, koruması gereken bir adamın onu satışı var; üstelik 15 yaşında yani “çocuk”ken bu pazarlığın metâsı olması var. Ondan sonra yaşadıkları insanım diyenin yüreği kanamadan dinleyemeyeceği bir işkence öyküsü zaten. Ben, Sen Anlat Karadeniz’in vurguladığı şiddetin bizim kültürümüze ya da günümüze özgü olduğunu kabullenmiyorum. Dünyanın her yerinin ve her döneminin olgusu bu. Şimdi çok daha görünür olduğundan canımızı çok yakıyor. Hele hele, içimizden birinin gözümüzün önünde bu yaşadıkları yüreğimizi dağlıyor.
Kim ne derse desin, Nefes çok gerçek bir karakter… Onu benzerlerinden ayıran bence kaderine razı olmayışı, başarsın başaramasın direnmeyi seçmiş olması. Akıl sağlığını bir biçimde korumayı becermiş ve çocuğunu babasının karanlığından korumayı bilmiş. Geldiğimiz noktada yepyeni bir kaosun ortasında buldu kendini. Bir kez daha zincirini kırmayı denedi ve şimdilik bunu başarmış da görünüyor ne var ki Vedat’ın duracağı yok! Nefes’in en büyük şansı, bu son hamlede yanıbaşında Tahir’i bulmak oldu. Artık yalnız savaşmak zorunda değil. Bir başına olsa zaten, bu defa da kafesine kapatılacağı kesin ama Tahir, bir anlamda Allah’ın ona hediye ettiği bir kale. Ne var ki, o kalenin de gedikleri var.
Baştan beri Vedat’ın psikopatlığına şahidiz. Onu bu hâle getiren nedir, ne yaşadı da böyle oldu bilemiyorum çok da umrumda değil çünkü yaşadığı ne olursa olsun Nefes’inkinden ağır olamaz. Nefes, “insan” kalmayı başardıysa Vedat’ın mazereti olamaz benim gözümde. O, bilerek seçtiği bir kimliği taşıyor bana sorarsanız o hâlde bedelini de öder, benim de kılım kıpırdamaz. (Ben Sevgili senaristçiklerimin kalemini biliyorsam Vedat’ın bu yaptıkları burnundan fitil fitil gelir)
Vedat’ın psikopatlığı iki bölümdür o kadar ön planda ki gizli tehlikeler, dikkatten kaçıyor. Asiye’nin cilvelerine sevimli sevimli, çapkın bakışlar atan Mustafa’yı izlerken birden zihnimde şimşek çaktı. “Hele bi’ dur Sinem! Bi’ dur ve yüzündeki o anlayışlı tebessümü derhal sil!” deyip kendime geldim. Sinan Tuzcu, Mustafa’ya o kadar yakışmış onu o kadar aklamış ki iki bölümdür oyunculuğuyla beni manipüle ettiğini yeni fark ettim.
Mustafa; ailesine düşkün, kardeşlerine babalık etmiş, karısına âşık mert bir adam… Hiç itirazım yok ama gelin bir yaldızını kazıyıverelim onun, altında ne var bir bakalım: Bir iş adamı var önce, paraya sıkıştığında kendi kardeşini nişan tepsisine oturtuveren bir iş adamı hem de… Para gerekiyordu, acil gerekiyordu ve Mustafa onu buldu. Nasıl mı? Kızı Mercan’ı Tahir’e vermeye kararlı Dağdevirenlerle anlaşarak. Bu noktada Mustafa için Tahir’in ne düşündüğü, isteyip istemediği önemli değil. Tahir, Mustafa’nın elinde bir pazarlık unsuru ve o karta tereddütsüz oynar. Şimdi bana “Ama bu derdi de Tahir açtı, Mustafa’nın başına!” demeyin rica ederim. O zaman ben de “Peki, Tahir bu dertle savaşırken Mustafa onu yalnız mı bırakmalıydı?” diye sorarım. Hani mertti, Mustafa? Mert adam, bu kadar büyük bir zulme göz yumar mı? Ailesini korumak adına zulme göz yummak bence mertlik değil düpedüz bencillik.
Hadi, Tahir’i kurban edişini geçtim ama öyle bir cümlesi var ki yüreğime bıçak gibi saplandı. Kayınpederine “Bu kadın sekiz sene o adamın koynuna girerken, ondan çocuk yapıp büyütürken aklı nerdeymiş?” diyen adamla benim işim olmaz, kusura bakmayın! Ne karısına aşkına inanırım ben Mustafa’nın ne iyi baba oluşuna ne ailesini düşündüğüne! Kendi kız kardeşi, kendi akrabası Nefes olsa kaplan kesilecek adamın sırf yabancı diye yaşananı görmezden gelmesi, benim gözümde iki yüzlülüktür, nokta. Sevmedim seni Mustafa, çekilebilirsin!
Mustafa’ya ne kadar güvenmiyor ondan ne kadar rahatsız oluyorsam Asiye’yi de bir o kadar gerçekten mert buluyorum. İyi bir babanın yetiştirdiği, iyi bir kadın o. Mustafa’dan çok daha delikanlı olduğu da kesin. Üstelik yüzyıllardır çözülemeyen kaynana – gelin mücadelesinde de kalbim tamamen ondan yana. Zira, Mustafa’nın bağnazlığını kimden aldığını görmek için müneccim olmaya gerek yok. Özellikle Asiye odaklı şirinlikler ve espriler de acının içinde hoş bir ferahlık veriyor bana.
Başta Nefes’ten söz ederken “Allah bu defa ona bir kale gönderdi.” demiştim. Benim için Tahir, Nefes’in sığınıp korunacağı bir kale, şimdilik. Şimdilik diyorum çünkü görünen köy kılavuz istemez Tahir’le Nefes arasında o güne dek ikisinin de hiç bilmediği bir şeyler oluyor, olacak. Olacaklara geçmeden önce Tahir’de biraz soluklanmak istiyorum. Nefes’in gerçekliğine, görünürlüğüne karşın bana göre Tahir, şu anda biraz flu. Biz onu henüz tam tanımıyoruz, doğal olarak şimdilik hep aksiyon içinde görüyoruz ve oradaki tepkilerini izliyoruz. Bu bölüm nokta vuruşlarla siluet hâlindeki Tahir’i belirginleştirmeye başladı, senaristler ama iyi biliyorum ki bu daha başlangıç… Giderek ona daha fazla zoom yapacaklar ve asıl o zaman duygu ve düşünceleri keskinleşecek, şu anda biz Tahir’i sadece seziyoruz.
Tahir’in gerçek hayatta karşılığı var mı bilemem, öykünün doğası gereği biraz idealize edilmiş bir karakter o. Amacı çok net: Nefes’i ne olursa olsun korumak. Giderek bu amaç, yavrulayacak ve biz Nefes olmadan bir hayat düşünemeyen Tahir’le karşılaşacağız.
İlk bölümün “altın kalpli hödük”ü dönüşme belirtileri göstermeye başladı bile ve bu, o kadar dolaysız o kadar süslenmeden ve o kadar temiz hareketlerle verildi ki Tahir, kalbimi çalmayı başardı. “Daha önce gelemediğim için özür dilerim!” ne demek, arkadaş ya? Bu nasıl bir cümle… Sadece bu cümleyle sayfalar boyunca Tahir yazarım ben. Bence insan olmanın en önemli belirtilerinden biri “utanma” duygusu… Yaptığınızdan utanmayı kast etmiyorum. Bir başkasının yaptığı çirkinlikten hicap etmeyi söylüyorum. O çirkinliğe engel olamamanın üzüntüsünü taşımayı kast ediyorum. Ne ağır bir yükleniştir, o? “Sen bunları yaşarken, ben başımı yastığa rahat koyup uyuyordum; senin ne çektiğini bilemedim, seni kollayamadım, senin bu acıyla yaşamana izin verdim! Bu benim hatam!” … Bu, “İNSAN” olmanın en güzel hâlidir, ötesi yok. Deli dolu, öfkesi burnunda ve yontulmamış (!) Tahir, Nefes’in ayaklarını yıkayıp ayakkabısını giydiren adamsa kimse bana zarafetin başka tanımını yapmasın. Bir yaratığın taştan taşa çalıp paramparça ettiği kadını, tek tek parçalarını birleştirip avcunun içinde okşayarak sevecek biri varsa o da Tahir’dir, der; dururum.
Nefes’in yaşadıkları çok ağır, çok zor. Bence o çilesini doldurdu. Ben Tahir’i, Allah’ın ona yolladığı bir ödül gibi düşünüyorum. O acının ortasında dimdik kalmayı başardığı, Yiğit gibi dünya güzeli bir çocuğu yetiştirdiği, kendinden ve çocuğundan hiç ümit kesmediği için elde ettiği büyük ödül, o. Belki de bu yüzden biraz masalsı bir karakter benim için Tahir. Gerçek hayatta tam karşılığı yok belki ama Nefes’e hayalimde bir hediye verecek olsam o, Tahir olurdu. Sanırım, durumu böyle algıladığım için ben olası Nefes – Tahir ilişkisinin da klasik kadın – erkek ilişkilerinin dışında kalmasını arzuluyorum. Nefes’in alabildiğine pamuklara sarıldığı bir düş var kafamda. Alabildiğine hesapsız davrandığı, özgür olduğu ama Tahir’in hep ince planlarla, küçük adımlarla gitmesi gereken bir masal hayal ediyorum. İzninizle ben bu ilişkide pozitif ayrımcılık yapacağım. Çünkü Nefes’in ihtiyacı bu! Artık hiç incinmediği, hiç hayal kırıklığı yaşamadığı, hiç güveninin zedelenmediği bir aşkı hak ediyor, o. Kusura bakma Tahircim, en ufak yanlışında karşında beni bulursun. Nefes artık adının hakkını özgürce yaşamalı.
Tahir den cok beklentiniz olmasin. Zamaninda Nefes in hayatina girdi. o da Nefes'in sansi...Vedat in vazgecmemesi asil manyaklik. ne yasamissa yasamis bu hale gelmis. Hukuki olarak Yigit in babasi olmasinin disinda nefes le resmi bir baglantisi yok ki. Korku hukumdari korku salarak etrafina istediklerini yaptiran bir manyak! MUstafa da bir erkek neticede. Ben cok sasirmadim Mustafa ya da. Vedat in israrindan vazgecegini de dusunmuyorum. Ama boyle kacarak da halledemeyecekler sanki! Vedat a resmi bir yaptirim yapamiyorlar mi. Hani hukuk yok diyoruz ama olsun . Gitsin resmi makamlara sikayet etsin darp raporu alsin. kac kac nereye kadar!
Merhaba, Valla Tahir'den beklentim çok :) A. Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem kalemleri beni bu anlamda hiç yanıltmamıştır, yanılacağımı da sanmam:) Yorum için çok teşekkür ederim.