“Seni Seviyorum Ama Senin Bunu Bilmemen Lazım”
YAZAR: Şeyma BULUT
“…Tüm reddedişler gerginlik yaratır. Kabul et. Rahatlamak istersen kabul etmek bunun yoludur…” diyor “Sevgi” isimli eserinde Osho. Var olan bir durumu reddettikçe ruhu sıkılır insanın. Ne kadar erken kabullenme yaşarsanız o kadar adımlarınızı atarsınız. Kuzgun’un da yaşadığı tam olarak bu. O, sürekli reddediyor, kabul etmiyor Dila’yı sevdiğini ancak seviyor, hem de fazlasıyla seviyor. Kuzgun büyürken o kadar güzel bir mekanizma geliştirmiş ki söylediği yalana bırakın başkalarını, kendisini de çok güzel inandırabiliyor. Tabi bu durum bir yere kadar işliyor. Bu hafta Kuzgun’un çaresizce Dila’yı koruma savaşını gördük. Dila’ysa sanki bir ışık görse tüm öfkesini unutacak gibiydi. Bu da ikili arasındaki kalp ve mantık savaşının daha da büyümesine sebep oldu ancak çok eski bir gerçekten bahsedeyim kendilerine: Dünyada hiçbir sır, gizli kalmaz. O içinizde taşıdığınız duygular bir yerde genelde de en olmadık zamanda ortaya çıktığında yapacağınız o yüzleşme için şimdiden gün sayıyorum.
Geçtiğimiz hafta son sahnede Kuzgun ve Dila karşı karşıya gelmişler ve savaş baltalarını çıkartmışlardı. Bu hafta da bu savaşın ikinci perdesini izledik. Dila, babasına olanların ve Kuzgun tarafından manipüle edilmesinin hırsıyla birçok yanlış adım attı. Kuzgun’dan kurtulmak için hayatta en son bulaşması gereken insana bulaştı ve Behram Adıvar’la karşı karşıya geldi. Onların sisteminde bu açık açık ölüm fermanını imzalamak demek. Dila’nın hırsı gözünü kör etti ve açıkça kendi kurallarıyla devam edeceğini, Kuzgun’u masada istemediğini Terzi’ye anlattı. Terzi’nin uyarısını da dikkate almayınca ölümle burun buruna geldi. Kuzgun’sa daha akıllıca hareket etti. Behram’a verdiği sözü tuttu ve işi Dila’ya rağmen başarıyla sonuçlandırdı. Behram masasına kabul edeceği adaylara birçok görev vererek testler yapıyor. Bu testleri başarıyla geçenler masaya oturuyor, başaramayanlarsa yaşamdan erken emekliye ayrılıyorlar. Kuzgun da önce bir diklendi Behram’a ancak Dila’nın ölme ihtimalini, daha doğrusu Behram’ın Dila’ya zarar vereceğini fark ettikten sonra tüm çevresine bir dizi yalan söyleyerek durumu toparlamaya çalıştı. Kuzgun; Cihan’a, annesine, Terzi’ye, Dila’ya ve kendisine sürekli olarak onu sevmediğini söyleyip duruyordu. Fakat yaptıklarına baktığımda “Bırak bu işleri aslanım!” demekten kendimi alıkoyamıyorum. Behram “Yanımda bir yer istiyorsan ya Dila Bilgin’i öldür ya onunla evlen” dediğinde Kuzgun da Dila gibi bunu reddetti. Reddedilen Behram, silahlı adamlarını Kuzgun ve Dila’nın üzerine gönderdi. Aslında burada öldürme kastı yoktu, bu sadece bir tehditti çünkü Behram’ın yolladığı adamlar kaçan Dila ve Kuzgun’u takip etmedi ve ertesi gün aynı emri yeniden dile getirdi Kuzgun’a. Açıkça onlara benim sistemim, benim kurallarım ya kabul edersiniz ya da ölürsünüz dedi. Yalnız demeden de geçemeyeceğim, Kuzgun’un burada gözlerindeki korku duygularını haykırıyordu. Dila’nın “Beni öldürürler diye korktun mu?” sorusuna cevap vermese de gözlerindeki endişeden cevabı çok rahat görülebiliyordu. İşte tam bu noktada Kuzgun’un söyledikleri ve yaptıkları arasındaki fark ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz hafta Dila’ya yoluma çıkma seni de yakarım demişti, bu haftaysa iki seçeneği vardı. Madem Dila bu kadar önemsiz Kuzguncum, öldür gitsin. Evlenmek de nedir? Bana göre Kuzgun şunu diyor “Seni seviyorum ama senin bunu bilmemen gerekiyor.”
Dila, Kuzgun’un kendisini kullanarak oyuna giriş biletini almak istediğini sanıyor çünkü Kuzgun, seni sevmiyorum ancak bana lazımsın tavrıyla hareket ediyor. Hatta Dila’yı fazlasıyla tahrik eden davranışlarına da hız kesmeden devam ediyor. Onu abisiyle tehdit ederek evliliğe mecbur bıraktı. Dila, öfkesi sebebiyle aslında olayı göremiyor diye düşünüyorum. Kuzgun, onun hayatını kurtardı. Onu sürekli uyarıyor ve Dila henüz bilmese de ona rağmen Dila’yı hayatta tutmak için tehdit edecek kıvama geldi. Kuzgun bir yandan ona olanca soğukluğuyla davranırken diğer yandan Terzi’ye işleri halledeceğini, Dila’ya zarar vermemelerini istediğini söyledi. Kuzgun kendisini ikna etmeye çalışıyor, şu anda. Kendisini inandırmak için odasındaki Dila’nın çocukluklarını çizdiği fotoğrafı boyadı. Aslında bu bile sevdiğini gösteriyor be adam. Sevmesen bir resim seni etkilemez. Şimdilik sen kendini kandırmaya devam et.
Dila, Kuzgun’un önüne koyan tercihten habersiz kendisini ve Kuzgun’u suçlayıp duruyor. Tabii ki Kuzgun’un geldiğimiz noktada tek amacı Dila’yı korumak olamaz. Onunla evlenerek oyundaki konumunu oldukça güçlü bir hâle getirdi. Zaten Bora ve kendisini Behram olarak tanıtan kişinin konuşmalarından da anladığımız gibi ikisi de adaydı. Onlara görevler verildi ama Dila görevi tamamlamadığı için cezası da kesildi. Şimdi, Kuzgun’la evlenmekten başka çaresi kalmadı ve zaten Kuzgun’un Ali’yi kaçırmasıyla da eli, kolu bağlı hale geldi. Burada beni en fazla şaşırtan isim, Meryem oldu. Daha önce Dila’ya oldukça sert çıkışlar yaptığını gördüğümüz Meryem bu sefer onun için dikildi oğlunun karşısına. Meryem’e “Çocuktum ben.” demişti,Dila ve büyüdüğünde de sustuğu için daha önce ona kinini kusan Meryem, kendinden beklenmeyen bir tavır göstererek Kuzgun’a “Yapma” dedi. Bu davranışıyla sanki Dila’yı korumak ister gibiydi fakat ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Dila, Meryem’e Kuzgun’un babasına benzediğini söylediği için Meryem yine Kuzgun’u korumaya çalışıyor gibiydi. O dünyaya girdiği anda oğlunun kendilerine dönmesi için son umudunu da kaybetmemek adına son bir kez fısıltı şeklinde haykırışını duyduk Meryem’in. Ancak hem Bora’nın hem de Meryem’in uğraşları boşa çıktı. Kuzgun ve Dila artık evliler. Bu senaryo manevrasını oldukça sevdiğimi söylemek istiyorum. Belki biraz klişe olacak ama ben klişeleri ikiye ayırırım. İzlemeyi sevdiklerim ve yine mi bu olay, dediklerim. Bu zoraki evlilikle ortaya çıkacak olan bastırılmış duygularsa benim sevdiğim kısma giriyor. Zaten bu şekilde devam etselerdi uzaktan uzağa bu sevda devam edecekler, Kuzgun sessiz ve derinden sevecek, Dila’ysa kalbi ve mantığı arasında gidip gelecekti. Mesafeler kısaldıkça gizlenen duygular açığa çıkacaktır. Son haftalarda aralarındaki ilişkiden oldukça memnun olduğum çift, bu hafta da gelgitleriyle güzel ve tutkulu bir tablo çizdiler. Bakalım bu mantık ve aşk eksenindeki savaşı hangisi kazanacak?
”Kibri tavan yapmış bir insanın, egosunun sponsoru şeytandır.” der Remzi Karakuş. Ne kadar da Şermin ve Bora ikilisini anlatan bir söz değil mi? Şermin o kadar egolu ve kibirli ki karşısındakinin de kendisi kadar zeki olduğunu anlayamıyor. Şermin, Kuzgun’u Kumru’yla vurmak için harekete geçerek ona Kuzgun’un abisini vurmasından önceki videoyu izletmişti. Güya Kumru’yu abisi ve Rıfat’a olan öfkesi arasında bırakacak ve yanlışa sürükleyecekti. İşte tam burada tahmin edemediği şeyse Kumru’nun kendisinden daha zeki olmasıydı. Kumru, hastanede oldukça akıllı bir oyun oynayarak Şeref’in ölümünün ardındaki Bora’ya ait izlerin kokusunu aldı ve işin peşine düştü. Şermin abisinin intikamının peşine düşmüşken Kumru’nun arkadan dolanarak onlara hazırladığı kumpası bile göremiyor. Ego ve zekâ arasındaki savaşı her zaman zekâ kazanır. Kumru hem fazlasıyla zeki hem de cesur. Ancak bir aptal cesareti değil onunki. Aklının yardımıyla düşmanına kurnaz bir tilki gibi yaklaşıyor. Şermin’in adını kullanarak ele geçirdiği bilgilerle Bora’nın da karşısına dikildi. Anlaşılan Bora, Şermin ve Kumru arasındaki satranç oyunu bir süre daha devam edecek. Ardından da Kumru’nun bu iki yürüyen egoyu alaşağı edişini izleyeceğiz. Maalesef Kumru’nun bu kadar zekice adımlarına karşılık Kartal, yanlı üstüne yanlış yapmaya devam ediyor. Ali’nin kendisine borçlandırdığı Kartal, Ali’yi kurtarmak için Cihan’ın peşine düştü ve hiç tahmin etmese de kendini oyunun içinde buldu. Bora’nın adamını da vurunca bu karanlık dünyaya Ali’nin safında girmiş oldu. Kuzgun, oyuna giriş biletini belki aldı ancak hem Kumru’yu hem de Kartal’ı nasıl koruyacak, onu gerçekten görmek istiyorum. O her ne kadar onları bu işten uzak tutmak istese de her şey kontrol altında tutamıyor maalesef. Meryem bilmeden de olsa Kartal’ı bu kanlı oyunun kucağına itti. Şayet Kuzgun’un vermiş olduğu parayı yakmasaydı Kartal, Ali’ye bu şekilde minnet duymayacaktı. Zaten Cihan’dan gerçekleri öğrendiğinde Kuzgun ve Kartal arasında yeniden bir hesaplaşma yaşanacaktır. Kuzgun’un bu kez geçen seferden de sert olacağını düşünüyorum ve bana göre de bu oyunda ilk kaybeden Kartal Cebeci’den başkası olmaz çünkü zayıf ve her zaman en zayıf halka, em önce gider.
Finalde oldukça şaşırtıcı bir sahneyle karşı karşıya kaldık. Tüm bölüm boyunca Dila’nın bir şekilde kötü tarafa geçtiğini ve ailesi için kendisini feda ettiğini düşündüm. Bu çok da mantıksız değil. Sonuçta hangimiz ailemizi ölüme terk edebiliriz ki? O da bunu yapmadı ancak bölümün en sonda gördük ki Dila, organize işlerden bir amirle anlaşma yapmış. Bu anlaşmaya göre polise yardım edecek, karşılığında da ailesini temize çıkartacak. Fakat burada iki soru var aklımda. Behram Adıvar gibi her yerde gözü olan, senelerce kimseye görünmeden saklanmayı başarabilen birinin haberi olmadan bu, nasıl mümkün olabilir? Ayrıca polis nasıl cezası kesinleşen bir suçlunun dışarıya çıkacağının sözünü verebilir? Burada kafam ciddi karıştı. Polisten daha çok bir iş kadınını andıran hanımefendinin tavırları ve hareketleri de oldukça şüphe uyandırıcı çünkü polis bu şekilde büyük bir operasyona duygusal anlamda zaafları olan bir insanla girmez. Bu tip suç örgütleri için yıllarca çalışır, sistemini kurar ve düğmeye basar. Orada bir iş var bana kalırsa. Zaten bu olaydan Behram’ın haberinin olmaması gerçekten aşırı mantık dışı bir hareket olur çünkü gördüğüm kadarıyla adam yanındaki insanları atomlarına kadar bilen biri. Bana sanki oyun içinde oyun varmış gibi geliyor. Aslında Kuzgun’un polisle işbirliği yapması beklenirken Dila hamlesi çok yerinde oldu. Zaten olayın artık bir şekilde Rıfat ve Kuzgun arasındaki kan davasından da çıkması gerekiyordu. Çünkü hikâyenin orada bir kısır döngüye sıkışması olasıydı ve ben olayın tamamen Behram Adıvar’a yönlendirilmesini sevdim. Tüm bölüm boyunca oldukça sakin ilerlerken son sahnede gelen manevrayla sıradan bir konunun nasıl sıra dışılığa evrildiğine de şahit oluyoruz.
Kuzgun’a şöyle uzaktan bakacak olursak oldukça keyifli ve eğlenceli bir bölümdü. Özellikle uzunca zaman sonra karşımda Senan Kara’yı görünce çok mutlu oldum. Kendisini son olarak Vatanım Sensin dizisinde izlemiş ve oldukça beğenmiştim. Kuzgun’a da ayrı bir hava katacağına yürekten inanıyorum. Dizimizdeki güçlü kadın karakterlere bir yenisi daha geldi şüphesiz. Kuzgun’u gözümde diğer dizilerden daha yukarı koyan en önemli unsur da bu sanırım. Erkek karakterlerin karşısında ezilmiş, korkak kadınlar değil; sonunda ölüm bile olsa istediğini elde etmek için amaçları uğrunda savaşan kadınlar var. Bu güzel, güçlü kadınları bize izlettikleri için senaryo ekibine teşekkür ediyorum.
Bu hafta beni sevindiren diğer bir olaysa müziklerdi. Uzun zamandır şikâyetçi olduğum bir konuydu bildiğiniz gibi. Fakat bu hafta hem Müslüm Gürses hem de Cem Adrian’ı duymak bana çok iyi geldi. Bölüme ustalıkla yerleştirilen müzikler sayesinde sahneler içime işledi. Bu hafta ayrım yapmadan tüm oyuncuları oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Ancak özellikle çatışma sahnesinde Barış Arduç ve Burcu Biricik’in performansları çok iyiydi. Kuzgun’un Dila için hissettiği korku sevgi karışımı duygular; Dila’nın olayın şokuyla yüzüne oturttuğu mimiklerini ve verdiği duyguyu çok sevdim. Baştan beri beni endişelendiren partnerler arasındaki uyum sorunu da yavaş yavaş eriyor, böyle de devam eder umarım çünkü itiraf etmek gerekirse bu ikiliye fazlasıyla ısınmaya başladım.
Oldukça güzel, keyifli ve son sahnesiyle nefesleri kesen, çekici bir bölümdü. Emeklere sağlık. Yazıma Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu güzel dizeleriyle son veriyorum,haftaya görüşmek üzere.
Aşk başlamadan güzel,
Kalplerde heyecan
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel…
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış,
Başkaları görmesin diye çabalayış,
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman…
Aşk başlamadan güzel….