Söz 8. Bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Geçen bölüm Söz’ü Yavuz Üsteğmen’in Aydan’ı kaçırmak zorunda kalışında bırakmıştık. Yavuz’un, Aydan’ı Çolak’a tamamen teslim etmeyeceğini biliyorduk ancak son ana kadar kozları elinde tutan Çolak’tı, elbette. Yavuz’un son anda Fethi’den aldığı haberle Aydan’ı teslim etmekten vazgeçmesi ne yazık ki kalıcı bir çözüm olamadı. Her şeyin bu kadar çabuk çözüme ulaşmasını da zaten beklemiyorduk.
Çolak her ne kadar olayın üstün konumu gibi görünse de aslında onun için de şartlar giderek zorlaşıyor. Çok büyük bir saldırı planlamasına karşın henüz bununla ilgili doğru dürüst mesafe kat edebilmiş değil. Planı, her hamlesinde Yavuz ve ekibinin bir karşı atağıyla durduruluyor. Göçmenlerin üzerindeki biyolojik silahları çalmayı başaramamasını, Aydan’ı elinde tuttuğunu düşündüğü için çok önemli saymayabilir ancak izleyici olarak biz durumun öyle olmadığını biliyoruz.
Finalde timin Aydan’ı geri aldığını, Sebo’yu yakaladığını ve Yavuz’un pazar yerindeki patlamaya da canı pahasına engel olduğunu gördük. Bütün bunlar birleşince Çolak’ın giderek köşeye sıkışması kaçınılmaz. Açıkçası benim beklentim, bu noktadan sonra Çolak’ın destek aldığı “Beyefendi” ile ciddi sorunlar yaşaması. Normal koşullarda güvenilirliğinin ciddi biçimde zedelenmiş olması gerek çünkü şu ana kadar bütün yüksekten atmalarına karşın henüz kazanabildiği bir zafer yok. Bu da İstanbul’daki güçlerin Çolak’ı sorgulamasını getirmeli hatta daha da gerçekçisi Çolak, destek kaybetmeli. Bunun büyük bir öfke doğuracağı ve onu çok daha saldırgan yapacağı kesin ancak biz onun can havliyle Sarı Komutan ve ekibin üzerine gittiğini görmeliyiz, diye düşünüyorum.
Olayın Sebo’yla ilgili kısmı da düğüm oldu. Onun Eylem’in sevgilisi olduğunu anlamıştık ve bu hafta “eski sevgili” olduğunu da öğrendik. Yalnız o noktada benim kafamda hâlâ soru işareti oluşturan taraf onun Fransa’da Eylem’e bıraktığı mektup konusu. Bunun bir ayrılık mektubu olup olmadığından emin olamadım. Ortadan kaybolmasının ardından Eylem’in onun peşine düşmesine bakılırsa ayrılık mektubu da olsa Eylem’i çok da ikna etmiş gibi durmuyor. Eylem, Sebo’nun Çolak’a esir düştüğünü ve ölmüş olduğunu tahmin ettiğini söyledi. Bu noktada da sevgilisinin ölümüne neden olduğunu düşündüğü Çolak’la ilişkisi hakkında kafamda sorular oluştu. Ben bu durumda Eylem’in Çolak’a daha tepkili en azından ön yargılı olmasını beklerdim ama onda sadece haber peşinde koşan bir gazeteci heyecanı hissettim. Belki ilerleyen bölümlerde taşlar yerine oturdukça tavrının gerekçesi de netleşir.
Eylem, Türkiye’ye gerçekten Sebo’nun izini sürmek için geldiyse onun yaşadığı bilgisine ulaştıktan sonra Yasin ve Ateş’i takip edip ona ulaşmasını ve hesaplaşmak istemesini de anlarım. Yaptığı, ekibin bütün planlarını altüst etse de Eylem kendi içinde tutarlı ve haklıydı. Yarattığı kriz, şans eseri büyük bir hataya yol açmadı hatta Sebo’yu ele geçirmeleri Çolak’a bir darbe daha vurmalarına neden oldu. Fethi’nin Eylem konusunda objektif olmayı başaramaması ve onunla ilgili durumlara daima duygusal yaklaşması hem Avcı’ya hem de ekibe risk yaratacaktır, bundan böyle de çünkü Eylem kolay kontrol edilebilir veya ikna edilebilir bir kadın değil. Yine de Çolak’ın gerçek yüzünü, onunla işbirliği yapan Sebo’yu öğrendikten sonra olaylara bakışının yavaş yavaş değişmesini bekliyorum. Eylem, öykünün en sevdiğim kadın karakteri… Hem yaratılan kahraman ve hem de canlandırma açısından çok başarılı buluyor ve ağırlığının daha da artmasını umuyorum.
Geçen bölüm Yavuz’un Çolak’la yaşadıkları, Bahar’la ilişkisini de etkilemişti. Açıkçası baştan beri Aybüke Pusat nedeniyle Bahar’a çok soğuk olduğumdan o birliktelik ne kadar geç gerçekleşirse dizi benim için o kadar izlenilir olacak. Oyuncuyu öteleyip karakter bazında düşünecek olursam Bahar’ın Yavuz’a tepkili olmasını anlarım. Zira Yavuz, bütün iyi niyetine karşın yanlış sözcük seçip durması sebebiyle Bahar’ın olayı tümden yanlış anlamasına neden oldu. En yalın hâliyle anlatıldığında bile Bahar için kabullenilmesi zor olan durum, bir türlü doğru ifade edilemeyince de kriz doğurdu, elbette.
Yavuz’un İstanbul’daki geceyi Bahar’ın evinde geçirmek zorunda olmasına ise bir türlü mânâ veremedim. Bir sürü otelin onu da geçtim orduevinin bulunduğu koca kentte niye Bahar’ın evi? Hadi başta, güzellikle anlatacağını ve sorunu çözeceğini düşündü, arkadaş olmaları sebebiyle de orada gecelemesinde sıkıntı yok, diyelim. E, ama tartışma yaşanmış, Bahar çok tepkili ve kırgın bu durumda niye Yavuz hâlâ orada kalır ki? Basit bir detay kabul ediyorum ama olmasa iyiydi.
Bahar’ın Yavuz’a çok öfkeli olmasına karşın hastanedeki krizi hiç duraksamadan ona haber vermesini ise doğru buldum. Anlaşılan o ki özel hayatlarındaki çatışma sürse de işle ilgili konularda akılcı davranmayı başarabilecekler.
Akılcılık demişken Hafız’dan söz etmemek olmaz. Doktorun, karısının ve aklı başındaki herkesin itirazlarına ve direnmelerine karşın Hafız’ı yatakta uzun süre tutmak çok da mümkün görünmüyor. Onun psikolojisindeki bir adamın, tam iyileşmeden ayağa kalkmasından doğacak sorunları şu an doğru değerlendirmesi beklenemez. Nitekim tanık olduğu konuşmayla birlikte kendini bir anda belanın içine sokmaktan da geri kalmadı. Yaptığı iş mesleği değil de yaşam tarzı olmuş bütün insanlarda olduğu gibi ona; taşıdığı riskleri, başına gelebilecek bütün olumsuzlukları en basit, en mantıklı ve en korkutucu biçimde de ifade etseniz sonuç değişmeyecektir. Hafız gibi adamlar yaptıkları işi varlık sebebi olarak gördüklerinden ondan alıkonduklarında hırçınlaşacak, söz dinlemeyecek ve ikna edilemeyeceklerdir. Bu durumda bir an önce iyileşmesini dilemekten başka yapacak bir şey yok.
Gerek Çolak’la gerek Bahar’la gerekse ekiple ilişkilerinde özellikle Hafız’a tavrında Tolga Sarıtaş’ı bu hafta da çok beğendim. Bölümler ilerledikçe Sarı Komutan’ı üzerine çok iyi giyiyor. Temiz bir oyunculukla ve abartıya başvurmadan karakteri gerçekten iyi taşıyor.
Söz’ü benim için diğerlerinden farklı kılan tarafı, ekipteki kahramanların daha iyi çizilmiş olması ve birbirleriyle ilişkileri. Özellikle onların diyaloglarına dayalı komedi diziyi benzerlerinden ayırıyor ve benim gözümde daha gerçek kılıyor. Diğer yandan duygusal ilişkilerin gelişmesi de çatışmayı daha güçlü kılacak diye düşünüyorum.
Gelecek bölüm, bana kalırsa Çolak’ın köşeye sıkışmasını odağa alacak ancak bunun ardından Yavuz’un ve ekibin hiç hesaplamadıkları bir başka atağın doğması da muhtemel. Çolak, kolay yıldırılabilecek ve eli zayıflatılabilecek bir rakip değil. Sahadaki çatışmadan çok psikolojik savaşın ağır basacağı bir bölüm bekliyorum.