YAZAR : Şeyma BULUT

Erken gelen finalleri, yarım kalan cümleleri hiç sevmem ancak bu sefer bir “Oh be!” çekmedim desem yalan olur. Şimdi belki kızanlar olacaktır ama ben bu kadar damdan düşer gibi başlayan bir iş hiç izlememiştim. Bana kalırsa son dönemde ülke gündemini göz önüne alarak önü sonu düşünülmeden bir iş kotarılmaya çalıştılar. Kadın cinayetleri ekseninde son yıllarda ülkenin gündemini en çok işgal eden konuların başında kadının toplumdaki yeri, iş hayatındaki eşitsizlikler geliyordu. Dizi sektörünün de dikkatini çekmiş olacak ki son zamanlarda baş kahramanı kadın olan birçok dizi başladı ve birçoğu da başarılı oldu ama ne yazık ki Cam Tavanlar o dizilerden biri olamadı.

Dizi sektöründe beni en irrite eden olay, “Biz yaptık, oldu! Seyirciye şöyle sunarsak bu hikâyeyi her türlü satarız!” anlayışıdır. Satamazsınız kardeşim! Hele hele sürekli olarak gelişen, değişen bir kitleye öyle damdan düşer gibi, popülizme hizmet etmek amaçlı yaptığınız bir işi satamazsınız! Görünürde bu dizi başarılı bir iş kadının hikâyesini anlatacaktı yani en azından iddiası oydu. Bu yüzden hitap edeceği kitleyi baz alarak konuşursam rekor kırmasını asla beklemiyordum amaaaa bu kadar da başarısız olmamalıydı. Peki neden böyle oldu? Ben size kısa yoldan söyleyeyim, bu diziyi iş kadınlarının dahi izlememesinin tek bir sebebi var: Leyla! Dizide güçlü kadın diyeceğimiz, başarılı, azimli, tuttuğunu koparan, kendi ayakları üzerinde duran, Aylin dışında kimse yoktu. Karşımızda bir Suna vardı, eski sevgilisini takıntı haline getiren; bir Süreyya vardı, hayattaki tek başarısı kocalarından aldığı nafaka ve ailesinden kalan parası olan, bir İnci vardı kocasının altında yıllarca ezilen, bir  de Leyla vardı, herkes tarafından manipüle edilebilip tek başına karar dahi alamayan. Şimdi ben bir kadın olarak soruyorum: Çalışan, kariyer sahibi bir kadın bu diziyi neden izlesin ki? Meriç Acemi benim nazarımda çok iyi bir kalemdir, hâlâ öyledir ancak bu dizide yarattığı kadınların birçoğu sınıfta kaldı. Özellikle de dizinin baş karakteri olan, Leyla!

Haydi hep birlikte Cam Tavanlar’ın yıkılmasına sebep olan karaktere son kez birlikte bakalım:

Leyla Yüksel, üniversite yıllarında hayalini kurduğu restoran zincirini kurmayı başarmış, idealist, ince düşünceli, kendi ayakları üstünde duran genç bir iş kadını. Buraya kadar her şey güzel, olması gerektiği gibi. Keşke bu kadarla kalsaydı ama tabi ki Leyla karakteri açıldıkça kendimi “Yahu bu kadın nasıl başarılı oldu?” diye sorgulamaya başladım. Gerçek dünyada bu karakterde bir insanın kusura bakmayın ama bırakın CEO olmasını, müdür seviyesine kadar bile çıkması dualarla falan olur. Kızın işini elinden aldılar, o ne yapsın dediğinizi duyar gibiyim ama durun bir saniye, anlatacağım.

Bir işte ya da yerde bir konuda başarılı olabilmek için, var olmaya çalıştığımız dünyayı tanımak zorundayız. Sistemi değiştirmek elbette ki önemlidir ancak tanımadığımız bir düzeni değiştirebileceğimize inanmak sadece romantiklerin yapacağı bir iştir. Önce sistemi tanıyacak, sonra o sistemde kendine bir yer açacak, sonra bir şeyleri değiştirmek için mücadele etmeye başlayacaksın. Leyla gibi kendisine sığınacak liman arayıp susarak, başını öne eğerek zafer elde edilmez. Başını her daim dik tutmak zorundaydı. Asla boyun eğmemeliydi. Oysa Leyla sessiz kaldı, başını dimdik tutamadı, üstüne geldiklerinde sustu, gerçekleri görmek dahi istemedi ve kâğıttan kaleler misali, tüm emekleri üzerine yıkıldı hem de iki kez!

Leyla’nın tek hatası bu da değildi. İçinde yaşadığı dünyayı tanımayı bir yana bırakın, tek başına karar alırken bile çok zorlanıyordu. İkinci defa kendi restoranını açması dışında aldığı iç bir karar ona ait değildi, ne yazık ki! Onu hep birileri kontrol etti. İş olsun aşk olsun hiçbir meselede bireysel bir karar aldığını son bölüme kadar görmedim. Hep birileri iteleyecek, hanım kızımız yapacak. Eeee o zaman Haldun çok haklı. Başardığını söylediği her şeyi ona bir başkası bahşetmiş olmuyor mu? Hadi bunu geçtik. Bir kadın CEO seviyesine geliyor, işini kaybediyor, yani kariyeri için attığı her adım birileri tarafından engelleniyor ancak o olaylardaki pozisyonunun ne olduğu belli bile olmayan birine saldırıyor. İçinde bulunduğu iş dünyasını bırakın tanımayı, orada kendine yer açmayı bile son ana kadar başaramamış biriydi Leyla! Şimdi ben nesine hayran olayım ki onun? Kusura bakmayın ama olmam. Leyla çok pasif bir kadın. Etrafında hep bir şeyler oldu ama o asla merak edip araştırmadı bile. Yahu kendisiyle yıllarca çalışan insanlara dava açıldı onun bile peşine düşmedi. Mücadele etmedi. Birileri önüne bir şey koyarsa amenna ama koymazsa kendi kısıtlı çerçevesinde nasıl görüyorsa öyle yorumluyor. Bunun en kanlı, canlı örneği de Cem meselesi. Leyla, Cem’le geçmişte olanları sorgulamadı, onunla konuşmadı bile. Yalnız adamın eski sevgilisi çatır çatır anlatınca inandı. Suna geçmişlerini bilip tam tersine hareket etseydi Leyla yine Cem’i yarı yolda bırakabilirdi ve hatta artıyorum, kesin bırakırdı. Bu kadar zayıf birinin nasıl bunca şeyi başardığına akıl sır erdirmek mümkün değil. Herhalde sadece dizilerde olur 🙂

Leyla’da hâl böyleyken diğer yanda da Cem Tuzcu vardı. Açıkçası her anlamda ideal erkeği tanımla deseler, herhalde bu Cem olurdu. Duygusal, romantik, anlayışlı, adil, merhametli ve tüm bunları erkeklik egosu ardına saklamamış bir adam, o. Açıkçası günümüzde böyle erkeklerle karşılaşmak pek mümkün değil. Hele hele kadının iş hayatındaki yerini destekleyen, kadının yükselişinden gurur duyanını henüz görmedim ben. Cem’i farklı kılan, sadece bu bariz özellikleri değil elbette. O da her şeyi tek başına başarmış, zengin ailesinin sırtına basıp yükselmek, istediğini elde ettiği boş bir hayat yaşamak yerine, çalışmış çabalamış kendi markasını yaratmış bir insan. Bu sebeple onu izlemek ve tanımak bana çok keyif verdi.

Her ne kadar Leyla beni çok zorlasa da Leyla ve Cem arasındaki sevgiyi de çok keyifle izledim. Güzel bir uyumları vardı ve aşklarını da ben bir seyirci olarak inandırıcı bulmuştum.
İtiraf etmek gerekirse bu dizide tek sevdiğim ayrıntı  Leyla ve Cem’in aşklarıydı. Mazilerinden getirdikleri aşk hikâyeleri izlenmeye değerdi ve ben fazlasıyla keyif aldım. Bensu Soral ve Kubilay Aka da ekranda çok sevimli duran, insana izlerken güzel bir tat bırakan bir çiftti.

Öyle böyle derken Cam Tavanlar bitti. Finali yorumlamaya pek gerek görmüyorum çünkü aceleyle çekilmiş bir bölümdü. Son sahnesi hariç bana geçen ya da yorumlayacağım bir anı yoktu. Sadece son sahnede Leyla ve diğerlerinin Haldun’u alaşağı etmesi harikaydı. Leyla bir şeyleri tek başına yapmaya çalıştıkça kaybetmişti ama şimdi doğru yolu buldu ve kendi elleriyle kurduğu ailesi onu yeniden ayağa kaldırdı. O CAM TAVANLAR Haldun’un tepesine yıkıldı. Diziden bağımsız, kadınlar iş hayatının, toplumsal hayatın her alanında var oldular ve olacaklar. Bizleri yok saymak size sadece kaybettirir. Bizler, erkeklerin yaptığı her işi yaparız hem de mertçe, erkekçe değil kadınca yaparız. Cinsiyetimiz yaptığımız işe bir engel değil aksine o işi başarmak, bizim için de en az erkekler kadar basit, en az onlar kadar zor. İş hayatı zor ve bu cinsiyet ayırmaz. İnsanlar ayırır. Dünyanın her yerine virüs gibi yayılmış bu algıyı bir gün elbet kıracağız. İşte o güne kadar mücadeleye DEVAM.

Yazıma artık son veriyorum. Ne umdum ne buldum diyeceğim bir işti ama yine de emek, emektir. Tüm ekibin emeğine yüreğine sağlık.
Bir serüvenin daha sonuna geldik arkadaşlar. Bu yolda bana eşlik eden herkese gönülden teşekkür ediyorum.
Daha güzel hikâyelerde yeniden görüşmek üzere. Ben burada bir kurguyu yorumladım, eğer bir hata olduysa, sürçi lisan ettiysek affola.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.