YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

Korkuyu geceye benzetiyorum çoğu zaman.Tıpkı karanlık bir gece gibi sarar etrafı, hiçbir şey göremez ve sanki boşluktaymış gibi hiçbir şey düşünemez olurum o anlarda. Fakat sonra gökyüzünde beliren yıldızlar gibi bir anda bir şeyler aydınlatır karanlığımı, umudum olur ve en korktuğum şey bile küçülür gözümde. İşte bu yüzden bir şeyden çok korktuğumda kaldırır başımı gökyüzüne bakarım. Ozan şu an en zifiri karanlığını yaşıyor, sevdiği kadını bir kez daha kaybetmek üzere ve ne kadar çırpınırsa çırpınsın simsiyah görünmez bir duvara çarpıyor. Gökyüzündeki yıldızları da ruhundaki ışığı da görmesi sadece Esra’nın varlığına bağlı.

Esra’yla Ozan çok eskiden beri tanışmış ve birbirlerini çok iyi tanıyor olsalar da birbirlerini anlamayı ve birbirlerine güvenmeyi yeni yeni öğreniyorlardı. Evet, en ince ayrıntısına kadar alışkanlıklarını biliyorlar ancak birbirlerinin endişelerinden, çaresizliklerinden ve çıkmazlarından bihaber yaşıyorlardı.  Ozan “Esra bana baktığı gibi ona bakarsa buna dayanamam.” diyecek kadar çok korkuyordu Esra’yı kaybetmekten. Tüm bu yaşananlar Ozan gibi dümdüz düşünen, karşısındakini okuyamayan, ne görüyorsa ona inanan biri için çok zor. Bu yüzden kafası allak bullak olmuş vaziyette. Düşünsenize yıllarca cevapsız birçok soruyla boğuştuktan sonra, sevdiği kadınla her şeye rağmen bir daha başlamışken bunun bir oyun olduğunu duydu ve sadece artık mutlu olmak istediği için çok büyük bir hata yaptı. Daha bunu kavrayamadan geçmişteki tüm soruların cevaplarını aldı fakat artık çok geçti. Tam her şeyi yeniden rayına koydum, dediği anda Esra yeniden tüm köprüleri yıkıp bir de başkasından etkilendiğini dile getirdi. Bu yüzden Esra’nın son dediklerine inanmasa bile kafası o kadar karışık ki ne düşüneceğini bilmez bir hâle geldi. Ancak Esra’yı kaybetme korkusu artık hepsinin üzerinde ve durup neler olduğunu düşünmesini dahi engelliyor. Yine de bence bir şeyleri düzeltmeye, doğru olanı yapmaya çabalıyor. Aralarındaki soruna rağmen şirket için ilk kez Esra’ya teşekkür etti, Esra canını sözleriyle yaksa da boşanma kararından bir adım bile geri atmadı ve Çağla’yla arasındaki mesafeyi koruyarak ona umut vermekten kaçındı. Yani şu an korkularından dolayı net göremiyor olsa da Ozan’ın aklındaki bulutlar dağıldığında büyük resmi de dönen oyunları da görecektir. Zaten Esra’ya “Bu sefer kimi koruyorsun?” derken ipin ucunu yakalamaya başladığını hissettim. Yine de duygusal olarak Ozan’ı zor günlerin beklediğini düşünüyorum zira birlikte çocukları için korkuluk yapmayı hayal ettiği kadının, baygın bedenini gördü o havuz başında. O böyle büyük bir korku tatmışken bir daha “Esra’ya rağmen”  Esra’yı bırakamayacağını düşünüyorum..

Korku yönetilebilir ve yönlendirebilir de. Esra farkında değildi ama korkuları onu sarmış, mantıklı düşünmesini engelliyordu. Çünkü bu tehdidin ucunda çok sevdiği ailesi ve Ozan’ın ilmek ilmek dokuduğu hayatı vardı. Esra öyle her söze, her şantaja boyun eğecek bir kadın değil; yılmak ya da vazgeçmek onu tanımlayan tabirler olmadı asla, buna rağmen Çağla’nın şantajı elini kolunu bağladı ve onu en zayıf yerinden yakaladı. O ailesinin düşeceği durumdan, Ozan’ın itibarının zedeleneceğinden çok korkuyordu bu yüzden ilk başta susmayı ve Çağla’nın dediklerini yapmayı tercih etti. Ozan daha önce Esra’nın tüm inancını ve güvenini yıkmıştı bu yüzden ilk başta onun her şeyi halledebileceğine inancı olmamasını anlayabiliyorum. İlk yanlış anlamada başka bir kadınla evlenmek, kolay sindirilebilir bir şey değil zira. Neyse ki Esra durum ne kadar kötü olursa olsun kendini toparlayabilme kabiliyeti çok yüksek biri ve yanında Zeyno gibi sağ duyulu, doğru düşünebilen bir dostu var. Esra’nın o karanlıktan çıkmaya ihtiyacı vardı ve bence Ozan’ın söylediklerine rağmen boşanma kararından bir an olsun geri adım atmaması, Çağla’yla aynı evde değil şirkette kalması ve Zeyno’nun söyledikleri o karanlığı delip geçmesini sağladı. Kafasındaki korku bulutları dağılınca da eski Esra geri döndü. Olacaklar için ne kadar endişe duysa da Çağla’ya “Bir yolunu buluruz.” deyişi artık Ozan’a tamamen inanıp korkularının üstesinden geleceğinin kanıtıydı bana göre.

Benim en çok merak ettiğim bundan sonra ne olacağı? Ozan’dan kuvvetli bir tepki bekliyorum açıkçası çünkü onun için uyanma vakti geldi de geçiyor. Esra ise bu büyük yüzleşmeden sonra olanları Çağla’nın yanına bırakır mı ? Hiç zannetmiyorum. Dahası Çağla’nın elinde artık Esra’yı durduracak hiçbir şey kalmadı ve bu onun daha saldırgan olacağı anlamına geliyor. Sonuçta kaybedecek bir şeyi olmayanların korkacak bir şeyi de kalmıyor ve Çağla kaybetmeye tahammülü olmayan saplantılı bir insan. Ruh hâli de hiç sağlıklı değil ve o dahil hiç kimse bunun bilincine varmadı henüz. Annesinin gidişiyle durum iyice kontrol edilemez bir hâl aldı çünkü yanında olup yanlışlarına rağmen onu pohpohlayan tek kişi annesiydi. Ayrıca Çınar’ın sürekli yaptıklarını yüzüne vurması, bundan dolayı tartışmaları sinirlerini yıpratıyor. Ne yaparsa yapsın, Ozan’ın ondan giderek daha da uzaklaşması ve Esra’nın söylediklerine rağmen Ozan’ın hâlâ sadece onu sevmesi deli gibi öfkelenmesine neden oluyor. Ozan’ı kaybetme korkusu, öfkeye; öfkesi, nefrete dönüşüyor ve nefret okları da hedefindeki tek kişiye, Esra’ya, yöneliyor her seferinde. Esra’ya olan kıskançlığı gözünü kör etmiş durumda. Hırsları yüzünden bir insanın gözünün önünde ölmesine seyirci kalabilecek duruma geldi; sırf âşık olduğunu söylediği adam ona kalsın diye. Kim olduğu hiç önemli değil o bir “ insanı” bile isteye ölüme terk edip kaçıp gitti ki bu çok zalimce. Onun için tek temennim, Çınar’ın bir an önce ondaki bu değişimi fark edip duruma müdahale etmesi.

Daha önce aslında Çınar’ın da Çağla’yla sevgi dilenme konusunda aynı durumda olduğundan bahsetmiştim fakat Çınar’ı Çağla’dan ayıran en önemli özellik sevgiye olan bakış açısı. Çınar tüm korkularına rağmen Esra’nın kalbini kazanma düşüncesinden vazgeçmiyor. Bu durum bana çok merak ettiğim bir sorunun yanıtını da verdi aslında. Başından beri Çınar’ın, Ozan’ın Çağla’yı sevmediğini bildiği hâlde neden kardeşine bu kadar cesaret verip duygularını dile getirmesini istediğini bir türlü anlayamamıştım. Acaba Esra’yla Ozan arasında engel oluşturmak için mi dedim ama kardeşini bu uğurda harcamayacak kadar çok sevdiğine şahit olmuşken saçma geldi bu fikir. Sonra hep bir şey aradım Çınar’da, bunu neden yaptı diye. Bu hafta onu anladığımı düşünüyorum çünkü Çınar, Çağla’nın aksine kendi içinde sevmeyi kendine hak görüyor ve karşı tarafı taciz etmediği sürece onu sevmek Çınar için sorun olmuyor. Esra’yı severken bile mutlu olabiliyor bu yüzden Esra’nın onu sevmesi ikinci planda kalıyor. Artık arkadaş gibi sevilmek yetmese dahi bunu kabullenmeyi biliyor. Mücadeleyle ve sabredip beklemeyle karşısındakinin kalbine gireceğine gerçekten inanıyor ve bu inancını kardeşiyle de paylaştı aslında. Çınar, Esra’yı kaybetmekten korktuğu için şu an için arkadaşlığının yettiğini söylüyor fakat ilerde Esra’nın kendisini istediği gibi sevmeyeceğini anladığında ne yapacak, çok merak ediyorum doğrusu.

Korktuğunuz her ne olursa olsun unutmayın ki gecenin en karanlık anı şafağa en yakın andır; umut edip mücadele etmekten asla vazgeçmeyin.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

*Bu dize Gülten Akın’ın Üşümekten Değil Korku şiirinden alınmıştır.

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.