Aşk Kaybolmaktır; Aşk, Farklı Yönlere Gitsen de Eni Sonu Aynı Yerde Buluşmaktır…
Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Söz konusu Aslı ile Ferhat olduğunda arada sıkışıp kalıyorum her defasında. Birini anlamaya çalıştığımda diğeri havada asılı kalıyor, diğerini anlamaya çalıştığımda ise öteki… Hadi Ayşe diyorum kendi kendime, ayrım yapma ve ikisini de anla… Anladığım yerde çakılıp kalıyorum âdeta. Tam o esnada aklıma Aslı’nın taa ilk bölümde söylediği cümlelerden birisi geliyor; ‘’ Ama ne ay, güneşin sıcaklığına dayanabilir ne beyaz, siyahın karanlığına ne ateş, suyun soğukluğuna…’’ Aslı da artık dayanamamıştı Ferhat’ın ucunda ışık görünen ama bir türlü aydınlanamayan o karanlığına. Siyahına dokundukça gri olmuştu, karanlığına girdikçe kaybolmuştu, Aslı ve kaldıkça alışmıştı her şeyine. Aslı, Ferhat’ı tedavi edip ona ayna olmak için çaba harcarken kendisinin amansız bir şekilde o hastalığa yakalandığını fark etmişti ağabeyinin ölümüyle… Belki de geçtiğimiz bölüm Ferhat’ın ‘’Değişirse değişir, değişmese de değişmez!’’ deyişi tetiklemişti Aslı’yı hayatını sorgulamaya. Kaldı ki bende çok kızmıştım Ferhat’a, keşke daha yapıcı olsaydı diye. Bekli de tam orda son umut noktasını köreltmişti Ferhat, Aslı’nın. Artık onu iyileştirebilecek bir doktor yoktu ortada aksine onunla beraber kaybolmaya hazır bir Aslı Çınar Aslan vardı. Artık kendisi de umutsuz bir vakaydı ona göre ve yapması gereken ilk önce kendisini temize çekmekti. Geçen haftaki yorumumda da bahsettiğim gibi buzlanmış aynalar çirkin gösterirdi insanı…
‘’İnsan mecbur kalınca karanlık tarafa geçebiliyor.’’ dedi Ferhat Aslan ve mecbur kalıp gözü kararınca bizzat yaşayarak karanlık tarafa geçtiğini gördü Aslı. Daha önce canını kurtarmak için Ferhat’ı yaralaması bir yana ağabeyini öldürdüğünü anladığı anda silahı eline alıp ateş etmekte tereddüt bile etmemişti Aslı… Ben orada buz gibi soğuk sesiyle ‘’Sen haklıymışsın. İnsan mecbur kalınca karanlık tarafa geçebiliyormuş.’’ diyen bir Aslı ve onun o cesur ama ürkek hâlinden deli gibi korkan bir Ferhat gördüm. Ferhat da en az Aslı kadar farkındaydı, onun beyazı griden çıkmış kararmaya yüz tutmuştu…
Ağabeyinin ölümünün ardından Ferhat’ı değil de kendini yargılayan bir Aslı vardı bölüm boyunca. Geçtiğimiz bölüm onu çok iyi anladım da bu bölüm anlamamaktan ziyade anlamak istemedim sanırım. Zira bana bile ağır geldi diyebilirim söylediği o cümleler. Belki seni sevmiyorum demedi Ferhat’a ama en az onun kadar ağır gelmiştir bence ‘’Seni sevmek istemiyorum.’’ demesi. Kendimi Aslı’nın yerine koyup duruyorum, bölümü seyrettiğim o saatten bu yana; gidişinden ziyade gidiş tarzına ve sözlerinin Ferhat’ta bıraktığı ağırlığa kızıyorum. İnsan kendi tercihlerini yapar, demişti Ferhat Aslan ve Aslı da defalarca Ferhat’ın onu göndermesine rağmen kalarak kendi tercihini yine kendisi yapmamış mıydı? Peki, ağabeyi varken gitmeyi tercih etmeyen Aslı neden kaybedecek kimsesi kalmamışken onunla beraber hayatta kalmaya çalışan bir Ferhat varken gitmeyi tercih etmişti? Hadi söyle bana Aslı Çınar Aslan, hangi doktor tedaviye cevap veren bir hastasını yarım bırakır? Peşinden gidip yakalaması gereken bir Cüneyt varken Aslı’yı yalnız bırakmayıp başında sabahlayan, sırf Aslı dokunma, dedi diye yanına uzanmayıp duvarın dibinde sızıp kalan bir Ferhat varken Aslı’nın hiçbir şey söylemeden pılısını pırtısını toparlayıp gitmesi ne kadar adildi peki? İşte tam burada kendine iyilik yapmak için, neşter tutan o ellerin bir daha silah tutmaması için, Ferhat’ı o karanlığa tekrar kendi elleri ile iten Aslı’ya soruyorum; senin de Ferhat’a sorduğun üzere sevmek böyle bir şey mi? Zira bana göre senin olmadığı yerde Ferhat sadece Ferhat Aslan’dır. Aynaları kırılan Ferhat bir daha kendini asla senin yanındaki gibi güzel göremezdi…
Geçen bölüm yorumumda Aslı’nın Ferhat’tan başka kimsesi kalmamışken asla ama asla ondan vazgeçmez demiştim. Yanılmışım… Ve tam da burada Aslı’yı yeteri kadar tanımamış olduğumu fark ettim. Üzgünüm… Eğer benim tanıdığım Aslı olsaydı o cevval tuttuğunu koparan Aslı, asla Ferhat’ı yarım bırakmazdı. Üzülürdü, susardı, bağırırdı ama gitmezdi. Ferhat’ta sıkardı kendini canı acıya acıya bakar, dinler ve sarılırdı. Tıpkı Cüneyt’i vurduğu esnadaki Aslı’nın serzenişlerinde sarılması gibi… Ferhat, Aslı’dan asla vazgeçmez ancak Aslı gitmek isterse canı yana yana izin verir ama asla gözünün önünden de ayırmaz dedim. Öyle de oldu… Aslında Ferhat Aslan’ı anlamak hiç de zor değildi… Baktığı yanlış aynaları kırıp parçalayacak birini beklemişti bekli de kalbi bunca zaman… Tam da söylediği gibi çok kişi girmişti hayatına ama kimse yaralarına dokunmaya cesaret edememişti Ferhat’ın. Ağır vaka, herkesin harcı değildi ölü bir insanı hayata bağlamak. Aslı bunu başarmıştı ve başardığını gördüğü hâlde gitmeyi tercih etmişti…
Aslı’nın Ferhat’a söylediği her kelimede ben darbe yedim sanki. O konuştu benim canım yandı. Aslı da haklıydı. Ferhat’ın kalbine sahip çıkması için kalbi ile sınanması lazımdı ama Aslı’nın kelimeleri yanlıştı. ‘’Artık seni sevmek istemiyorum.’’ yerine, ‘’Seni çok seviyorum! Korkum, günün birinde seni de ağabeyim gibi kaybetmek Ferhat… Silahtan vazgeçebilirim, elimi tutmaya devam edersen diyebilir misin?’’ demesini bekledim. İşte o zaman tercih Ferhat’ın olurdu. Bunun yanı sıra Aslı ‘’Artık seni sevmek istemiyorum.’’ dediğinde, Ferhat’ın ‘’Bin arabaya,’’ değil de ‘’ Sen beni sevmezsen düşerim tekrar, kaybolurum karanlığımda. Bana söz vermiştin benim aynam sen olacaktın…’’ demesini bekledim. Hatta bekli de Aslı da… Ama Ferhat Aslan’dı işte bu, ona sen bataklıksın, dediğinde evet, ben bataklığım diyebilecek kadar kendini biliyordu ve Aslı’nın hayatına girdiği ilk günden bu yana ona neler yaptığının da net farkındaydı. Kalbi kal dese de dili beceremiyordu bir türlü… Aslı, Ferhat’a olan aşkını ‘’Büyük bir hata!’’ diye dile getirdiğinde benim başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ah be Aslı, hata olduğunu Ferhat en başından beri sana söyledi durdu. Ben buyum dedi, kırk yıllık kurbağa öpülünce prens olmuyor, dedi. Ne değişti? Tamam, ağabeyini kaybetmiş olabilirsin hatta sen de değişmiş olabilirsin ama unuttuğun bir şey var; sadece kan akıtarak katil olunmuyor Aslı… Gittin. Ferhat’ın kalbini avuçlarının içinde sıka sıka gittin. Şimdi hanginiz bu aşkın katili?..
Son sahne… Beyinleri yakan, hangisi gerçek, hangisi hayal dediğimiz o muhteşem ama bir o kadar karışık o sahne. Ben kendi adıma söyleyecek olursam bölüm bittiğinde neydi bu şimdi diye sordum durdum herkese. Ne seyrettik biz şimdi? Birkaç kez seyrettim ve metafor dolu bir sahne olduğuna karar verdim. Bana göre sahnede geçen bütün konuşma Aslı’nın kendi iç hesaplaşmasıydı. Hiç canı acımadan Ferhat’a sırtını dönüp gidebilmesi için yine Ferhat’tan duymak istediği cümleleri Aslı kendi iç dünyasında onun ağzından dile getirip yine kendini haklı çıkarmak için cevap verdi. Çünkü ancak Ferhat onun canını yakarsa kendini haklı çıkartabilirdi. Gidişinin altında yatan bencilliği ‘’Ben, biz birbirimizde kaybolmadan birbirimize karışalım istedim… Göz gözeyken de aynı yöne bakalım istedim. Bana değil kendine zarar verme istedim.’’ cümleleri ile süslese de unuttuğu bir şey vardı Aslı’nın; aşk kaybolmaktır, aşk farklı yönlere gitsen de eni sonu aynı yerde buluşmaktır ve evet aşk, sevdiğinin canı yanmasın diye kendi canınla sınanmaktır… Şimdi sen söyle Aslı, var mı eksiğim? Hani sen ağır yara aldın ya işini, mesleğini kaybettin ya çok ama çok üzgünüm ağabeyini kaybettin ya; işte senin gidişinle de Ferhat’ın tutunacak dalları kırıldı bire birer… ‘’Öldürmedin ama ağır yara aldım’’ dedin Aslı ama giderek Ferhat’ı çıkarmak üzere olduğun o bataklığa tekrar gömdün… ‘’Çok kan kaybetmedim belki ama ağabeyimi kaybettim, kendimi kaybettim.’’ dedin ama giderek Ferhat’ın hayatını aldın elinden bile isteye… Şimdi sen söyle, var mı eksiğim? Ve evet belki mucize gerçekleşti ama Ferhat iyileşmedi. Gidişinle sakat kaldı Aslı Çınar Aslan…
Bu bölüm yorumumda yan karakterlerden bahsetmek istemiyorum zira Suna ve Abidin hariç hepsi beni çok yormaya başladı. Benim için bu bölüm, sadece Aslı ve Ferhat’ın derin yüzleşmesi vardı. Aslı’nın yaşatabilir miyim seni dediği çiçeği, onlar ağladıkça kendileri için birer kuru yaprak düşürdü. Bu bölüm güzel ile çirkinin hikâyesi bitti bana göre artık Aslı ile Ferhat’ın hikâyesi başlıyor…
Bölümde emeği geçen herkesin yüreğine sağlık… Sevgiyle kalın…