İki Deli Bir Araya Gelmemeliydi ( Sen Çal Kapımı,1.bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
Sen Çal Kapımı tanıtımları ilk dönmeye başladığından itibaren beni kendine çeken bir dizi oldu. Enerjik ve renkli fragmanları, çiftin görsellerdeki uyumları sayesinde ilk bölümün yayınlanacağı günü beklemeye başladım. Özellikle oyuncu kadrosunda uzun zamandır severek takip ettiğim bir oyuncu olan Kerem Bursin’in ismini görmemle de heyecanım daha da arttı.
Sen Çal Kapımı romantik komedi denilince aslında oldukça aşina olduğum bir konuyla başladı. Bir yanda büyük hayaller kuran ve onlardan vazgeçmek zorunda bırakılan bir kadın diğer yanda –bilmeden de olsa – o hayallerin katili olmuş bir adamın hikâyesi, nefretten doğan bir aşk masalı. Bu durumun beni hiç rahatsız etmediğini de söylemem gerekiyor. “Her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.” Ayşe Kutlu’nun bu alışagelmiş hikâyeyi nasıl anlatacağı benim için daha önemli. İlk bölüm itibariyle birkaç kırık not vermiş olsam da genel olarak geçer not aldığını söyleyebilirim.
Öykünün baş kahramanı olan Eda, ailesini kaybetmesinin ardından kendini eğitimine adamış ve tüm hayatını buraya entegre etmiş bir kadın. İşte, siz ne plan yaparsanız yapın, hayatın her zaman başka planları vardır. Eda da tam hayallerine kavuşacakken üniversitenin son yılında bursunu kaybetmesiyle çalışmak zorunda kalmış ve tüm umutları başına yıkılmış. Her ne kadar arkadaşlarına hayallerinden vazgeçtiğini söylese de bir tarafı da üniversite sınavına tekrar girerek her şeye yeniden başlama hevesinde. Bu da bana Eda ile ilgili önemli bir ipucu vermiş oldu: Eda hayallerinden asla vazgeçmedi. Belki şartlardan dolayı ertelemiş olabilir ama hâlâ ufacık da olsa umudu var.
Aslında bu ümitlerini asla yitirmemesinin sebebi, ailesini kaybetse de yalnız olmaması. Halası ve arkadaşları ona önemli bir güç sağlıyor. Kendini “yalnız bir menekşe” olarak tanımlasa da üzüldüğünde, kırıldığında ya bir kelepçeyle kendini tutsak ettiğinde dostları hep yanında. Zira ona söz verdiler: “O menekşe hiç yalnız kalmayacak.” Eda’nın umutlarını kaybetmemesi, hayata tutunması bana kalırsa onlardan aldığı bu güç sayesinde. Ben hep arkadaşların kan bağı olmadan bağlılığı temsil ettiklerine inanırım. Eda’nın küçük arkadaş çevresi de buna örnek. Her ne kadar Serkan’a olan nefreti konusunda aynı fikirde değil gibi davransalar da en azından onun yanında arkadaşlığın temel kuralını birebir uyguluyorlar: Serkan Bolat suçlu!
İnsanlar başlarına gelen kötü şeylerin ardından bazen günah keçisi arama eğilimine girebilirler. Ben bunun bir rahatlama yöntemi ve içinde kalan öfkeyi başka bir yere yöneltme olduğunu düşünürüm hep. Eda da böyle yaptı. Başına gelen olaylardan, bursunun kesilmesinin nedeni olarak onu hayallerinden eden kötü, zalim ve yakışıklı iş adamını sorumlu tuttu.
Eda’nın hayallerinin katili, sert ve acımasız Serkan Bolat. Bu kadarla kalsa iyi. Serkan kendini “kusursuz” olarak görüyor. O hata yapmaz, istediğini alır ve kimseyi dinlemez. Yani kendisi böyle düşünüyor da benim gördüğüm portre bambaşka. Öncelikle o acımasız biri değil. Belki iş hayatındaki rakiplerine karşı öyledir bilemiyorum ama yanında olanlara karşı öyle görünmüyor. Bunun en bariz örneği de onu Eda ile karşı karşıya getiren finans müdürü. Eğer denildiği gibi biri olsaydı yapılan yanlışın ardından çalışanını derhal işten çıkartması gerekirdi. Ya da koluna kelepçe takan, ofisini basan Eda’yı yaka paça şirketinden attırabilecekken tam tersi şekilde hareket etmesi onun pek de zalim olmadığının bence kanıtı.
Ayrıca kimseyi dinlemem, dediğimi yaptırırım demesi de biraz komik değil mi? Tanıştıkları andan itibaren Eda konuştu, Serkan dinledi. Hatta ve hatta kurallarından asla taviz vermeyen yüce Serkan Bolat bu deli kızın hayatına girmesiyle birlikte girdikleri ortamda ilk tavizini de vermiş oldu. Anlaşılan o ki bu adamın eşek gitmez yollarının önünü tıkayıp ona karşısındakinin fikirlerine saygı göstermeyi öğretecek Eda. Serkan’ın da sınavı buradan olacak. Hayatına pat diye giren kadın, ona ezberlerini bozduracak, o bunu hiç istemese de.
Eda’nın oldukça fevri hareket etmesi ve aşırı gururlu olması istediğinin tam aksine Serkan’ı geri dönülmez bir şekilde hayatına sokmasına sebep oldu. Eda, duygularıyla, anlık hareket eden ve sonrasında ne olacağını pek hesaba katmayan biri. Serkan’la yaşadığı tartışmanın ardından onu kendine kelepçelemesi, sevgilisi tarafından aldatıldığını öğrendiğinde gidip direkt Serkan’ın dudaklarına yapışması da hep bundan. Anlık yaşıyor ve bir sonraki adımı asla hesap etmiyor. Ancak bu negatifliklerinin yanında çok nahif bir özelliği de yok değil. Eda iyi bir insan. Kindar değil. “Eee, bir yıl boyunca bir adama nefret kusmuş.” dediğinizi duyar gibiyim. Evet o adama kızdı ama zarar verdi mi? Belki arabasını çizmiş olabilir ama dürüst olalım Serkan’ın mali durumundaki birine dokunacak bir şey de değil, bu. Eda’nın bu hareketi ilkokulda arkadaşının saçını çekmeye benziyordu. Diğer yandan, Serkan’ın nişanlılık yalanını bozmadı. Selin’in karşısında onu küçük düşürmedi. Şayet ben olsam, hazır fırsatını da yakalamışım acımazdım kendisine. Söyleyiverir ardından da “Oh canıma değsin!” deyip yoluma devam ederdim. Eda ise sadece gülümseyerek orada durdu ve Serkan’a ayak uydurdu. Böylece ikisi de oynanacak sahte nişanlılık oyununa adım atmış oldular.
Aslına bakacak olursanız ilk etapta Serkan’ın kendini böyle bir oyuna dahil etmesi bana biraz saçma göründü. Koskoca Serkan Bolat, kendini ne diye böyle bir duruma soksun ki? Hadi eski sevgilisini kıskandı desek o da çok ihtimal dahilinde değil çünkü seven insan nişanı engellemek ister, oraya katılıp mutluluklar dilemeye kalkmaz. Hele hele kendini beklemekten yorulmuş ve sevgisinden şüphe duyan birine nişanlandım ben, zaten hiç demez. O zaman bunun altındaki sebep safi bir kıskançlık değil. Bu da bizi Serkan’ın en önemli özelliğine götürüyor: Hata yaptığını kabul etmemesi. Engin, Selin konusunda hatanın Serkan’da olduğunu söyledi. Hatırlıyorsanız asistanı Eda’ya “Hatalı olduğunu ispat edersen bunu takıntı haline getirir ve hırsından kendini yer.” demişti. İşte bu nişanlılık palavrasının altında yatan en büyük sebep bu. Nasıl ki Eda anlık yaşadığı olaylar ışığında bir anda hareket alabiliyorsa Serkan da kusursuz olma takıntısının altındaki hırsına yenik düştüğünde kendinden beklenmeyecek şekilde davranabiliyor.
İki ana karakterin de aslında göstermeye çalıştığının aksine derinlerinde var olan özellikleri onları bir araya getirdi. Şimdilik zoraki gibi görünen bu ilişkinin ilerleyen zamanlarda birbirlerini tanıdıkça değişeceği de aşikâr.
Serkan’ın bir hırsla söylediği yalan, Eda’nın da sevgilisinin söylediklerini kaldıramayıp benzer bir hınçla Serkan’ın dudaklarına yapışması ikilinin skandallı ve beklenmedik bir şekilde anlaşmasına sebep oldu. Bundan sonra neler mi olur? Tatlı sert bir savaş ve kızgınlıktan, aşka dönüşen bir masal izleyeceğime olan inancım tam.
Sen Çal Kapımı yazının başında da dediğim gibi bazı aksaklıkları olsa da iyi bir ilk bölüm kotarmış. Emeği geçen herkesin emeğine sağlık, haftaya görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.