KARMAŞA (Sen Çal Kapımı,7.bölüm)
YAZAR: Şeyma BULUT
Sen Çal Kapımı’da geçen bölümü, tamamen dağılmış bir Serkan ve o anın mutluluğuyla gözlerinin içi gülen bir Eda ile noktalamıştık. Bu andan itibaren de artık birbirlerine açılmaya bir adım daha yaklaşmış bir çift olabilirlerdi, bu da bana sürpriz olmazdı. İkisi arasında duygularını asla kabul etmeyip onlarla savaşan bir tek Serkan vardı. O da içindekileri kabul edince “İşte sana mis gibi sorunsuz ve karmaşasız!” çift diyecektim. Hadi belki Serkan bir iki kıvırır ama bu dağılmışlıkla bir noktadan sonra teslim olur ve yolumuzu buluruz derkeeeennn o da ne? Bugüne kadar ne yaşarsa yaşasın “ Aldım, kabul ettim.” diyen Eda Yıldız öyle bir geri vitese taktı ki her yer toz duman içinde kaldı.
Eda, halası onunla konuşana kadar tam da beklediğim gibiydi aslında. Özellikle evlerinin önündeki o ufacık hediye meselesi Serkan’ın bu kıza neden teslim olduğunun adeta bir özeti gibiydi. Eda’nın güzel, zeki, sıcacık, plansız ve içinde asla kötülük barındırmayan kişiliği elbette ki birçok insanı etkileyebilir. Ancak bana sorarsanız daha ilk günden bu yana Serkan’ı etkileyen, karşısındakini farklı görmesini sağlayan özellikler bunlar değil. Serkan’ın bu deli dolu kıza kapılmasını sağlayan ilk faktör onun sahip olduğu lüks ve şatafattan etkilenmemesi ve hatta hiç umursamaması bence. Bunu önce nişan yüzüğü alınacağı zaman verilen limitsiz kredi kartı meselesinde gördüm. Eda, elinde belki tüm kuyumcuyu alabilecek parası olmasına rağmen mütevazı bir yüzük seçmişti. Daha sonra nişan partisinde takılan elmas kolyeyi aynı şekilde Serkan ondan geri istememesine rağmen iade etti. Sözleşmede tek yapması gereken nişanlı rolü oynaması ve ardından da ihtiyacı olan parayı alıp gitmesi şartı vardı ama Eda buna rağmen şirkette çalışmaya gönüllü oldu. Bunlar belki ufacık ayrıntılar olabilir ancak Serkan’ı etkileyen etmenler. Onun etrafındaki kadınlara bakınca çok da şaşırmıyorum aslında. Annesi, Selin, Pırıl hepsi aynı tarzda kadınlar. Pahalı, markalı kıyafetler, lüks arabalar ve şaşaalı bir hayatın içinde bu kadınlar. Eda ise çiçek tasarımcısı, “dayı” dediği arabasını değiştirmeyi bırak ondan bir parçanın gitmesini bile kabul etmeyen, kendi hâlinde yaşayan ve zenginlik hayalleri kurmayan bir kız. Ne Serkan’ın ona aldığı pahalı kıyafetler ne de gösterişli nişan yüzüğünü takmak Eda’yı ufacık bir pena kadar mutlu etmedi. Diğer aldıklarının bir değeri yoktu ki etkilensin. O küçücük aparatınsa bir anlamı vardı. Serkan onunla kendisiyle ilgili çok özel bir anısını paylaşmış, karşılığında da büyülü bir an yaşamışlardı. O ufacık pena da yaşadıkları anı ölümsüzleştiren bir hatıra. Eda’nın mutluluğuna, yüzündeki gülümsemeye bakınca da onun anlamı ve anısı olan her şeye değer verdiği çok açık. Ben en başından beri buz dağını eriten şeyin bu olduğunu düşünüyorum. Serkan’a baksanıza! Etrafında doğal bir tek insan bile yok neredeyse. Eda ise bugüne kadar olduğu gibi davrandı, hesapsız yaptığı her şey, Serkan’ı bir mıknatıs gibi ona çekti. Her ne kadar uzun bir süre kapılmamak için büyük savaş vermiş olsa da Serkan artık tamamen aşka teslim oldu ve Eda’nın açtığı kapıdan sorgusuzca içeri girdi. Onun gibi plansız nefes bile almayan biri için bu büyük bir adımdı ve tam bu noktada artık “duygular şelale olacak” diyebilirdim, Eda kendisi gibi davranabilseydi eğer.
Geçtiğimiz hafta Eda’nın Serkan’a bir kapı açtığını söylemiştim. Serkan bu hafta o kapıdan içeriye girdi, bugüne kadar kapadığı duygularını keşfetti ve bunları yaşıyor. Şimdiye dek kalbinin sesini her duyduğunda kendini çeken, mantığını ön plana çıkarmaya çalışırken dengesizleşen Serkan yok artık. Duygularını kabul etti. Her an Eda ile olmak isteyen, gözünü ondan ayırmayan bir adam oldu. Bunlar onun adına şaşırtıcı değil aslında. Serkan; oyun oynamayan, olduğu gibi hareket eden bir insan. Bu yüzden de karşısındaki kadına oldukça tutarlı davrandı. Onu yaşamak istiyor sadece, diğer hiçbir şeyin de bir önemi yok. Bunu anlamak için aslında satır aralarını okumaya ya da efendim, ağzından çıkan sözlere bakmaya gerek yok. Serkan’ın en bariz özelliklerini elinin tersiyle itmesinden bile anlayabiliriz.
Serkan Bolat’ı yazarken hep üstüne basa basa bir tek şeyden bahsettim: Yalnızlık! Tek başına olma hâli bir tercihtir ve Serkan bile isteye etrafındaki herkesi kendinden uzak tutuyordu. Doğum gününü bile geçiştiren, kendisine gelen hediyeleri etrafına dağıtan bir adam o. Serkan annesinin bile ona bir şey yapmasına izin vermezken Eda’nın onunla olmasını istedi. Engin’e “Bir şey yapacağını sanmıyorum.”dediğinde yüzündeki hüzün her şeyi ayna gibi görmemi sağladı. Serkan, Eda’dan kendisi için bir şeyler yapmasını bekliyordu çünkü doğum gününü onunla geçirmek arzusundaydı. Melek’le konuşmasının ardından Eda’nın hediye hazırladığını öğrenir öğrenmez koşar adım bir mahalle çorbacısında soluğu alması sürpriz değil. Aldığı onca pahalı ve lüks hediyeye değil de ufacık bir küreyle mutlu olması da aynı şekilde. “Her şeye sahip olan birine verilecek daha güzel bir hediye bulamadım.” dedi ya Eda, bence yanılıyor. Serkan güce, başarı ve zenginliğe sahip belki ama bir bankın üzerinde marketten alınan top kekle ona iyi ki doğdun diyen birine hiç sahip olmadı. Ona tam zevkine göre bir saat alan, bir kitabın ilk basımını ona verecek insanlara sahip belki ama çocukluğunun en buruk anısını mutlulukla yaşayabileceği biri de yoktu hayatında. Serkan şimdi tamam oldu. Sahip olduklarının ötesinde, içindeki çocuğu dışarıya çıkaran bir kadın sayesinde belki de ilk kez gülerken gözleri ışıldıyor ve hatta yine Eda’yla yıldızların altında yaşadığı o büyülü anda Sirius da onlara göz kırpıyordur belki ne dersiniz?
Serkan bu kadar tutarlı ve emin adımlarla giderken beni şoke eden Eda oldu. Bu deli dolu kızı duygularından korkan, onları kabul etmeyen ve kaçan biri olarak hiç düşünmemiştim. Tanıdığım Eda da yapmazdı zaten ama karşımdaki o Eda değil. Daha doğrusu bedeni o da, ruhu alıp başını gitti. Bu da Eda’yı tamamen dağıttı. O içi dışı bir, hissettiği her duyguyu gizlemeden yaşayan ve yansıtan bir kadın. Ben de bu yüzden karıştım ya zaten. Kaçmalar, gizlenmeler falan bunlar Edalık hareketler değil. Bölüm boyunca neden, neden, neden diye sordum durdum kendime. Sonra da aklıma Ceren’le yaptığı konuşma geldi: “Ona kapılırsam dağılırım, mahvolurum!” dediğinde benim adıma durum netleşti. Eda, Serkan’ın Selin’i sevdiğini düşünüyor. Onunla olmak istediğine ve yaptığı her şeyi sözleşmeden dolayı yaptığına inanıyor. Bu yüzden de sözleşme bitince Serkan’a âşık bir kadın olarak acı çekmek ve üzülmek istemedi. Ben baştan beri Serkan’ın dağılmasını beklerken enteresan bir şekilde dağılan Eda oldu. Bir yandan âşık olmayacağım diye Serkan’dan kaçıyor, diğer yandan onun duygularını öğrenmek için saçma sapan yollara başvuruyor ve hâliyle de Serkan’ın kafasını allak bullak etti. Serkan gibi bir adamın duygularını kabul etmesi bile sürprizken onu sersemleten duyguları değil, Eda’nın dengesizlikleri oldu çünkü Eda’yı tanıyor. Eski Eda, ne olursa olsun ona bir doğum günü hazırlardı, o istemese bile yapardı bunu. Serkan’ın anlamadığı da tam olarak bu: Kendisinden kaçan bir Eda. Yahu bu kadın Serkan delireceği zamanlarda bile ondan uzak durmadı. Bu adam şok olmasın da ne yapsın şimdi?
Serkan, Eda’nın neden böyle davrandığını anlayamadığı için Kaan’ın tasarıma ulaşması olayını en olmadık şekilde yorumladı. “Kaan’la iş birliği yaptı ve bu yüzden de benden uzak duruyor.” diye düşündü. Şimdi dürüst olalım, kim böyle düşünmezdi ki? Kendince parçaları birleştirdi ve Eda zaten bir şey söylemediği için, ona”git” dedi. Fakaaattt burada bambaşka bir mesele var aslında. Tasarım, iş falan önemli de Serkan’ın asıl takıldığı bu değil. Onu milyonluk zarara sokan bir durumla karşı karşıya olmasına rağmen Eda’ya hâlâ kendisinden neden uzak durduğunu sordu. Üstüne basa basa bir tek bunu sordu.Hatta size bir sır vereyim mi? Eda böyle davranmasaydı Serkan asla ondan şüphe etmezdi. Etrafındakilere güvenmiyor belki ama ona kendini, kalbini açacak kadar güveniyor. Ne yazık ki Eda’nın âşık olma korkusuyla yaptıkları Serkan’ı da çok farklı bir tarafa yönlendirdi ve bu yüzden de yanından bir an olsun ayırmak istemediği kadına “ GİT!” deyiverdi. Eda’nın gözyaşları içinde gitmesi ve Serkan’ın kırık ve dağılmış kalakalması ilişkilerinin de kırılma anıydı. Asla hata yapmayan Serkan, hakikati öğrendiğinde ne yapacak ve Eda’yı nasıl geri kazanacak merakla bekliyor olacağım.
Yazımı bitirmeden önce bahsetmek istediğim birkaç husus var. Öncelikle Selin ve Serkan yemeğinden bahsetmek istiyorum. Açıkçası uzun zamandır beklediğim “konuşma” bu değildi. Ben daha çok Ferit sana göre değil, üzüleceksin minvalinde bir şeyler bekliyordum ancak Serkan beni epey şaşırttı. Direkt “Ferit’le olursan şirketin hisselerini ya verirsin ya da ben bir şekilde alırım.” noktasından daldı meseleye. Benim bu durumla ilgili oldukça fikrim var aslında. Kendimce çok teori ürettim fakat düşüncemi destekleyecek tek bir argümanım dahi yok elimde. Tek diyebileceğim Serkan, Selin’le her ne yapmak istiyorsa bu ona olan aşkından ya da sevgisinden değil. Kaan, Ferit ve onların arasındaki Selin durumundan rahatsız. Serkan kendince bir şeyleri görüyor ve bu noktada hatayı da affetmeyecek.
Kaan Karadağ… Çok özür dilerim ama ben hayatımda bu kadar “boş” bir kötü karakter daha görmedim. Adam Serkan’ın düşmanı evet ama tek bir mantıklı sebep yok. Sürekli oyun peşinde ama ayakları yere basan sağlam bir neden bile göremiyorum. Bu hafta da tasarımı çaldı, telefonda ergenler gibi laf soktu ve çekildi. Ben kötü karakter dediğin zaman zeki, kıvrak ve planlı bir adam bekliyorum, patenti alınmış bir tasarımı başka bir yere ürettirip bununla Serkan’ı vurmaya kalkışma cahilliğinde birini değil. Hazır yeri gelmişken söyleyeyim. Patentli bir ürünü sahibinden izin almaksızın üretemezsiniz. Aksi hâlde “İntihal Davası” açılır. Hem Ceza Kanunu hem de Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereğince cezalandırılırsınız. Sertifikası alınmış bir ürünü üretimden önce gördüm, satayım diye bir şey yok yani. Hani yazıyorum ki yapmaya kalkarsınız falan, fikir sahibi; ocağınızı söndürür, benden söylemesi.
Bu haftalık da benden bu kadar. Eda ve Serkan’ın büyülü yolculuğunun bir sonraki durağında görüşmek üzere. Emek veren tüm ekibin yüreğine sağlık, haftaya tekrar görüşmek üzere.
Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.