Korksa da Sevmekten Vazgeçemiyor İnsan
Yazar: Ayşe KUTLUHAN
Aksiyonu fazlasıyla gereksiz fakat dramı oldukça yüksek bir bölüm seyrettik, bu hafta. Sahnelerde geçen repliklerin birçoğu bir ok gibi kalbimi delip geçti ve kocaman bir iz bıraktı diyebilirim. Yüksel Amir’in vurulmasıyla Barca’nın sevgisini ve sevgisinden ona kalan enkazları sorgulaması; MKC’nin içinde kaybolduğu yalnızlığında bir çıkış yolu araması ve kendi oğlunun da bu yalnızlıktan nasibini almasından korkması… Hepsi ama hepsi çok özel ve kalbe dokunan detaylardı. Bölüm, polisiye kurgusuyla komple vasat olsa da diğer taraftan karakterlere yüklediği dramıyla o vasat polisiye kurguya gözlerimi kapatmama yetti de arttı.
‘’Benden o benden… Benim sevdiklerim ölür. Mesafeli dur bence.’’ diyen Barca’nın kalbini kalbimin üzerine koydum, anı ve sahnenin duygusunu son raddesine kadar bana yaşatan İbrahim Çelikkol’u da başıma taç yaptım, geziyorum. Peki, Barca’ya ‘’Dünyada yaşadığım en acı gün, ne babamın, ne de annemin ölüm günüydü. Daha ziyade, senin acını öğrendiğim gündü.’’ diyen MKC’nin kalbinin güzelliğini nereye koyayım, bilemedim. Kendine yuva benimsediği odasının ranzasında yatarken üstündeki ranzada annesinin ölümüne sessiz çığlıklar atan Barca, MKC’nin kalbinde taa o zamandan yer edinmiş meğer. Kalbimde bir küçük odacık açtım bu ikiliye ve ikisini de aynı odanın içine kapayıp üzerine kilit vurdum. Birbirlerini yiyerek de olsa hep birlikte kalsınlar diye. Zira benim kalbimde, MKC ve Barca’nın ayrı odacıklarda kalmalarına dair bir alternatif yok. Onlar birbirlerini, yaralarını çok yakından tanıyan ve yine birbirlerine merhem olabilen iki kafadardan öte, iki kardeşler. Tıpkı MKC’nin de dediği gibi, birbirlerine uzak kalsalar da aslında her daim, hep bir omuz kadar yakındılar.
İkili, Ekrem’i bulmadan hastaneye girmeyeceklerine dair yemin edip onu aramaya koyulurken öte taraftan Ahsen de boş durmayıp zekâsını konuşturmaya çalıyordu ancak ne yaparsa yapsın hep MKC ve Barca’dan bir adım geride kalıyordu. Ahsen, adımlarını her ne kadar sağlam attığını düşünse de, MKC ve Barca’yı hafife aldığının farkında dahi değil. Ahsen’in attığı her adımda ikiliyi bir adım arkasından takip etmesi, neredeyse onlarla eşdeğer zekâya sahip olduğunun net göstergesiydi. Ancak onları ne kadar iyi tanıdığını düşünse de, içindeki intikam duygusu onu ele geçirdiğinde ufak da olsa hata yapmasına neden oluyor. Tıpkı bir anlık öfkeyle, kendi kendine konuşurken Melih’in yanında, MKC ve Barca’yı çok eskiden tanıdığını ağzından kaçırması gibi. “Sinek küçüktür fakat mide bulandırır.” derler, Ahsen’de Barca için tam da bu konumda şu anda. Hiç hesapta yokken ortaya bir kadın çıkıyor ve kendileriyle birlikte çalışmaya başlıyor. Attıkları her adımda onları bir adım geriden takip ediyor ve Barca’nın gözüne batan ilk detaysa başka hiç kimsede olmadığına inandıkları, Ahsen’in özel tasarım yüzüğü. Ela’nın kendilerini çok iyi tanıması da ayrı bir huzursuzluk katıyor, Barca’ya. O, zaten buluttan nem kapan bir insan. Ela’nın, aslında Ahsen olduğunu çözmesi çok uzun sürmeyecektir.
Diğer taraftan MKC, Ahsen’e karşı daha ılımlı ve ona karşı yaklaşımı daha kuşkusuz. Çünkü kendisi bir beyin adamı. Onun olayı, Barca gibi fevri davranmaktansa daha çok mantıklı düşünüp sağlam adımlar atmak. Bir suçlu olmasına rağmen, Melih’in hackerlığından teşkilatta faydalanmak istemesi de tamamen bundan. Bir akşam elinde balıkla evine gittiğinde, Ela’yı evinde bulan Barca, bu durumdan nem kapar ve sorgular ancak adeta Ahsen’le boza içmelerini tarif eden Ela’yı sorgulamak, MKC’nin aklından dahi geçmez. Ve dahası gece yarısı Yağmur’un evinden çıkıp onun evine boza içmeye bile gider. Sorsan beyin adamı, güncel hayata zerre kafası basmıyor. Ah MKC ah!! Yağmur’un seni o evde yakalamayacağı, su götürmez bir gerçekti. Yağmur’un, hangar kadar arabayı görmeden evin bahçesine girmesi, MKC’yi orada görmeyeceğinin en büyük işaretiydi zaten. Fakat ben her şeye rağmen dua ettim MKC, yakalanman için. Bil yani. 🙄
“Muhteşem İkili’de tarafını seç.” deseler hiç düşünmez “Feridun baba.” derdim. En az MKC kadar baba özlemim depreşiyor benimde kalbimde, Feridun babayı her gördüğümde. O kadar özel bir şefkati var ki en sert cümlesiyle bile adeta seviyor oğlunu. Kendi oğluyla kalmayıp MKC’ye bile baba sevgisini hissettiriyor, zaman zaman. Anlaşılmamaktan korktuğu için dile getiremediklerini, Feridun babaya anlatıp ona sarılabiliyor MKC. Avrupa yakasının deli fişek komiseri, MKC; herkes için, hatta Yağmur için bile çoğu zaman MKC’yken bir Feridun baba için sadece Mustafa Kerim Can olabiliyor. Sevgisi ve şefkatiyle Kaan’ından tut da Nilüfer’ine, hatta Yağmur’una kadar sarıp sarmalıyor, bir baba gibi. Elinden ve emeğinden geçmiş Yüksel amirin vurulma haberi gelince de gözler dolu dolu hastanede buluyor kendini. Kalbinin kapılarını yeniden birine açmaya korkan oğluna “korkma!” deyip onun yolunu aydınlatan bir baba, Feridun Barca. Çünkü biliyor, korksa da sevmekten asla vazgeçemiyor insan.
Ahsen’in bir manevrayla kendi telefonunu Barca’nın telefonuna kaydedip onu aramasıyla kapattık bu hafta bölümü. Onun bu atağına bir hayli sevindim açıkçası. Barca her şekilde parçaları birleştirecektir.
Genel Notlarım:
- Yüksel Amir kaçırıldığında Nilüfer’in, Yasemin’in evine gittiği sahneye değinmek istiyorum. Affedersiniz ama kanal değiştirmemek için kendimi zor tuttum desem tam yeridir. Çok üzülerek söylüyorum, o kadar yapmacık bir sahneydi ki zerre duygu geçmedi bana. Hastanede, Feridun Barca, Yüksel Amir’in iyi olduğunu söylediği o anda ki Yasemin’in duygu geçişi, çok çok daha başarılıydı.
- Ekrem kadar tehlikeli bir adamın yanına –ki iki adet esir almış bu adam- çevik kuvvet gitmesi gerekirken altı kişiyle gidip çatışma çıkarmak da neyin nesiydi!? Tamam, kurgu buysa yine kurtulmasın Yüksel Amir, yine vurulsun ama be kardeşim birazcık gerçekçi olsun bu sahne! Bu kadar baştan savmalık da çok fazla. Öyle iki reytingi alnınıza yapıştırır da kafanızı yukarı kaldıramazsınız işte.
- Bir diğer vasat sahnede Ekrem’in çocukları kaçırdığı sahne. Sen, kalkıp iki jandarma üç beş polisle keskin nişancı olmadan, azılı bir katilin elinden, elini kolunu sallaya sallaya çocuk kurtarmaya gidemezsin! Hele ki hiç bir alternatif üretmeden çocuklarla birlikte helikopterle yurt dışına kaçması için o katille pazarlık yapıp çocukları riske atamazsın! Arka Sokaklar Rıza Amir’e bağlanasım geldi o saat yeminle. Yok böyle rezillik! Barca fevri davransa da allahtan sakince düşünen MKC var. Tek kurşun ve iş bitti. Üzgünüm Ekrem Bey Amca, vaden çoktan dolmuştu.
- Ahsen’in, annesinin başındaki konuşmalarından anladığımız, daha önce dile getirdiğim gibi yangın sonrası ona yardım eden Sadri Hoca’dan başkası değil. Bu hafta ekstra olarak odaya kilitlendiğini de öğrenmiş olduk. Geçen hafta MKC’ye döndüğünün sinyallerini veren Ahsen, bu hafta da Barca’ya benzer sinyaller gönderdi. Ben, Barca’yı biraz tanıdıysam, Ahsen’le Ela bağlantısını kurması çok zaman almaz.
- Hikâyeye kötü karakter dayanmıyor valla. Ekrem de hakkın rahmetine kavuştuğuna göre elde kaldı, Ahsen. –Ki Ekrem’den daha tehlikeli bir düşman olduğunu söylemiştim, geçen hafta- Onun da çok fazla gizli kalacağını düşünmüyorum. Keza bu hafta kızları da diline dolanmış oldu. Hadi bakalım, gazamız mübarek olsun.
- Ben, bu hafta dolu dolu, yine ve yeniden, İbrahim Çelikkol’u oyunculuğu seyrettim. Hastanede ağlayan, Asiye’ye bağıran Barca’yı ayrı içime taşıdım, nezarette gözyaşı döken Barca’yla karakolda ortalığı dağıtan Barca’yı ayrı. Oyunculuğunun her geçen gün dev büyüdüğünü görmek, bana gurur veriyor, Sevgili İbrahim Çelikkol. Sen çok özelsin.
- Aaa!!! Bak, az daha unutuyordum. Yüksel Bey Amirin nur topu gibi bir kızı daha oldu, iyi mi! Yasemin bir süre bununla cebelleşir.
Bu hafta reytinglerin oldukça düşük gelmesi, herkesi üzmüştür muhtemelen. Muhteşem İkili’nin akıbetine yönelik bir tahminim yok. Kısmet. Her şeyin hayırlısı diyelim.
Emeği geçen herkesin yüreğine sağlık. Sevgiyle kalın.