YAZAR : Şehriban Simay DEMİR

Bir ilişkideki en kötü şey iletişimsizliktir bence. Sürekli kendini anlatmaya çalışmak, bağırıp sesini duyuramamak, yanlış anlaşılmak ve sonunda gelen o katı konuşamama hâli… Halbuki konuşarak çoğu problem çözülebilir. Zaten böyle çözüme kavuşmuyorsa o ilişki, çoktan bitmiş demektir. Bunun her zaman aşk ilişkisi olmasına gerek yok, arkadaşlıkta da dostlukta da bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Zeynep’in ilişkileri de hep tek taraflı. Daha  dominant, dinlenen taraf olmaya alışkın biri o. Konuşuyor, söyleniyor ama karşısındakinin ne dediğini, neden dediğini  dinleyip anlamaya pek de yanaşmıyor ve empati yeteneği yüksek olsa da sevdiklerine karşı işe yaramıyor.

O, bu güne kadar hep alttan alınmaya, sonsuz desteğe ve bencilce sevilmeye alışmış bir insan. Tüm ilişkilerinde odakta olmaya ve tanıdığı herkesin yaşamının onun yaşamına bağlı olmasına o kadar alışmış ki çevresindeki insanların sorunları, söyledikleri onunla ilgili olsun yahut olmasın mutlaka durumdan kendine pay çıkarıyor. Sanki dünya onun etrafında dönüyormuş gibi onların hayatlarına hükmetme hakkını kendinde görüyor. Doğru düzgün, kendi üstüne alınmadan, kendini merkeze koymadan ne Emine’ye ne Barış’a ne de diğerlerine nasıl olduklarını soruyor. Sevme konusunda bencil ve sadece sevilmeyi bekliyor, bu yüzden de asla sağlıklı bir ilişki yaşayamıyor çünkü Zeynep hâlâ sevmeyi öğrenebilmiş değil. Sanki onun yaşadığı diğerlerinin yaşadıklarından çok daha ağır ve hiç kimse onu anlamıyormuş gibi davranıyor.

Zeynep annelerinin sonsuz sevgisine, Emine’nin koşulsuz desteğine ve yaşamına giren erkeklerin ilgi ve aşkına alışık. Fakat Barış, tüm bunların aksine yanında olsa da kendi benliğini ve yaşamını sadece ona bağlamayan bir adam. Barış’ın hayatının ondan ibaret olmaması, bütün gün ne yaptığını merak etmemesi onun hoşuna gitmedi ve ona yabancı geldi ve olayı derhal üstüne alınıp “Beni gözden çıkardı.” olarak algıladı. Hayatındakilerin sonsuz sevgi ve desteğini isterken aynı zamanda yargılanmak da istemiyor, biliyoruz. Ancak kendi sevmese de çevresindekileri yargılamaktan da asla çekinmiyor. Emine’ye, bunca yıldır güvendiği insana, değil de daha birkaç gündür tanıdığı birine danışıp fikrini alıp uygulaması yine haksız yere Emine’yi yargılamasından ve ben merkezciliğinden kaynaklanıyor. Emine’nin bu durumda neler hissedeceğini düşünmüyor yahut umursamıyor; onun kırılma, üzülme ihtimalini görmezlikten geliyor. Emine çocukluğundan beri Zeynep’in en yakın dostu, dert ortağı, sırdaşı ve onun da deyişiyle kardeşi. Buna rağmen bu büyük sorunu onunla paylaşmak yerine Nesrin’le konuşmayı tercih etti zira Emine sırf onu tanıyor diye yargılanacağını ve hayatına müdahale edeceğini düşündü. Halbuki onun Zeynep’e her konuda yardımcı olsa da yargıladığını yahut yönlendirdiğini hiç görmedik. Aslına bakacak olursanız Zeynep’in kolayına geliyor böyle davranmak, bu sayede hem kendini haklı gösteriyor hem de kimsenin ona müdahale etmemesini sağlıyor. Yapmadıkları hâlde “Baskı kuruyorsun, bana müdahale ediyorsun.” gibi cümlelerle kendisi yargılıyor onları. Fark etmişsinizdir Zeynep ne zaman köşeye sıkışsa bu cümlelere sığınıp üste çıkıyor. Barış bir kez bile ona baskı yapmadığı hâlde iş yerinde “Bana baskı kuruyorsun bu şekilde” dedi. Mehdi’nin avukatlığını üstlendiğinde ve Barış bunu öğrendiğindeyse hiç yapmadığı hâlde “Söylersem beni yargılardın” diye savunmuştu kendini ve şu an kolayına gelen de Nesrin’le konuşmak çünkü Nesrin ona duymak istediklerini söylüyor. Henüz farkında olmasa da Nesrin onu çok iyi tanıyor ve zaaflarına oynuyor. Kendini Zeynep’in olmak istediği kişi gibi gösteriyor. Yani Zeynep’in aksine çok net, kararlı, ne istediğini bilen, yaşamını eline alma konusunda çok cesur. Tüm bunlar Zeynep’i ona çekiyor ve kendisine iyi geldiğini düşünüyor. Nesrin de onu manipüle edip istediği noktaya getirebiliyor. Zaten o da Tarık da Ekrem sayesinde onlar hakkında birçok bilgiye sahipler  ve onların güvenini de sevgisini de kazanmaları kolaylaştı.  Bakalım bu kadar şeyin tesadüf olamayacağını anlayabilecekler mi?

Zeynep’in iş konusunda kendini iyi hissetmeye başlaması ve Barış’ın kendini geri çekmesi ilişkilerine de yansıdı. O, Zeynep’i tanıyor bu yüzden bu kadar üstüne titremesinin, ilgiye boğmanın onun üstünde olumlu etki yaratmayacağını, kendini toparlamasını sağlamayacağını anladığı anda kendini geri çekti. O mantıklı ve sorgulayıcı biri; yaşamının ipleri elinden kayıp gitmeye başlayınca neler olduğunu da idrak etmeye başladı. “Biz pasif kaldıkça bu olaylar bizi sarmalamaya devam edecek.” diyerek olayı çözdü. Kendileri bir şey yapmadan durdukça hiçbir şeyin normal olmayacağını da Zeynep’in peşinden bilinmezliğe sürüklenmeye devam edeceklerini de çok iyi biliyor ve bu onun asla olmasını istemediği bir şey. Bu yüzden kendi hayatına odaklanmaya karar verdi ve buna işiyle başlaması en doğal olanıydı fakat davaların bir anda Zeynep’ten alınması Zeynep’in yine yanlış anlamasına sebep oldu. Çünkü Barış’ın aksine Zeynep onun bunu neden yaptığını asla anlamaya çalışmadı. Barış açıklama yapmaya çalıştığındaysa sadece kendi anlamak istediklerini duydu ve Barış’ın ona danışmadan dosyaları devretmesi onu çıldırttı. Oysa Zeynep, Barış’ın sadece çalışanı olsaydı yine bu olaylar karşısında izin alacaktı ve davalar gecikmesin diye yine devredilecekti o dosyalar! Zeynep olsun ya da olmasın o şirket, işlerini yapmak zorunda ve bu Barış’ın sorumluluğunda olan bir şey. Ama Zeynep bunu bile kişisel algılıyor ve çok büyük tepkiler veriyor. İş ilişkileri ve özel yaşamları birbirine girince de Zeynep profesyonel düşünemedi. Barış ona kendi söylediklerini hatırlattığındaysa alınganlık gösterip üste çıkmaya çalıştı. Barış Zeynep’ten ayrı bir birey ama Zeynep etrafındakilere hükmetmeye o kadar alışmış ki Barış’a da aynısını yapmaya çalışıyor. Bu durum onda sonuç vermeyince de iletişimsizlikleri artıyor ve artık birbirleriyle konuşamaz hâle gelmelerine neden oluyor.

Barış karşısındakini ne kadar anlayıp destek olmaya gayret ediyorsa Zeynep, bir o kadar anlamamak için diretiyor. Bu da Barış’ı “Elimden gelenin fazlasını yaparak kendimi çürütmek istemiyorum artık.” deme noktasına getirdi. O zeki bir adam, yaptıklarının boşuna olduğunu hissettiği an, kendini kısır bir döngüye mahkûm ettiğinin de bilincine vardı ve geri adım attı.  Zeynep konusunda hassas olsa da onun da dediği gibi çalışmak zorunda olan bir şirketi, kendisine ait bir hayatı ve sorumlulukları var. Yine de Zeynep geldiği an, ona sarılmaya hazır olduğunu göstermekten de geri kalmadı.

Fark etmişsinizdir Barış’ın da Özlem gibi çevresindeki insanları çabucak çözümleyebilen kuvvetli sezgileri var. Tarık’ın gergin tavırlarını, kimsenin bu kadar kusursuz olamayacağını ve Tarık’ın kendini övmesindeki sahteliği hemen hissetti. Tüm toplantılarda bulunmak istemesinin de Tarık’ı göz hapsine almasının da sebebi bu. Barış, Zeynep’in aksine sevdiği kişilerle de empati yapabilen, hayatındaki insanları önemseyen biri. Bunca karmaşanın içinde bile Nuh’u gördü mesela. Nuh’a “Nasılsın?” diyen, gözlerindeki acıyı görebilen tek kişi yine oydu. “Sen benim sadece çalışanım değil arkadaşımsın, biz her zaman yanındayız.” diye desteğini de esirgemedi ondan. Nuh’un yaşadıklarını, acılarını Cemile görecek durumda değil. Bırakın onu duymayı, dinlemeyi onu görmüyor bile. Nuh, Cemile’yle evlendiği günden beri her an onun yanında olabilmek için çabaladı. Cemile de az buz şey yaşamadı ama Nuh’un artık kendini bu kadar değersiz hissetmesi kendisini de tüketti. Geçen hafta söylemiştik ya Nuh, Cemile’ye can suyu oldu diye fakat Cemile, Nuh’u kuruttu maalesef. Nuh’un sabrı, sevgisi, desteği sonsuz fakat yok sayılması, sürekli kendinden ödün vermesinin beklenmesi onun da canına tak etmiş durumda. “Kimse kimseyi böyle sevmesin.” diyecek kadar yorgun ve incinmiş vaziyette. Tamam, kabul ediyorum Cemile’nin yaşadıkları hiç kolay değil asla birkaç günde atlatılacak şeyler yaşamadı fakat bu acıları hayat arkadaşım dediğin, can yoldaşı seçtiğin birini böyle yok sayarak yaşamak, onu asla anlamamak Nuh’un canını çok yakıyor.

Aslında Cemile de kendine yeni bir hayat kurmak istedi. O, Zeynep kapıyı kırıp çıktığında kendi kaderini değiştirmek için zincirlerini kırmış ve her şeye rağmen Nuh’a “Evet!” demişti. Fakat kararlarımızla kaderimizi çizeriz ve Cemile’nin kendine yeni bir hayat çizecek hiç şansı olmadı maalesef. Şimdi kaybettiklerinden  geriye kalan tek insana tutunmayı seçti: Müjgan’a. Hayatı boyunca kendini kardeşine adayan o, şimdi Müjgan için kendini yok sayacak anlaşılan. Her şeye rağmen herkes seçimini yaptı ve kendine bir yol çizdi.  Barış’la Zeynep tüm yaşananlara rağmen birbirlerine dayanmaya çalışırken Cemile gitti, Nuh perişan oldu ve Gülbin intikam almaya kararlı. Bakalım neler olacak?

Haftaya görüşmek üzere.

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.