Yazar: Sinem ÖZCAN

Ne yalan söyleyeyim Siyah Beyaz Aşk’ta senarist değişikliği olacağını öğrendiğimde yüreğimi bir korku sarmıştı. Yeni senaristin ismi, Erkan Birgören olarak açıklandığında gerçekten rahat bir nefes almıştım. İlk bölümde öykü beni çarpmıştı ve nicedir özlediğim çok sağlam bir dramın gelmekte olduğunu fark etmiştim. Beklenmedik bir anda kalem değişikliği daha önce pek çok negatif örneğini yaşadığımız için hâliyle beni karamsarlığa itti. Ne var ki Erkan Birgören aşina olduğum ve kaleminin sağlamlığını iyi bildiğim bir isimdi. Geçtiğimiz iki bölüm, öyküde dengelerin değişmekte olduğunu sezdim, gidişat beni rahatlatmıştı ancak bence bu bölüm taşlar yerine oturdu ve öykü asıl kıvamını buldu.

Aslı’yla Ferhat’ı en sona bırakıp önce bölümün diğer düğümlerine bir bakalım istiyorum. Namık, Şahin’i durdurmak için kızıyla ilgili kozu ortaya sürdü. Açıkçası Ebru’nun Şahin’in kızı olduğunu tahmin etmiştim ama ben de Namık gibi o kozun işleyeceği hatasını yaptım. Şahin’in kızını bulmuş olması dahası onunla bağlantısının olması beklemediğim bir durumdu. Ben set sayısını burada yedim, dürüstçesi. İkinci şaşkınlığım da şu ana kadar saf hatta biraz sarsak çizilen Ebru’nun bu kadar iyi rol kesmesinde oldu. Hele hele en başta Aslı’yı olaya bile isteye karıştıranın o olmasını hiç beklemiyordum. Ebru’nun Aslı’ya samimi olarak dost olmaya çalıştığını ve onu bu yüzden Ferhat’tan uzak tutma çabasında olduğunu da dikkate alınca bu sekansta taşlar tamamen yerine oturdu.

Kafamı kurcalayan birkaç küçük detay hâlâ var. O da Şahin’in bildikleriyle ilişkili: İlki Gülsüm’ün oğlunun Cüneyt’ten olduğunu nasıl biliyor, ikincisi de Ferhat’ın Namık’ın oğlu olduğuna dair bilgiyi kimden aldı? Hadi ilkini Aslı boş bulunup Ebru’ya söyledi diyelim de ikincisi Aslı’nın da henüz bilmediği bir sır. Bu da bana hâlâ Şahin’in Emirhan konağında bir başka ajanı olduğunu düşündürüyor. Bu bölümdeki şüpheli telefon görüşmelerine dayanarak da Dilsiz ve Hülya arasında gidip geliyorum.

Dilsiz’in Ferhat’a çok ama çok sadık olduğundan hiç şüphem yok ancak Ferhat’a sadakati Namık’a da bağlı olması anlamına gelmiyor. Üstelik tamamen bir önsezi Namık’tan hiç hoşlanmadığını da düşünüyorum. Yine de Şahin’in adamı olmayı ona yakıştırmak istemiyorum. Bakalım bu boşluk da dolacak, nasıl olsa.

Gülsüm’ün kaçırılmasıyla sona eren Safiye – Gülsüm kavgası da neyse ki Safiye ölmeden çözüldü. Üstelik de o tarafta sular şimdilik durulmuş görünüyor. Safiye her ne kadar Gülsüm’e şantajı denediyse de elindeki bilgiyi şu an açığa çıkarmanın ona faydadan çok zararı olur. Ben onun şimdilik bir iki pahalı kıyafet ve bir iki güç gösterisiyle yetinip biraz geri duracağına inanıyorum.

Safiye, bana göre zaten Aslı ve Ferhat ilişkisi için bir tehlike değil. O, kelimenin tam anlamıyla bir çarıklı. Gözünün kestiğini yemek için de elinden geleni ardına koymaz ama Ferhat’a bulaşmayacak kadar akıllı. Aslı da bana kalırsa Safiye için rakip değil olsa olsa idol olur. O konağın içinde kendi kimliğini koruyup dik duran ve Namık Emirhan’a kafa tutmayı başaran tek kadın Aslı. İdil’i yanında tutmayı planlayacak kadar kurnaz Safiye’nin bunu gözden kaçırması da mümkün değil. Benim için de Aslı ve Ferhat’a dokunmayan Safiye bin yaşasın.

Geçen hafta Yeter’de bir değişim hissetmiştim; bu bölümde özellikle Gülsüm’le ilişkisine bakınca kanım biraz daha güçlendi. Handan ve İdil’e yine rakip olacak ama kendi çocuklarıyla ve geliniyle ilişkisini daha sakin götürmeye çalışacak gibi. Yeter’in yeni çizgisini de daha gerçekçi ve doğru buldum. Umarım Namık’ın başına açılacak belalarda da aktif rolü olur, ilerleyen bölümlerde.

Ferhat’ın içine Aslı sızdıkça değişimi de başladı. Sadece Aslı’ya değişmesinden söz etmiyorum. Gülsüm’e, Yiğit’e hatta Cem’e bile farklılaşan bir Ferhat izledik bu bölüm. Kardeşini kurtarırken çocukluğundan çıkagelen bir anıyı kullanması, sabah onu merak edip odasına girmesi (ahhhh, hele o elini uzatıp saçını okşayamadığı an yüreğime koca bir öküz oturdu); Yiğit’in doğum gününü unutmayıp Ferhat’ça kutlaması hele hele eve yollanan o gazozlar beni, benden aldı. Cem’le diyaloğunda da bir kavşak dönüldü, diye düşünüyorum. Dayısına söylediği “Düşmanın bile mertine hasret kaldık” cümlesi, Cem’le ilişkisinin yeni dinamiği olacak belli ki. İki taraf da karşısındakinin konumunu biliyor, iki tarafın da ortak paydası Aslı ve bu olayla iki taraf da karşısındakinin “mert” olduğunu teyit etti. Rekabet sürer ama buna saygı eklenir bundan böyle.

Ferhat, Aslı’yı tanıyana kadar suçlu – masum ayrımı yapmadan önündeki engelleri kaldıran bir adamdı. İlk kez Cem konusunda tavır değiştirdi. Derdi kendini temize çıkarmak da değil, öyle olsa Cem’i “Aslı’ya sakın söyleme!” diye tembihlemez. Onun derdi, Aslı için her şeyden önemli olan abisini kurtarmak. İşin hoş yanı, Ferhat da Cem de istedikleri kadar inkâr etsinler Aslı, Cem’i suçlayanın değil ama kurtaranın Ferhat olduğunun da pekâlâ farkında. Her iki taraf da sessizliğini koruyacak ama yavaş yavaş başlamakta olan ilişkinin temelinde bunlar yer alacak.

İlişkinin temellerinden söz edilmişken yine ufacık, yine belli belirsiz bir detay çekti ilgimi. Ferhat Aslı’yı Ebru konusunda uyarıp “Ona güvenme!” dediğinde (Bu arada, izninizle, Ferhat’ın sezgilerine bir şapka çıkarayım) Aslı “Sadece sana mı güvenilir?” diye karşı çıkmıştı. Umarım, umarım, umarım o cümle tesadüfen öyle kurulmuş olmasın. Zira bence uzunluğundan çok daha büyük bir anlam taşıyor: Sadece sana mı güvenilir, sorusu; sana güvenilir anlamını da içeriyor, çünkü. Bu da demektir ki Aslı farkında olmasa da kendine bunu henüz doğru dürüst itiraf etmiş olmasa da Ferhat’a güvenmekte…

Şimdi, “Peki, karşısındaki adama güvenen kadın, bölümün başındaki o beton gibi cümleleri kurup da o adamı yerle bir eder miydi?” dediğinizi duyar gibiyim. Cevabım: Evet! Evet, onu darmadağın edeceğini bilse de o cümleleri kurardı çünkü deli gibi korkmuştu, çünkü ona ya da kendisine bir zarar geleceğini düşünüp ödü patlamıştı, çünkü hepsinden de önemlisi kendisiyle savaşıyordu. Dağılan sadece Ferhat değil, Aslı’yı Aslı yapan ne varsa çatırdıyor. Güvenli dümdüz ve sakin hayatı ayağının altından çekilip alındı. Kapkara bir adam gelip yüreğinin ortasına çöreklendi. Dahası Aslı, ikidir bile isteye, onunla birlikte onun kavgasının içinde savaşırken buluyor kendisini. Yaşadıkları canını yaktı, doğal olarak o da bunları yaşatanın canını acıttı. Bir cesaret Yiğit’in karşısına geçip her şeyi itiraf etmeye kadar da götürdü olayı. Ne var ki onu durduran ne kendi hayatının ne de abisinin hayatının tehlikeye girmesiydi. Aklına korkmak gelmedi bile. Sadece yapamadı. Niye yapamadığını o an sorgulamadı, sorgulasa daha da derine batacaktı çünkü. Üstelik Yiğit’ten öğrendikleri (söylemeden geçmeyeyim Ferhat’a yazılan alt kimliğe ve bunun karaktere bağlanışına da vuruldum) Ferhat’a bakışını da değiştirdiğinden o sorgulamadan bütünüyle kaçtı.

Ferhat’a gelince o, Aslı’ya teslim olmuş durumda. Onları ihbar etmek için gittiğini bile bile engel olamayışı da ondan, onun söyledikleriyle un ufak oluşu da… Bana kalırsa savaşmayı çoktan bıraktı Ferhat. O şimdi sindirme aşamasında. Yine komutlar verse de yine kendince eski Ferhat’ı diri tutmaya çabalasa da koşulların değiştiğini ve duygularının ne olduğunu bal gibi biliyor.

Aslı için güven ne denli önemliyse Ferhat için de saygı aynı oranda güçlü bir dinamik. Aslı, Ferhat’ı bıçakladığı anda, yani ona kendi diliyle cevap verdiğinde o “saygı” başlamıştı. Bu bölüm kelimelere de döküldü. Aslı, yarasına pansuman yaparken “Neyse dikişlerin atmamış dediğinde”. “Diken iyi dikmiş” diyen Ferhat, kendi lisanınca o saygıyı vurguladı, bile.

Güven, Ferhat’ın tanıdığı bir duygu değil. Aslı’nın gidişine onun kişiliğine saygısından izin verdi, Dilsiz’e “Yapamayacağını kendi görsün” diye efelendi ama son ana kadar da Aslı’nın onları ihbar edeceğine dair kuşkuyu taşıdı yüreğinde. Şimdi Ferhat artık ikinci aşamaya geçecektir, bana kalırsa. Hayatında ilk kez o da “güven” duygusuyla tanışmaya başlıyor. Bugün ekmeğini paylaşan Ferhat’ın, yüreğini paylaşması da yakındır.

Son sahnede çok ama çok hoş bir detay vardı. Salona girdikleri anda “aile” ye şovu başlatanın Aslı oluşuna bayıldım. O eller birleşecekti, birleşmeliydi ama ilk uzanan elin Aslı oluşu bence çok önemliydi. Artık ailedeki yerini de Ferhat’ın yanındaki konumunu da kabullenmiş Aslı’yı gördük, böylece. Aslı’nın elini kavramasıyla yaşadığı şaşkınlık, Ferhat’a çok yakıştı ama ondan da önemlisi Aslı’nın elinin üstüne kapanan dört parmak gördük. Ferhat’ın baş parmağı henüz o ele kendini teslim etmedi.

Aslı’nın beyazlığına karşılık Ferhat’ın siyahlığının altı bu kez giysilerle çizilmişti ne var ki bütün zıtlıklarına karşın siyahla beyazın birbirini bütünlemesi masada Handan dâhil herkesin gözünü aldı. Kendi aralarında yaşanan şaşkınlık ve tereddüt karşı tarafa “uyum” ve birbirine çok yakışma olarak geçti. Ben özellikle bu yansımanın Handan’ın yüzündeki ifadesine bayıldım.

Yazı yine aldı başını gidiyor, daha Namık ve Şahin arasında olup bitenlere ve Namık’ın adiliğine dair söylenecek tonla söz var ama final sahnesinin büyüsünü Namık’la yok etmek istemiyorum. Namık, Namık oldukça onun adiliklerinden söz edecek nice fırsatlar çıkacaktır karşıma.

Geçen iki haftada beni en rahatsız eden, sahne geçişlerindeki kopukluk ve özellikle duygu yoğunluğu fazla sahnelerin parçalanıp durmasıydı. Bu hafta bunun yok denecek kadar azaldığını çok sevinerek gördüm. Bu da tadına doyum olmayan, ritmi ve aksiyonu çok yüksek; çok keyifli bir bölüm izlememi sağladı. Umarım bu çizgi devamlı olur.

Şimdi kafamı kurcalayan tek soru kaldı. Abisinin yaşadıklarını bütün detayıyla bilen Yiğit, ne oldu da o abiye düşman oldu? Bunu sadece “Herkes kendi seçimini yaşıyor.” diyerek geçiştiremez. Bu kadar koyu bir düşmanlığın altında, ben sadece Ferhat’tan kaynaklanmayan Yiğit’in de dâhil olduğu kişisel bir mesele seziyorum. Bölüm finalinde Yiğit’in evinin Şahin’in adamları tarafından taranması abi, kardeşi bir şekilde karşı karşıya bırakacaktır ve bunun altından da benim soruma bir cevap çıkacaktır diye umuyorum.

Tadına doyamadığım, tekrar tekrar zevkle izleyeceğim sahneler için; düşünen, uygulayan, yazan ve canlandıran herkesin emeklerine bütün yüreğimle teşekkür ediyorum. Hele hele muhteşem bir Aslı & Ferhat aşkı yaratan, çok uyumlu ve incelikli oyunculukları için Birce Akalay ve İbrahim Çelikkol’a ayrıca kocaman teşekkürler.

 

Benzer Yazılar

Sinem ÖZCAN için bir cevap yazınCevabı iptal et

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

3 Comments

  1. nbsami 05/12/2017

    Yigit sadece Ferhat 'la degil annesiyle de arasi yok!Gulsum ile Yigit acaba ayni babadan degil mi? Kizkardesine ait hic konusmadi sanki! Sahin in evdeki casusu Dilsiz in Sesim diye kaydettigi hizmetci kiz olabilir mi? yazinizi okurken seyrederken birden oyle geldi bana! Safiye cok sinir bozucu... Asli nin Ferhat la konusmalarindaki yuz ifadesi muh-te-sem...Yalniz Ferhat in kulhanbeyi tarzi konusmasi onun karakteri ile uyumlu ama cok da itici...Asli ile Ferhat in iliskisi gittikce guzellesecek ...

    1. nbsami 05/12/2017

      diziyi tam seyretmeyi tamamlamistim da yazinizi okudugumda Ebru ben sok!

    2. Sinem ÖZCAN 05/12/2017

      Merhaba, Yiğit abisini ve annesini dayısının yanında olmakla suçluyor anladığım ama bana onun altında henüz bilmediğimiz bir şeyler var gibi geliyor. Ben de Dilsiz'den ve o sizin sözünü ettiğiniz Hülya'dan şüpheleniyorum hâlâ. Şahin'in kızı Ebru çıktı ama ben hâlâ onun evde bir casusu olduğu inancındayım çünkü Ebru'nun bilemeyeceği şeyleri biliyor. Aslı'nın yüz ifadesi de Ferhat'ınki de muhteşem. Ben adlarını partner olarak görmeden önce de muhteşem bir uyumları olacağını biliyordum bu yüzden çok şaşırmadım ama yine de izlemesi harikulade. Ferhat, Ferhat işte :)))) Haklısınız şu an hâlâ itici. Ben de henüz onu tam anlamıyla sevmiş değilim. Ben Aslıcıyım ama Ferhat'a da her an ısınmaya hazır vaziyette bekliyorum.