YAZAR: Büşra GEZGİN

Hilal zamanında Maraşlı’ya “Vicdanın var ama…” dediğinde çok da üstünde durmamıştım ama bu bölümde gördüm ki insanî değerleri çok yükseklerde Maraşlı’nın.

İstihbaratta çalışmak için baz alınan kriterler arasında vicdan ve merhametin var olduğunu sanmıyorum doğrusu. Bunun getirisi neler olacak bilemiyorum ama biraz iki taraftan da bakalım. Celal’in istihbarat görevi için seçilmesi en uygun aday olmasındandı. İstihbarattakiler, teröristlerin uyuşturucu ticaretini ve bu işin ardındaki isimleri öğrenebilmek amacıyla bu işten vazgeçmeyecek, motivasyonu yüksek birini arıyorlardı. Bunun için de hem uyuşturucu ticaretiyle hem savcıya düzenlenen saldırı olayıyla ilişkili muhtemel şüpheli Türel Ailesi’ne karşı sadece dıştan değil, Zeliş’in yaralanmasıyla içten de motive olan Maraşlı biçilmiş kaftandı. Ancak bu yola çıkarken prensipleri aldığı görevden daha ağır bastı Maraşlı’nın ve bunu belirleyen Mahur’un vurulması da tüm işleri değiştirdi.

Maraşlı, Mahur’u ameliyathane önünde beklerken rüyasında gördüğü geyiği bu kez ışıklar içinde bilinçli hâldeyken gördü. Artık o kadar aşikâr ki yaşadığı korku, bilinçaltının saklanacak bir durumu kalmadı. Korkularını alenen yaşadığı gibi Mahur için akıttığı gözyaşlarını da kimseden saklamıyor artık. Zaten Mahur’la en büyük imtihanı yaşamışken neyden veya kimden korkabilir ki Celal? En büyük korkusu, kendine itiraftı ama artık onu da yaşayarak gördü. İlk ayrılığı, Mahur bu aşk oyunundan daha fazla zarar görmesin diyeydi; onun ruhuna daha fazla yara açmak istememişti. Ama şimdi gördü ki Mahur ondan uzak kalamadığı gibi o da Mahur’dan uzak kalamıyor. Mahur’un yaralanmasına sebep olduğunu görünce tekrar ayrılmak istedi ama dili başka yüreği başka konuştu her seferinde olduğu gibi… Ne kadar gidiyorum dese de kalbini dinlediği ilk anda, geleceğinin sözünü verdi. İki eli kanda da olsa  ölüme giderken geri dönmek için bir sebep ararcasına “Geleceğim!” dedi. Belki de onu o çatışmaların, kurşunların içinden kurtaran şey Mahur’a verdiği sözdü ve Maraşlı sözünü tuttu.

Biz şimdiye kadar şiirleri hep Maraşlı’dan dinledik ama bu hafta Maraşlı’nın verdiği defterden onun el yazısıyla yazılmış şiiri okuyan Mahur oldu. Celal ona “Seni saklayacağım” şiirini yazmış elleriyle. Bu ayrılığın ne kadar kısa olacağını, ayrılsalar da onu her daim yanında taşıyacağını söylüyor şiir yoluyla ve bunu Mahur okudukça mutlu oluyor. Hani çocuklar birini beklerken ne zaman geleceğini sorduklarında “Bir uyuyup bir uyanacaksın, gelecek” deriz ya, aynı onun gibi, Maraşlı da gelişini;

Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor

Gelen günler geçenlere,

Dalacaksın.

mısralarıyla söylüyor Mahur’a. Yalnız yaşadıkları basit bir ayrılık veya basit bir aşk değil, bunun için şiirin devamında yazdığı gibi “Bir sevgiyi anlamak  bir yaşam harcamaktır, harcayacaksın.” Mahur da ömrünü adayacak bu sevdaya. O zaten bu aşkı her hâliyle kabul etti, yine bu aşk uğruna seve seve harcayacaktır hayatını. Özdemir Asaf’ın şiirlerini hep severim ama bu şiir o kadar Mahur ve Celal oldu ki tekrar tekrar okurken gözümde canlanıyor her mısrada. Celal ve Mahur bir bütün artık. Birinin benliği, ötekinin bedeninde saklı. Şimdi asıl bundan sonra nasıl bir boyut kazanacak aşkları ben onun merakı içindeyim.

Ozan’ın ölümü öyle saklanacak, üstü kapatılacak bir mesele değil. Koskoca şirketin CEO’su, o. Necati ve Savaş olmasa da açığa çıkardı zaten kayıp olduğu, Necati ihbar ederek süreci hızlandırdı sadece. Belki daha uygun bir zamanı bekleyecekti ama İlhan’ın gitme planlarını duyunca onu Türkiye’de tutmak için polisle irtibata geçti. Açık açık “İlhan Türel öldürdü!” dedi mi bilmiyoruz ama olası bir kayıp ya da ölümde kapısı ilk çalınan isim İlhan’dı. O yüzden şimdilik hapis durumu için beklemek istiyorum ancak net olan bir şey var ki İlhan öyle kolayca kaçamayacak. Videoyu kameraya Savaş çekmişti, dolayısıyla İlhan yine Savaş’ın eline düştü. Şimdi istediğini yaptırmakta eli rahatlayacak Savaş’ın. Yani İlhan ne kadar katlanabilir daha fazla suç işlemeye ve Savaş’a bilmiyorum ama sonu pek de parlak görünmüyor. Dilşad’la suç ortağı olduğu için ve Dilşad da oğlundan ayrılmak istemedigi için onu da bırakamıyor İlhan’ın işi gerçekten çok zor.

Savaş, Sami’yi parasal çıkarları için korumaya çalışırken şunu fark ettim; Savaş ve Necati aynı amaç doğrultusunda hareket etseler de Necati’nin Türellere olan kinine yetişemez Savaş. Bu yüzden uyuşturucudan yüklü miktarda para kazanma cazibesi öncelik sırasını değiştirebiliyor Savaş’ın. Necati kimseye güvenmiyor, o kadar yalnız kalmış ki o evde yanında birinin olması fikri çok yabancı geliyor. Zaten bu yüzden de yakın olduklarını gördüğümüz Savaş’la bile hemen tartışabiliyor. Savaş’la ne zamandan beri görüşüyorlar veya gerçekten çok mu yakınlar bilmiyoruz, bu yüzden Necati henüz onu yeterince tanımıyor da olabilir. İleride bu yanlış anlaşılmalar büyük kırgınlıklara yol açıp da iki kardeşi birbirine düşürür mü bilmem, ha bir de henüz çözülmemiş büyük bir Ömer davası da var. O yüzden iki kardeşin arası hemen böyle küçük meselelerle bozulmasındansa mümkünse aralarındaki sırlar en şiddetli hâliyle ortaya çıksın istiyorum  çünkü onları izlemek de patlamaya hazır bir volkan gibi, gerilim dolu bir ikili. Üstelik Acar ve Sami ortadan kalktığı için Savaş ve Necati’nin hiç tanımadığı ve bu uyuşturucu ticaretiyle yurtdışından ilgilenen bir terör örgütü elemanı geliyor. İkisinin yeni olaylar karşısında nasıl bir tutum sergileyeceğini merak ediyorum.

Nevzat ve Maraşlı ikilisini izlemek de ayrı bir keyif veriyor bana. İkisinin dostluğu ve kardeşliği bambaşka. Ancak Nevzat için de Maraşlı gibi istihbarat görevi, prensiplerinden önce gelmiyor. O da bu intikamı alması için Maraşlı’ya yardım ederken verilen emirlere karşı çıktı. İkisinin sebepleri ayrı tabii, biri sevda biri vefa! Onca uyarı, yani hem Savaş’ın evini taratması hem de istihbaratın konuşmaları Maraşlı’yı ikna edip yolundan çeviremedi. Elbette Nevzat’ı da. Onca gömülü ağır silahlar da istihbaratın olamaz ama Nevzat şaşırmadı. İkisinin dostluğu oldukça eskiye dayanıyor belli, bu görevi aldıktan sonra tanışmış olsalar ya da daha önce silah arkadaşlığı yapmış olsalar bile onları birbirlerine bağlayan bir şey var. Doğrusu bunu merak etsem bile çok önemsemiyorum sadece şükran duyuyorum bu birlikteliğe sebep olan şey için. İkisi çok güzel bir ekip oldular. Bundan sonra intikam yolunda bunca insan öldürdükten sonra hala istihbarat ile çalışırlar mı bilmiyorum. Öyle uzun süre titizlikle çalıştıkları bir adamı hemen kaybetmek istemezler diye düşünüyorum ama bakalım… Bize en güzel cevabı zaman gösterecek.

Bu bölüm aksiyonu bol, heyecanı yüksek bir bölüm oldu. Yazan, çeken, oynayan, yayınlayan emeği geçen herkese teşekkürü borç bilirim.

Bir dahaki bölümde görüşmek üzere…

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.