YENİ DÜNYA DÜZENİ
YAZAR: Şeyma BULUT
Çarpışma’da hafta içi verilen etkileyici tanıtımlara rağmen beklentimi en aza indirgeyerek oturdum bölümün başına. Tanıtımlar her ne kadar ilgi çekici olsa da yine kötü komedi filmleri gibi en iyi sahnelerin tanıtıma konup, eskisi gibi bir bölüm izleyeceğime adım kadar emindim ancak fazlasıyla yanılmışım. Bildiğiniz gibi senaryonun artık düzelemeyeceğini iddia ediyordum fakat bu hafta izlediğim bölümde senaristimiz beni fazlasıyla şaşırttı. Çarpışma’nın bu haftaki bölümüne ad verecek olsam “ Yeni Dünya Düzeni” derdim. Neredeyse son altı yedi bölümdür yan karakterler ekseninde, oldukça dağınık bir kurgu çerçevesinde ilerliyordu. Ben de bunun değişmesi gerektiğinin iddiacısıydım. Bu hafta, senaristimiz öykünün ilerleyişini tamamen tersine çevirdi. Aslında bu oldukça riskli bir hamle. Bölüm, geçtiğimiz bölümlere nispeten iyi olsa da tam tersi bir etki de yaratabilirdi. Ancak uzun zaman sonra ben bunu niye izliyorum, hissini bir an bile yaşamadığım bir bölüm seyretmek beni oldukça tatmin etti. Eksiklikleri yok mu? Tabii ki var. Fakat yine de senaryo ekibini tebrik ediyorum bu manevralarından dolayı. Dizimizin bundan sonra da aynı bu eksende ilerlemesi kaybettiği ilgiyi yeniden kazanmasını sağlayacaktır.
Çarpışma’da ilk bölümden bu yana beklediğimiz yüzleşme yaşandı. Kadir ve Asiye tam otuz beş yıl sonra bir araya geldiler. Bu yüzleşme tahmin ettiğim gibi kavuşma havasından çok hesaplaşma gibiydi. Daha doğrusu Asiye için kavuşma olsa da Kadir için tamamen bir hesaplaşmaydı. Kadir, annesini bulmak isterken aslında ona yeniden kavuşmayı değil, ona yaşatılan yalnız ve acı dolu yılların hesabını sormak istiyordu. Annesizliğini anlattı Asiye’ye, yaşadığı acıları. Yetimhanede yaşadığı korkunç on sekiz yılı. Asiye her ne kadar buna mecbur olsa da Kadir’in bunu anlayacak psikolojisi ne yazık ki yok. Yüzleşme yaşansa da tam anlamıyla bir hesaplaşma da olmadı. Annesini yıllar sonra karşısında gören Kadir “Neden ?” dedi, “Neden gittin?”. Annesizliğin ne olduğunu anlattı ona. Nasıl kırıldığını, üzüldüğünü anlattı. Kadir’in bu kadar açık olmasına rağmen Asiye, yaşadığı karmakarışık duygular içinde oğluna anlatamadı korkularını ve maalesef Zeynep’e anlattığı korku dolu geçmişini Kadir’e söyleyemedi. Ben söylemesini beklerdim açıkçası. Evet, bir an şok geçirmiş olabilirler ama Kadir’i çok sevdiğini söylerken aynı zamanda onu korumak istediğini, babasının korkunç yaşantısından uzak tutmak istediğini Zeynep’e anlattığı gibi bir oğlunu kurban veren bir anne olarak diğer oğlunu da kaybetmek istemediğini, hatta ona sesini hatıra bırakarak aslında onu çok severek ayrılmak zorunda kaldığını anlatmasını isterdim. Bu sahneden beklentim yüksekti ancak çok kısa ve sadece Kadir’in kızgınlık ve kırgınlıklarını yansıtmasıyla son buldu. Oyuncuların zaten çok başarıyla hayat verdiği sahne, biraz daha yayılarak bize sunulsaydı dört dörtlük, duygusuyla derin izler bırakan bir sahne olabilirdi.
Kadir annesiyle yaşadığı yüzleşmenin ardından kırgın olsa da yine Zeynep’e sırtını dönemedi. Zeynep’in onun yanına gelmesini kabul eden Kadir, belki de yaşadığı duygusal travma sayesinde ilk kez açtı kalbini. Yıllar önce Zeynep’in gidişinin ondaki etkilerini, annesinin bile Zeynep kadar önemli olmadığını. Geçtiğimiz haftaki yazımda Zeynep’in Kadir için olan önemini uzun uzun anlatmıştım.( Yusuf, Kuyuda) Zeynep ve Kadir arasındaki yüzleşmeyi neredeyse ilk bölümden bu yana bekliyordum ben. Aşklarının gücüne inancım vardı ancak hep bir şeyler eksikti bu ikili arasında. Sürekli bir şeylerin üzerini örterek gidiyorlardı sanki. Bunca zaman birliktelerdi ama bir kere bile oturup da geçmişlerinden konuşmadılar. Annesini yıllar sonra gören Kadir ona sorularını sordu ancak bunu Zeynep’e sormamıştı. Aslında Kadir ve Zeynep arasındakiler oldukça geç kalınan bir konuşma bana göre. Biz bu yüzleşmeyi haftalar önce izlemeliydik. Aralarındakiler on iki hafta sonra ilişkiye dönüştü. Bu çiftin öyküsü gerçekten etkiliyor beni ama onları maalesef oldukça geç izledik.
Kadir ve Zeynep arasındaki ikinci hesaplaşma sahnesi özellikle çok hoşuma gitti. Yazıldığı zaman nasıl da güzel bir şey çıktı ortaya. Zeynep’in aşkını haykırdığı anlarda Elçin Sangu’nun performansı çok iyiydi. Özellikle önce kızgınlıkla başlayarak sonda adım adım kâh yumuşayarak kâh isyan ederek geçişleri çok iyiydi. Kıvanç’la olan sahnelerinde genelde bir durağanlık olmasına rağmen bu haftaki tüm sahnelerinde çok iyi bir performans sergiledi iki oyuncu da. Kadir ve Zeynep’in deniz kenarında atış yaptığı sahneye ise tek kelimeyle bayıldım. Enerjisi çok yüksek, romantik ve renkleriyle insanı içine çeken bir sahneydi. Hem çiftin kaçırdığı yılları yeniden yaşamaları hem de artık sırların olmadığı bir ilişkiye girmeleri çok güzel yansıtıldı. Sonrasında da yolculuklarının devam etmesi, eskiden yaptıkları şeyleri yapmaları bilinçli bir dejavu gibiydi. Bu sahneler bölümlere dağıtılarak verilseydi dizide bu şekilde bir manevraya da gerek kalmayacaktı ama geç olsun güç olmasın diyelim.
Çiftin bardaki özellikle karaoke sahnesi çok iyiydi ancak merak ediyorum neden fon müziği ? Elçin Sangu opera bölümü mezunu bir oyuncu. Bundan önceki projelerinde de özellikle Kurt Seyit ve Şura dizisinde bu konudaki başarısını kanıtlayan bir oyuncu. O karaoke sahnelerinde Zeynep kendi sesiyle şarkısını söyleseydi, Kadir de onu aynı bu şekilde hayranlıkla dinleseydi çok daha iyi olurdu bence. Özellikle bu tip yetenekleri olan oyuncuların eğer kurgu müsaitse bu yeteneklerinin öne çıkartılması taraftarıyım ben. Umarım bir sonraki benzer bir durumda ekip bunu göz önünde bulundurur.
Kadir ve Zeynep aralarındaki duvarları kaldırıp daha mutlu bir hayata adım atarlarken maalesef Kerem ve Cemre aralarına bir set daha çektiler. Cemre ve Kerem’i bu hale getirmek cidden bayağı başarılı oldu, tebrik ediyorum. Birbirlerine bu kadar bağlı bir çift nasıl oldu da bu hale geldi anlayamıyorum. Önce Kerem saçmaladı. Cemre’nin hataları olsa da ona çok rahat sırtını döndü. Sonrasında Cemre Zeynep’le konuşurken ” Benim Kerem’den, sizden, başka kimsem yok” derken ona elini uzatan Kerem’i elinin tersiyle itti. Ben olsam sorardım ” Güzelim, ne yapmaya çalışıyorsun?” diye. Hani başka kimsen yoktu? Yalnız kalmaktan haz duyuyorsan orası ayrı ancak Cemre aşırı saçma davrandı bu hafta. Bir hafta biri, bir hafta diğeri saçmalıyor . Bu hafta Kerem olanca çabasına rağmen istediği noktaya bir türlü getiremedi Cemre’yi. Cemre’nin tavırları arasındaki bu tutarsızlık da biraz saçma geldi açıkçası. Yani bir onsuz yapamam, modunda; bir güçlü yalnız kadın pozlarında. Kim olduğuna bir an önce karar vermeli bence. İki durum içinde de en çok zararı Kerem’e veriyor çünkü. Zaten Kerem onunla olduğu için felakete sürüklenirken – Demir ve Yakup’un Kerem’i katil gibi göstermek için yaptıkları plandan bahsediyorum-,kendi hayatında çok büyük bir deprem yaşamak – Selim’in annesinin katili olduğunu öğrenmek üzere olması – üzereyken ben yerinde olsam hayatımdaki insanlara daha fazla sarılırdım.
Zeynep, Kadir, Cemre ve Kerem dörtlüsü bunları yaşarken Veli de hayatının en acı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldı. Veli’nin tıpkı bipolar hastası gibi davrandığından bahsetmiştim daha önce. Bu hafta hem Asiye ile hem de Zeynep ile olan sahneleriyle anlıyoruz ki bu durum artık tamamen kontrolden çıkmış vaziyette. Hani derler ya “Deli, üst mahallede bir yalan söylemiş, aşağı mahalleye inmiş attığı yalana kendisi de inanmış.” Veli’nin durumu aynı bu. Söylediği yalanlara, kendisini inandırdığı yalanlara öyle saplanmış ki gerçekle bağı kopmuş. Veli, Kadir’in hayatında sahip olduğu her şeye o kadar takıntılı ki Kadir’in annesini kendi annesi, sevdiği kadını da hayatının aşkı sanıyor. Onun asla sevgi gibi bir duyguyu barındırabilecek bir karakteri yok. Zeynep açısından bakacak olursak bir yanda sevdiği kadının saçlarını öperken bile naif bir buse konduran Kadir, diğer tarafta sevdiğini iddia ettiği kadını gözünü kırpmadan incitmekten sakınmayan Veli var. Veli zaten Zeynep’i sevmiyor, Zeynep, Kadir’i sevdiği için o sevgiyi istiyor. Bunu almaya çalışırken de nasıl kırıp döktüğünü önemsemiyor bile. Sevgi böyle bir duygu değildir ki. Sevgi çok özel bir duygudur ve sevdiğim dediğin insana zarar vermeyi bırak, aklından bile geçirmezsin. Açıkçası bu hafta Veli’nin düştüğü durum beni fazlasıyla tatmin etti. Artık onun zaferlerinden çok sıkılmıştım. Özellikle Kadir ve Zeynep sarılırken onları gördüğünde yaşadığı durumdan fiziksel olarak haz duydum dersem yalan olmaz.
Diğer yandan Cansız kendisini gösterdi. Uzun zamandır merak konusu olan Cansız’ın ortaya çıkmasıyla artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Cansız gibi bir adamın Kadir’le ilgili gerçeği bilmemesi biraz saçma gelse de karakter o kadar iyi sunuldu ki gözüme fazla batmadı. Kadir’le karşılaştığı ilk sahnede karşılıklı olarak akıl oyunları oynayan baba – oğul arasındaki çetin savaşın da ilk sinyalini almış olduk.
Cansız, şu an için Kadir’in oğlu olduğunu bilmiyor. Bunu öğrendiğinde Veli’nin tek sorunu Kadir’in sahip oldukları olmayacaktır. Bu kadar acımasız bir adamın ailesine olan düşkünlüğü biraz psikopat seviyesinde olsa da ölüm Veli Cevher için kurtuluş olacağa benziyor ve Asiye’nin konuşmaları bende bu duyguyu uyandırdı. Asiye’nin imaları dengelerin her an değişebileceği yeni bir dünya düzeninin geldiğini gösteriyor. Cansız’ın kısacık sahnesi bu kadar değişimi beraberinde getirirken bu karaktere kimin hayat vereceği üzerinde de fazlaca kafa yormuştum. Şunu söyleyebilirim ki Çarpışma dizisinin cast direktörlerini tebrik ediyorum. Tam on ikiden vurmuşlar. Ali Sürmeli biçilmiş kaftan olmuş Cansız için. Ali Sürmeli’yi Deli Yürek dizisinde hayat verdiği Turgay Atacan rolünden beri takip eden biri olarak, kötü adam olmak için doğmuş bir aktör diyebilirim. Çarpışma’ya da can suyu olacağından zerrece şüphem yok.
Yazının başında da dediğim gibi geçmişe oranla daha iyi bir bölüm izledik bu hafta. Karakter dağılımları biraz orantısız olsa da geç kalınmış bir bölüm olduğu için fazla söylenmeyeceğim. Çarpışma senaryosu her zaman biraz sorunlu olsa da bir konuya da değinmek istiyorum. Rejisiyle Çarpışma yayındaki birçok diziden üstün bir konumda. Bir kere geçmiş ve gelecek sahneleri arasında geçişleri o kadar güzel yediriyorlar ki izlerken hiçbir kopma yaşamıyorum. Renk kullanımı, sahnelerin kurguya yedirilmesi ve geçişler o kadar başarılı ki en kötü bölümü izlerken bile bölüm akıp gidiyordu. Uluç Bayraktar ve ekibini tebrik etmek istiyorum. Gerçekten çok iyi bir iş çıkartıyorlar. Bu hafta eski çarşıları andıran yerlerdeki çekimler de çok iyiydi, fazlasıyla keyif aldım izlerken. Renklerin fazla canlı olmaması sayesinde de sahnelere daha iyi odaklanabildik. Gerçekten kurgusuyla , ilerleyişi ve anlatılanlarla bu sezonun başarılı bölümlerinden birini izledik bu hafta. Umarım bu çizgisinden çıkmadan devam eder.
Rahatsız eden tek konuysa haftalardır söylediğim şey… Demir karakterinin bu küçük oyunlar yüzünden saçma bir hâl alması. Demir, Veli ile çok daha sağlam bir şekilde ilerleyebilecekken klişelere kurban ediliyor. Dizideki bana göre en başarılı yan karakter olma özelliğine sahip Demir. Hem Selim’le ilişkisi hem Veli’yle ilişkisi bakımından kurguda bir değeri var. Kadir’in bile Cansız için çaldığı bir kapı olabilecek kadar önemli bir karakterin tam bu noktada kalması gerekir. Demir’in artık aşk üçgenine çekilmeden Veli Cevher’le aynı cephede görebilsek onu çok daha seveceğimizden eminim. Demir’in yükselmek için artık Cemre’ye bir ihtiyacı kalmadı. Veli ve Demir ikilisi, Selim’le Demir’in bir arada olmasından çok daha iyi bana göre. İki takıntılı kişiliğin birlikte yansıtılması diziye ayrı bir tat verecektir.
Bunlar dışında ise beni rahatsız eden bir durum yoktu. Bölüm dozunda ve iyi işlenmiş; kurgusu toparlanmaya gitmiş. Emeklere sağlık diyorum.
Yazıma tüm kadınların Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutlayarak ve Ümit Yaşar Oğuzcan’ın bu kalbe dokunan dizeleriyle son veriyorum. Haftaya görüşmek üzere.
Ben eskimeyen tek güzelliği sende gördüm
Sende buldum erişilmez hazları
Yanında sıyrıldım korkulardan, yalanlardan
Duyguların en ölmezini sende duydum
Susuzluğum dudaklarında dindi
Yalnızlığım ellerinde
Çoğu gün unuttum açlığımı
Sende doydum…