Yazar: MORZERRECİKLER

Mert’e hem bir nefes kadar yakın hem de bir yıldız kadar uzak Azra ile açtık yeni bölümü. Elini uzatsa kardeşinin ellerinden tutabilecekken iyi niyeti yine Azra’nın kaybeden taraf olmasına neden oldu. Geçtiğimiz bölümlerde Mert ile alakalı ipuçlarını takip edememesi Azra’nın bir umutla gittiği kapıdan, bir kez daha elleri boş olarak dönmesine sebep olurken Sumru yeniden kazanan taraf olmayı başardı.  Cansu’nun Mert’i bulması üzerine türlü yalanlarla bu kez de Fatma’dan Mert’i kopararak eve götüren Sumru, hiç beklemediği bir hamleyle karşılaştı. Fatma, arabanın önüne atlayarak Mert’ten ayrılmamanın bir yolunu bulmuştu. Hem kızından hem de Fatma’dan böyle bir çıkış beklemeyen Sumru’nun eli bir nebze olsa zayıflasa da küçük Mert henüz ablasına kavuşamadı.

Sumru’nun kendini temize çıkarıp davayı düşürmek için hazırladığı plan iyiydi ama hesaba katamadığı “Fatma” faktörü yeniden oradaydı.  Bu noktada çok rahatsız olduğum bir konuya değinmek istiyorum. Mert, rahatsızlığından dolayı alıştığı ortam sürekli değiştirilmemesi gereken bir çocukken oradan oraya savrulup duruyor. Bana kalırsa burada büyük bir eksik var. Tamam çocuk kaçırıldı ve konunun ilerlemesi açısından bir süre bulunmaması gerekiyor ama bunu sürekli oradan oraya savurarak mı yapmak gerekiyor? Tartışılır. Mert konusunun da Cenk’in Azra’ya karşı pişman oluşuyla biteceğini düşünüyorum. Hislerim bana “Cenk, Azra’ya kendisini Mert’i bularak affettirecek!” diyor. Hatta Cenk ipuçlarını toplayarak teorimi kanıtlayacak ilk adımları attı, diyebilirim. Her ne kadar Cansu’nun evine Azra – Cansu ilişkisini öğrenmek amacıyla gitmiş olsa da Cenk’in o evden elleri boş olarak dönmediği aşikâr. Üzülerek belirtiyorum ki Mert’i bulmaya en çok yaklaşan Cenk olurken üstelik kafasını çevirdiği anda o büyük buluşma gerçekleşebilecekken yine sonuç elde edilememesi bende senaryonun bir kez daha tekrara düştüğü izlenimini yarattı.

Mert konusunu bir kenara bıraktığımızda geçtiğimiz haftalara oranla “yavan” bir bölüm izlediğimizi söylesem yanılmış olmam, herhalde. Bu konuda bir diğer eleştirim de Azra karakterine olacak. Azra’nın bir gecede hayatının bitişini izledik, o ağladı biz de onunla beraber ağladık ama bu kadar pasif kalacağını öngörebildik mi? Bilmiyorum ama ben tahmin etmemiştim. Şu anki sessiz tavrının aksine güçlü duran, hakkını savunan, kendini kimseye ezdirmeyen bir Azra izlemeyi tercih ederdim. Duyduğu sözler, gördüğü tavırlar karşısında sergilediği tutuma “bu kızın ki de ne sabırmış yahu!” demekten kendimi alamıyorum ve bu da bana karaktere olan inancımı sorgulatıyor maalesef. İçimi döktüğüme göre eleştirel tavrımı bir kenara bırakarak rotamı bölümdeki detaylara çeviriyorum.

Cenk Çelen, sen her geçen gün babaannenin istediği gibi bir torun olmaya biraz daha yaklaşıyorsun. Başta girmek istemediğin o mutfakta, belki babaannen belki de Azra sayesinde öyle güzel piştin ki emanet gibi durduğun ortamda “Ben de buradayım ve buranın bir parçasıyım!” diye haykırmaya başladın. Ailenle arandaki sorunları düzeltmen, diyaloglarına özen göstermen, herkesten esirgediğin sevgini onlara hissettirmeye başlaman, Feride Hanım’ın planlarının sonuca doğru gittiğinin bir göstergesidir gerçekte. Cenk, her ne kadar Azra’ya karşı kendi deyimiyle “Ondan vazgeçemeyecek kadar öfkeli” olsa da zaman zaman öfkesini frenleyebiliyor. Şefin, “Azra sen en son ne zaman pasta yaptın?” sorusuna Azra’nın verdiği cevapla onun canının yandığını hisseden Cenk, aynı duyguyu paylaştığını bilsin, kendisini yalnız hissetmesin diye “Ben de küçükken yapmıştım.” diyerek babasını kasetti ve bir nebze olsun Azra’ya yanında olduğunu hissettirdi.

İkilinin arasında haftalar sonra ilk kez sıcacık bir gülümseme görmüşken Cenk’in, babaannesine kendini kanıtlama çabası işleri daha da çıkmaza soktu. Bu hamlesinde Cenk’e çok kızdığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Cenk, bir gecede hem babaannesine hazırlanan sürprizi hem de Azra’yı mahvetti. Bu yaptığı hareketle Sumru ve onun oyununa dahil olan Cansu’dan bir farkı kalmadı benim nazarımda. Azra’nın başından geçen olaylara birebir şahit olan, ona destek veren, en başından beri çektiği tüm sıkıntıları bilen Cenk değilmiş gibi Azra’yı bu kadar kolay suçlayabilmesine anlam veremiyorum. Gözüyle değil de gönlü ile baktığı zaman yanıldığını fark edecek hiç şüphesiz. Umarım bu fark ediş, geri dönülmez hatalara yol açmadan gerçekleşir ve iki taraf da birbirini daha fazla kırıp dökmeden bir orta yol bulunur. Açıkça belirteyim ben, pişman olduktan sonra sürünen bir Cenk görmeyi çok isterim. Azra’ya söylediği sözlerin altında ezilsin, kendini hemen affettiremesin biraz olsun kıymet bilsin. Bilsin ki aynı hataya tekrar düşmesin.

Öte yandan kötülükte sınır tanımayan Sumru’ya gelirsek: Sumru; tüm oklarını Azra’ya çevirmiş, açık bulsam da saldırsam diye pusuda bekliyor âdeta. Üstelik bu kez yalnız da değil. Her koşulda ona destek çıkan, annesinin tüm kirli sırlarını bildiği halde hâlâ onunla iş birliği içinde olan bir Cansu var yanında. Haksız çıkmaları gerekirken Azra’nın pasif kalmasını fırsat bilip bir anda zeytin yağı misali üste çıkmayı başardılar. İşte tam bu noktada ağlamak yerine ne olursa olsun hakkını savunan bir Azra izlemeyi çok isterdim. Sıkıntıları yetmiyormuş gibi bir de çevresindekilerle psikolojik savaş içinde olup bu kadar sessiz kalmayı başaran Azra, bana pek gerçekçi gelmiyor ve duygusu artık geçmiyor.

Madalyonun diğer yüzü Feride Çelen’e baktığımızda tam bir “Osmanlı kadını” görüyorum. Hastalığına, ailesindeki sıkıntılara rağmen dimdik ayakta, savaşmaktan vazgeçmeyen, inancını hiçbir zaman kaybetmeyen bir karakter izlemek bana keyif veriyor. Ailesinin sandığının aksine evdeki her bireyle yakından ilgilenen, küçük detaylarla onları mutlu etmeyi hedefleyen, gücünün yettiği yere kadar o hedefe varmak için sağlam adımlarla gitmeye devam eden bir karakter Feride Hanım. Yıkılmaz, pes etmez. Sanılanın aksine Azra’dan vazgeçmeyişi ve kendi ailesine karşı onu savunuşu yüzümü güldüren detaylar olmayı başardı.

Bu haftaki yazımda ne yazık çokça olumsuz eleştirmekten kendimi alamadım ama biraz daha özenle hepsinin düzeltilebileceğinden, yine aynı hevesle izleyeceğimiz bölümler ortaya çıkacağından şüphem yok. Günlük dizi havası üzerinden atıldı mı tamamdır bu iş. Bu haftaki bölümü de kalemim döndüğünce yorumlamaya çalıştım. Yanlış bir itham da bulunduysam affola! Haftaya görüşmek üzere.

Sevgiler ve keyifli okumalar.

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.