Her Baba Kızının Kahramanıdır
Yazar: MORZERRECİKLER
Geçtiğimiz haftayı kızının hayatını kurtarmak için kendini siper eden Demir’le noktalamıştık. Tam bu noktada Demir’in artık Öykü’ye karşı kalkanlarının tamamen indiğini hissetmiştim çünkü insan ancak önemsediği, sevdiği ve kaybetmekten korktuğu biri için kendi canını siper edebilirdi. Demir, ne kadar her fırsatta eli kapıda bir karakter olarak yoluna devam etse de kendisi de artık Öykü’yü geride bırakıp gidemeyeceğinin farkında. Umursamaz, kendinden başkasını düşünmez bir adamken kazadan sonra hemşirelere kendi durumundan önce “O iyi mi?” diye Öykü’yü sorması, tavırlarına rağmen Demir’in artık eski Demir olmadığını kanıtlayan ilk adımdı. İtiraf etmeliyim ki bir dizide ilk kez aşkı değil de baba – kız ilişkisini izlemek istediğimi fark ettim. Şimdilik, aşk olayına hemen girilmeden Demir ve Öykü’nün hikâyesini izlemek ilk tercihim.
Tüm kırgınlığına rağmen gözünü açar açmaz soluğu babasının yanına alan Öykü, izlerken yüreğimde bir yerlere dokundu. “Artık ölsen de umurumda değil!” sözleriyle ne kadar kırıldığına dikkat çekmek istese de babasının uyanmasına karşılık yetimhaneye gitme fikrini kabul eden Öykü, bir kez daha Demir’e verdiği değeri gözler önüne serdi. Demir’in babaya evrilmesini nasıl bekliyorsam Öykü’nün de Demir’e “baba” diyeceği ilk anı da aynı merak ve istekle bekliyorum.
Ait olma fikrine alışkın olmayan Demir, çareyi ilk fırsatta Öykü’den kurtulmak olarak bulsa da ne yaparsa yapsın Öykü’den ayrılamayacağını kaçmak için çıktığı koridordan, Öykü’yle birlikte dönüşüyle bir kez daha kanıtlandı. Demir’in “ait olma” fikrinin altında Cemal’in söylediği “Ne o? Onu da mı ben kaparım diye korktun?” sorusunun olduğunu düşünüyorum. Belli ki geçmişte ikilinin arasında soğuk rüzgârlar estiren bir aşk hikâyesi yatıyor. Demir’in herkesten kaçmak, kendini güvende tutmak için yalnız olma isteğinin dayanağı yalnızca yetiştirme yurdu değil anlaşılan. Görünen o ki; Cemal, hikâyeye sandığımdan daha çok kapı açacak. Diğer taraftan Demir’in, Öykü ve kendisi arasında verdiği psikolojik savaşta Öykü’nün galip geldiğinin sinyallerini daha kuvvetli almaya başladık.
Candan’ın “Size imreniyorum, Öykü gibi bir kızınız var ve siz de çok iyi bir babasınız.” sözleri üzerine yaptıklarını sorgulama gereği duyan Demir’in, baba – kız olma yolunda bir duvarının daha yıkılmasına tanık olduk. “Bunu bir de Öykü’ye sormak lazım” diyerek her ne kadar Öykü’nün gözünde iyi bir izlenim yaratmadığını düşünse de “Her baba kızının kahramanıdır” diyen Candan bir kez daha haklıydı. Demir, kendini Öykü için siper ettiği an, çoktan Öykü’nün kahramanı olmuştu bile. Gerek sınıfta arkadaşlarına anlatırkenki mutluluğuyla, gerekse gururla Candan’a “Babam beni kurtardı!” deyişiyle babasıyla gurur duyduğunu her fırsatta haykırıyordu zaten. Demir, Candan’dan duyduğu “Siz isteseniz de kötü biri olamazsınız.” cümlesini hayatında yeni bir çıkış noktası yapmak istemiş olacak ki bu hafta onun etrafındakilere zarar vermeden bulunduğu ortama uyum sağlama çabasına tanık olduk. Evde kimse yokken temizlik yapan, ufak tefek problemleri halleden, tamir eden bir Demir izlemek “Bu adamdan on numara baba olur!” dedirtti bana. Vurdumduymaz tavrının altında yatan Demir, görünen Demir’den daha çok kaptı beni. Öykü ve Candan’a yakın olmak için bir kez daha Uğur’u harcamaktan çekinmeyen Demir “kahraman olmak” adına çıktığı yolda işleri bir kez daha eline yüzüne bulaştırmayı da ihmal etmedi tabii. Ne yalan söyleyeyim bir tarafı yaparken diğer tarafı yıkan Demir “Yahu ayarın olsun be adam!” diye çıkışmama sebep oldu. Belli ki ikinci bir “Cemal” vakası bizleri bekliyor. Candan’ın Uğur ve Demir’i suçüstü yakalamasının üstüne işler iyice çıkmaza girerken Demir’in, bu işten de Uğur’u satarak sıyrılacağını düşünüyorum. Olası bir üçüncü kez satılma durumunda Uğur’un pençelerini daha kuvvetli çıkaracağı aşikâr. Bu sobeleme bize neler getirecek, bakalım.
Şimdi biraz da bana göre bu dizinin en güçlü karakteri olan Öykü’yü ele almak istiyorum; 8 yaşına rağmen her türlü psikolojik savaşla baş edebilmesi, beni Öykü’ye hayran bırakıyor. Teyzesinin onu hasta olduğu için terk ettiğine inanan Öykü, aynı durumu babasında da yaşamak istememiş olacak ki, biyopsi için odaya gelen hemşireyi atlatıp kaşla göz arasında hastaneden kaçıverdi. Öykü, şimdilik oradan kaçtı kaçmasına ama belli ki hastalığını pek uzun süre saklayamayacak. Hastalığının ilk belirtilerini fark eden Öykü’nün yaşadığı üzüntüye canı gönülden ortak oldum sanki. Bu konuda küçük oyuncu Beren Gökyıldız’a, Öykü karakterini bu kadar içselleştirebildiği için satırlar dolusu tebrik yazabilirim. Harf harf ezberlediği yazıyı unutması ya da sözlüden düşük alması değildi Öykü’yü asıl yıkan; hastalığının belirtilerinin ortaya çıkmış olmasıydı. Daha şimdiden onu bir silgiyi dahi tutamayacak hâle getiren bu hastalıkla Öykü, çetin bir savaşa girecek gibi görünüyor. Bu konuda tek tesellim doktorunun Öykü’nün peşinde olması… Doktor, er geç bu hastalığı gün yüzüne çıkaracak ve bu süreçte Demir’in, Öykü’nün sandığının aksine ona sahip çıkacak diye düşünüyorum.
Diğer taraftan Öykü ve Candan ilişkisini baktığımda Öykü’nün, Candan’ı bu kadar sevmesi ve onun evinde kalmak istemesinin altında da “baba sevgisi” olduğunu düşünüyorum çünkü Demir, sadece yanında Candan varken Öykü’ye babalık yapıyor “kızım, yavrum” gibi içten kelimeler sarf ediyor ve bu durum ikiliyi her geçen gün birbirlerine daha çok yaklaştırıyor, onlara birbirlerini tanıma fırsatı sunuyor. Bu durumun hâliyle Öykü’de, Candan isteğini katladığını düşünüyorum. Yani Candan; Öykü ve Demir ilişkisinde en kuvvetli basamak. Hatta Öykü’nün bu durumu tamamen kendi lehine çevirmek adına Demir – Candan ilişkisini kuvvetlendirecek hamleler yapacağına inanıyorum. Candan’ın da Demir’le konuşurken onun baba yönünden etkilendiğini düşünürsek Öykü’nün işi hiç de zor değil.
Son olarak Candan cephesine de biraz değinip yazımı öyle sonlandıracağım. Candan’ın da içimi titreten çok başka bir hikâyesi var. Tıpkı Demir ve Öykü gibi o da bu hikâyenin “kanadı kırık” kahramanlarından. Yıllar önce bir şekilde kardeşinin ölümüne sebep olmuş, babası onu bu yüzden affetmemiş, bir de üstüne annesini kaybetmiş… Kısaca Candan da bu zamana kadar kendi başının çaresine bakmayı öğrenerek gelmiş. İçinde kopan fırtınalara rağmen hem etrafındakilerden hem de hayvanlardan sevgisini esirgememiş belki de ablalık görevini yerine getirememiş olmayı, böyle bastırabilmiş bir karakter Candan. Her ne kadar duygularını bastırmaya çalışsa da tamir edilmiş gördüğü Seda’nın bisikleti ile yıkılışı, bu konuda pek başarılı olmadığını gözler önüne serdi. Henüz konuya çok girilmemiş olsa da ofisini kapatmasının, evini ve tablolarını biran önce satmak istemesinin altında ciddi bir para sıkıntısının yattığı aşikâr yine de Candan pek çok yönüyle tamamen kapalı bir kutu şimdilik. İlerleyen zamanlarda Candan için Murat ve Demir arasında soğuk savaş rüzgârlarının eseceğine de hiç şüphe yok. Belli ki Murat, bu ilişkinin en kuvvetli zorlayıcılarından biri olacak ve bana kalırsa Murat’ın yeri sadece Candan ile alakalı da kalmayacak ve Murat, Öykü’nün hastalığı ile ilgili de kilit noktalardan birisi olacak.
Üçüncü bölümünü de seyirciden tam not alarak kapatan Kızım‘ın bu haftaki yorumunun da sonlanma zamanı geldi. Gelecek bölümleri iple çektiğimi belirterek, her geçen gün merakımın daha da arttığını ekliyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgilerimle…