ŞAHANE DAMAT 2. BÖLÜM
Yalanla ilgili iki şey bilirim: ilki yalan “bir kerecik” söylenmez. Bir defa söylediyseniz mutlaka ucuna kıyısına başka yalanlar eklersiniz. İkincisi de yalan söyleyenin zeki olması gerekir. Çünkü yalan bir kurgudur nihayetinde. İyi bir kurgu için de düşünmek ve plan yapmak gerekir. Eğer kurgunuz sağlam değilse yalanınız sizi yarı yolda bırakıverir.
Melike’nin kendi ayakları üzerinde durabilmek için ailesine söylediği yalan da bütün yalanlar gibi doğurdu elbette. Almancı ailenin pat diye çıkıp gelmesi Melike’nin yalanının kuyruğuna bir başkasını takmasını da zorunlu kıldı. Tam da bu noktada biz ilk bölüm izlediğimiz; saf, sakar ve masum kızın içindeki pratik zekâyı ve kriz anında paniklemeyen soğukkanlılığı gördük.
Karşısında ailesini gördüğü anda Mehmet’in ona muhtaç oluşunu kendi adına çok önemli bir sayıya çevirdi ve şantajı yapıverdi. Üstelik o şantaja bağlı ikinci bir oyun kurarak… Sorununu en azından ailesi açısından şu anda çözmüş görünüyor. Annesini ve kardeşlerini Mehmet’le nişanlı olduğuna inandırırken Mehmet’i de kendisiyle birlikte oynamaya ikna etti.
Olayın diğer kahramanına gelince, henüz karakteriyle ilgili bütün ipuçlarına ulaşamadık ama bu bölüm anne – babasının ölmüş olduğunu da öğrendik. Altında belli ki bir hikâye var bu işin, belki öykünün ilerleyen bölümlerinde bir dönüm noktasında karşımıza çıkacak, tekrar. Ben şimdilik alıp bir kenara not ettim, bu detayı.
İlk bölümde Mehmet’in İlknur’la nişanlı olmasına rağmen ona âşık olmadığını düşünmüştüm. Bu bölüm İlknur’un Suna’nın yeğeni olduğunu öğrenince bu nişanın Suna ve onun minyatürü olan yeğeni tarafından planlanmış olduğunu hissettim. Belli ki zengin ve uyanık teyze, hem yeğenine hayırlı bir kısmet bulmuş hem de kazanılan paranın aile içinde kalmasını garantilemiş. Mehmet’in İlknur’a tavrına bakınca da o ilişkide aşk olmadığı kesin. Melike’nin şantajını pek de enine boyuna düşünmeden hele hele İlknur boyutunu hiç tartmadan hemen kabullenmesi de İlknur’u çok da ciddiye almadığının kanıtıydı.
Amcasının ısrarla “Kız güzel mi?” diye sormasına da fazla direnemeyip “güzel” cevabını verdi, Mehmet. Bu da en azından artık Melike’nin farkında olduğunun bana göre kanıtı. Üstüne üstlük Melike’ye “püsküllü bela” dese de durumdan pek şikâyetçi de görünmüyor Mehmet Bey. “Püsküllü” giderek bir sevgi sözüne dönüşecek gibi…
Üstelik Melike’nin pratik zekâsına ve kriz çözücülüğüne de ilk elden tanık oldu Mehmet. Diva’nın yaratacağı büyük problemi hiç tereddüde kapılmadan ve kontrolü eline alarak hızla çözen Melike’yi görünce sorun çıkarmak için bahane arayan ve manasız öz güveninden başka bir niteliği olmayan İlknur’dan soğuması da yakındır bana göre.
Nişanlılık oyunu ve Mehmet’te Melike’ye karşı sempati de başladı. Şimdi yavaş yavaş sempatinin hoşlanmaya oradan da sevgiye evrilmesi aşamalarına geçeceğiz, belli ki.
Romantik – komedi kuralları gereği geçen bölüm komedisi bol bir bölüm izlemiştik, bu bölüm ufak adımlarla romantizmin ayak sesleri işitildi. Ben sevgili senaristçiklerimi biraz biliyorsam romantizmi güçlenmiş, dolu dolu bölümler yolda demektir.
Mehmet’in karakterine ait detayların da artık gelmeye başlamasını bekliyorum sabırsızlıkla. Baklava – börekli, karizmatik sevgili doktorumuzun insan yönü beni daha çok ilgilendiriyor açıkçası.
İlk bölüm Melike’nin sakarlıklarını aşırı bulmuştum ikinci bölümde onların epeyce törpülendiğini çok sevinerek izledim. Melike böylece gerçekten sempatik, sıcak ve göründüğü gibi saf bir kız olmanın ötesine geçti. Özellikle alttan alta zekâya yapılan vurgu hoşuma gitti.
Baştan beri Burcu Özberk için “Melike” ye çok güzel uydu diye düşünmüştüm. İkinci bölüm itibariyle bu kanım daha da güçlendi. Canlı bir oyunculuk sergiliyor ve abartıya kaçmadan sahnenin odağını elinde tutmayı biliyor. Bölümler ilerledikçe ve kimlik netleştikçe çok daha ustalıkla götüreceğine inanıyorum, rolü.
Benim dizideki en büyük favorim ilk gördüğüm sahneden beri Tahsin. Geçen bölüm de bayılmıştım ama bu bölüm bornozla albaya yakalandığı sahnedeki coolluğuna bittim. Melike ve Mehmet’le dostluğunun geçmişine inildikçe karakter daha net çıkacak ortaya ama duş yaparken arya dinleyen, evini heykellerle dolduran, kılığı kıyafetiyle, tarzı ve hâliyle gerçekten İngiliz soylularını çağrıştıran Tahsin çok da iyi bir oyuncunun elinde çok şükür ki. Bir başkası oynasa iki boyutlu ve sığ görünecek bu tipleme Mesut Yılmaz’ın oyunculuğuyla çok başka bir yere taşınıyor. Ben merakla Tahsin’in hikâyesinin detaylarını bekliyorum sevgili senaristçiklerim. Siz boşuna böyle enteresan bir tip yaratmazsınız. Altından ne çıkacak ve Mesut’un elinde neye dönüşecek çok merak ediyorum.
Bu bölüm tanıştığımız Albay’a gelince: Ben ona zihnimde bambaşka bir anlam yükledim. Albay, sıradan bir tatlı kaçık değil. O günümüzün “komplo teorileri” üreten ve bunların doğruluğuna inanıp kendince yarattığı sanal âlemde yaşayan çevremizde gördüğümüz pek çok tipin sembolü aslında. Ürettikleri komplo teorilerine sımsıkı sarılıp kendilerine değil belki ama çevrelerindekine hayatı zorlaştıran tiplerden biri o. Sevgili Albay, bazen hayatta bazı şeyler sadece göründükleri gibidir. Her şey gizli bir mesaj yüklü değildir. Kazibe, Kazibe’dir mesela, Alman ajanı değil. Basit gerçekleri görebilseniz de biz de rahat etsek demek istiyorum. ( İlle alt metin arayacağım ya 🙂 )
Dizinin Almancı kanadında da bu bölüm ciddi revizyon yapılmıştı bana göre. Cennet, Tufan ve Kazibe’nin konuşmalarındaki aksan hafifletilmiş, abartıları azaltılmıştı. Yine de ben kendi adıma Tufan ve Cennet’le ilgili pozitif değilim. Mümkünse o iki kardeşi el ele tutuşturup Almanya’ya iade etsek mi? Olmuyorsa bari Tufan’ın tipine biraz el atalım.
Her ikisinin de öyküde vites değiştirici, yol açıcı bir katkılarının olmadığını düşünüyorum. Annelerinin dediği gibi anca “boş boş bakıyorlar” özellikle Tufan gözümün önünden bi’ çekilse pek bi’ sevineceğim.
Binnur Şerbetçioğlu, bu bölüm abartılı geldi bana. Çok abartılı jestlerle ve yüksek perdeden konuşmalarla gözüme battı. Oynadığı karakterin doğasında abartı var biliyorum ama tam da bu nedenle çok daha soft bir oyunculuk istediğini düşünüyorum. Yine de siz bilirsiniz.
İlk bölüm beni epeyce rahatsız eden efektler de gitmiş ona da ayrıca alkış… Ancak görüntüler adına aynı şey söyleyebilmem çok zor. Özellikle duygu boyutu olan sahnelerde yakın planlar gerek diye düşünüyorum ve daha net bir kadraj… Çekim planları da biraz dağınık geliyor bana… Umarım yeni bölümde daha derli toplu ve temiz hâle gelir.
İlknur’un Melike ve Mehmet’i sarmaş dolaş görmesiyle noktaladık bu bölümü. Hemen bir ayrılık gelmeyeceğine göre, Melike’nin parmağındaki koca taşlı yüzüğü gören İlknur’a nasıl bir oyun anlatacaklarını merakla bekliyorum. Girişleri bitip hikâyenin tam anlamıyla açılmaya başlayacağı bir üçüncü bölüm geliyor diye düşünüyorum.
Bütün ekibin emeğine sağlık, haftaya görüşmek üzere…