Savaşçı 11. bölüm
Yazar: Sinem ÖZCAN
Yaz sezonunun sona ermekte olduğu günlerde, yeni yayın dönemine erken giren yapımlardan biri oldu Savaşçı. Bu akşam farkına vardım ki çok özlemişim ben Savaşçı’yı izlemeyi. İlk sezonu isabet alan helikopterle kapamıştık. Her ne kadar ekibin büyük zarar görmeyeceğini tahmin etsek de daha yoğun ve zorlu bölümlerin geleceğini de biliyorduk.
İkinci sezonda dizinin yönetmen koltuğundaki isim Murat Saraçoğlu olmuş. Rejisine Karagül’den biraz aşinayım ama dizinin daimî izleyicisi olmadığım için asıl burada tanışacağım kendisiyle. İki de yeni oyuncuyla karşılaştık. Koray Şahinbaş ve Onuryay Evrentan Atasalihi… Helikopterin düşürülmesi ve Alpay Kopuz’un hedef alınmasının arkasında Doktor yani Koray Şahinbaş ve onun maşası Elmas var gibi duruyor. Ancak ilk sezondan öğrendiğimiz, görünen düşmanın çok da önemli olmadığı. Asıl mühim olan onun gerisinde görünmeyen ancak sezilen fakat asıl planı yapanların varlığı.
Geçen sezonun son yorumlarında hedefin artık Bozok Yüzbaşı olmaktan çıkacağını söylemiştim. Daha önemli ve kilit bir ismin asıl hedef olacağı belliydi ki bunu da sezon finalinde görmüştük. Bu bölüm, Albay Kopuz’un neden hedef olduğunu öğrendik. Hazırlığını yaptığı çok önemli bir planın durdurulabilmesi için onun yok edilmesi gerekiyor. Anlaşılan Kılıç Timi bu sezon, Kopuz Albay’ı korumak ve onun üzerine yapılan planı bozmakla meşgul olacak. Bu Kopuz Albay’ın daha ön plana çıkması anlamına geldiği için fikre bayıldığımı söylemeliyim.
İzlediğim tüm dizi ve filmlerden, okuduğum kurgu kitaplardan çıkardığım bir sonuç var: Çatısı iyi kurulmuş bir öykü kendi yolunu çiziyor. Hatta o kadar kendi yolunu çiziyor ki siz yazar olarak bu yolu beğenmez, tercih etmez ve değiştirmek isterseniz sizin sokmaya çalıştığınız kanala direniyor; tıkanıyor ve akmıyor. Eğer öykünün kendi yolunu bulmasına izin verirseniz o zaman kendi ihtiyaçlarını, çatışmalarını ve yan yollarını o kendiliğinden açıyor. Savaşçı’da en sevdiğim şeylerden biri bu. İlk sezon, öykünün ana kahramanı Kağan Bozok etrafında yürüdü ve bu çok doğruydu ama bir nokta geldi artık ortaya çıkan görünür düşmanların onu hedef almaları ve onunla kişisel hesaplara girmeleri öyküyü doyurmaz oldu ve bir kademe öteye taşındı. Bu yapılırken ağırlık merkezi kaydırılmadı sadece yeni bir denge kuruldu. Bugüne dek Kaan’ın düşmanlarıyla uğraşmasını izlerken bugünden sonra onun için önemi çok büyük birini korumaya çalışmasını seyredeceğiz.
Savaşçı’nın sevdiğim ikinci özelliği de yaratılan “kötü”lerin birbirine benzememesi ve onların iki boyutlu çizilmemesi… Tepegöz, lider olmaya özenen ama özünde çapsız bir adamdı. Ardından gelen Akın, Baran ve Nihat üçlüsü “görünmeyen” asıl düşmanın tetikçileriydi. Şimdi karşılaştığımız Doktor ise sıkı bir psikopat gibi görünüyor. Onun ne Kağan’la ne Albay’la çok kişisel bir derdi yok. O, insanlara acı çektirmekten ve onları kullanmaktan zevk duyan bir psikopat. Nereden edindiği belli olmayan bir kültürü var. Buna dayanarak kendince basit bir felsefe oluşturmuş. Örgüt içinde ama onlardan daha farklı bir görüntü çizerek yükselmiş gibi görünüyor. Benim ilk izlenimim onun daha öncekilerden daha zeki olduğu ve daha uzun süre hayatta kalabileceği.
Elmas ya da ısrarla vurguladığı adıyla Rojda, Doktor tarafından kandırılmış ve onun tetikçisi olmuş bir kadın görüntüsü veriyor. Açıkçası Doktor’da Koray Şahinbaş’ı çok beğendim ama Elmas‘ta Onuryay Evrentan Atasalihi için şu an kararsızım. Belki karakter belirginleştikçe benim fikrim de netleşir. Elmas’ın Doktor kadar uzun ömürlü olmayacağını da düşünüyorum; bakalım, bekleyip göreceğiz.
Bu sezon bir diğer değişiklik de İlyas’ın sonunda çok istediği Kılıç Timi’ne katılması olmuş. Buna da ayrıca sevindim. Kılıç Timi’nin bir “çaylak”a ihtiyacı vardı ve Ali Tarık Fındık’ın sıcak bir enerjisi var. Onu timde daha sık görmek güzel olacak. Söylemeden geçmeyeyim bu hafta en bayıldığım replik de Emre’nin İlyas’a “sarışın şişe mantarı” demesi oldu. Kimin aklına geldiyse kutluyorum. Bayıldımmmm…
Sahada çok zorlu bir mücadeleyle kazazedeler kurtarılırken en büyük acıyı da yaşadıkları belirsizlik nedeniyle Ankara’daki yakınları çekti. O sahneleri gözlerim dolu dolu izledim ve en ağır koşulların da onlarınki olduğunu düşünüyorum. Çatışmanın ortasında can derdi taşımak tahmin edemeyeceğim kadar güç ama sevdiklerinin başına ne geldiğini bilmemek, hele hele onlar için elden hiçbir şey gelmemesi de dayanılır, katlanılır azap değil. Üstelik bunu bir kere de yaşamıyorlar; oğulları, kocaları, kardeşleri her veda edip gittiğinde bir daha onları görüp görmeyeceğini bilmemek cehennem azabı diye düşünüyorum. Herkesin kaldırabileceği bir şey değil. Ondan da öte, insanı bambaşka bir psikolojiye sokan bir durum. Bununla yaşamaya alışılır mı emin değilim ama hayatı hep diken üstünde geçirmek kolay kaldırılabilir bir durum değil.
Aslı, bu olguyla gerçek anlamda ilk kez tanıştı bu bölüm. Kağan’la yeni yeni başlayan ilişkisi bu kadar zorlu bir sınava nasıl ve ne kadar dayanacak bilemem ama ilk bölümden beri düşündüğüm biçimde ilerliyor Aslı – Kağan ilişkisi. Kağan, net bir adam ve kendi söylemiyle “ölümle defalarca burun buruna gelmiş” bir adam olarak hayatı ciddiye alıyor. Aslı’ya hamleleri de hep net ve doğrudan. Oynamıyor, eveleyip gevelemiyor. Aslı, belki de onun en çok bu tarafından etkileniyor ancak Kağan’ın değişmeyen ve asla değişmeyecek tarafı, onun hayatının mesleği oluşu ve Aslı, ne yaparsa yapsın onun bir parçası olamayacak. Yapması gereken Bayram’ın karısı Hatice gibi durumu kabullenmek ve o hayata entegre olmak. Ne var ki Aslı, Hatice gibi değil, o dominant bir kadın. Hayatının merkezinde şimdiye kadar hep kendisi olmuş. Koşulları o belirlemiş, seçimleri o yapmış. Şimdi bunu terk etmesi ve Kağan’ın yaşamına adapte olması çok zor. Nitekim ilk arızayı da verdi bile. Onu hastaneye davet eden Kağan’la görüşememek Aslı’yı öfkelendirmeye yetti. Kendince gerekçesi haklı olsa da Kağan’ın koşulları bu ve değişmesi söz konusu değil. Onun hayatının ilk sırasında daima işi var ve öyle kalmak zorunda çünkü hayatı da işine bağlı.
Aslı, bu gerçeği görüp savaşmaktan vazgeçmek zorunda. Kendine o hayatın içinde alan açıp o alanda mutlu olmayı öğrenmesi gerekecek ki bu da onun kişiliğinde bir kadın için çok güç. Aslı değişmedikçe o ilişkinin de düzgün gitme şansı yok. Her ilişkinin dinamiği farklıdır ve çiftlerden birinin daha özverili olmasını gerektirir. Burada da koşullar Aslı’nın verici taraf olmasını zorunlu kılıyor, onun gelişimi ve değişimi de ancak böyle mümkün olacak.
Sezon arasında en çok özlediklerimden biri de Kubilay olmuş, izleyince fark ettim. Onun Aslı’nın hayatında kendini konumlandırışına onunla diyaloğuna bayılıyorum. Bunca sertliğin, savaşın ve kanın içinde izleyene hoş bir nefes alma imkânı sağlıyor.
Bölümün en bayıldığım sahnesi yine Kopuz Albay ve Kırlangıç Paşa diyaloğuydu. Kırlangıç Paşa’nın evladını kaybetme korkusu yaşayan baba duygusallığının yanında Albay’ın yalnızlığı öyle iyi vurgulandı ki gözlerim dolu dolu seyrettim. Baştan beri Kopuz Albay’ın güçlü görüntünün altındaki tek başınalığı canımı acıtıyor hele “Hastane odasında yalnızlık çok zor!” deyişi gerçekten içime işledi. Öte yandan Kırlangıç Paşa’yı da hayatta tutan, sadece onun varlığı bunu sezmiştim ama bu bölüm iyice emin oldum. “Beni gömmeden ölme!” deyişindeki içtenlik ve onu kaybetme korkusu o kadar iyi geçti ki… Bölümün tartışmasız duygusu en güçlü sahnesiydi. Kopuz Albay’da Murat Serezli oyunculuğuna ilk bölümden beri hayranım hele onun Alp Öyken’le sahnelerini izlemeye doyamıyorum.
On birinci bölüm, çok akıllıca kurgulanmış bir sahneyle final yaptı. Hemşire kılığına giren Elmas’ın elini kolunu sallaya sallaya Albay’ın odasına gireceğinden korkmuştum açıkçası. Yıldız’ın olayı fark etmesi ve timi uyarmaya çalışması da iyiydi ama ondan da iyisi Kağan’ın kadından bizzat şüphelenmesi oldu. Eğer onların yanından rahatça geçip Albay’a ulaşmış olsaydı “bordo bereli” eğitimi yara alacaktı gözümde. Panikleyen teröristin son bir hamleyle oda kapısından içeriye iki el ateş ettiğini gördük ve Kağan’ın yüzündeki şok ifadesinde kestik bölümü.
İçimden bir ses, tehlikenin zaten farkında olan Kopuz Albay’ın boş bulunmayacağını ve yükü timin omzuna bırakıp rahat rahat yatağında yatmayacağını söylüyor bana. Kendini korumak adına bir önlem almıştır diye düşünüyorum yalnız bir şüphe kırıntısı da yok değil içimde. Final sahnesinde Bayram’ı göremedim ben. Umarım ki o, Kopuz Albay’ın yanında, odada nöbet tutmuyordur ve umarım ki o kurşunların hedefi Bayram olmamıştır. Hamile karısının bir ikinci şok yaşamasından yana değil yüreğim. Merakla bekliyor olacağım önümüzdeki haftayı.
Bütün ekibin emeklerine sağlık.