YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

Bence bu hayattaki en şanslı insanlar, ölmeden önce hayallerini gerçekleştirmiş, hayatlarında bir kez olsun gerçek sevgiyi tatmış insanlardır. Benim gibi aşkı henüz hiç tatmamış biriyseniz okuduğunuz romanlarda, seyrettiğiniz dizilerde hayat bulan “muhteşem” çiftlerden aşkın ne olduğunu anlamaya çalışıyorsanız bunun ne kadar da nadir bulunan bir duygu olduğunu bilirsiniz.

 Zeynep, hayatı boyunca yuvasız bir kuş gibi savruldu durdu oradan oraya. Hep kendini ait hissedebileceği bir aile istedi. Abisine bir sözü vardı.Hiç pes etmedi; hayat ona ne sunduysa aldı kabul etti ama hayalleri ve abisine verdiği söz için sonuna kadar da mücadele etti. Sonunda Mehdi’yle kesişti yolları, onun deyişiyle Mehdi’nin kalbi, onun yuvası oldu. O, bu yuvada kendini güvende hissedince korkularından arındı, nihayet kendi kararlarını alabilen güçlü bir kadın hâline geldi.

 Zeynep’in de dediği gibi; çoğu insan bu hayatta hayalleri olmadığı için yaşarken ölüyor. Mezuniyetinde de vurguladı, onu her seferinde düştüğü yerden kaldıran güçtü, abisi.Kurdukları hayalî mahkemelerde okuma hakkını elinden alan babasını yargılarlarken de annelerinin arasında yolunu bulmaya çalışırken de pusulası belliydi.Onun gözlerinde başardım demenin haklı gururunu, kendi ayakları üzerinde durabilecek olmanın tarifsiz mutluluğunu gördüm. Henüz iki yıllık bir mezun olarak onu öyle iyi anlıyorum ki… Doğallığı ve içtenliğiyle en etkileyici sahnelerdendi mezuniyet sahnesi, gözlerim dolu dolu izlediğimi itiraf etmeliyim.

Zeynep’le Mehdi arasında hiçbir engel kalmadı ve o Mehdi’yi çok seviyor,ona güveniyor. Bu bağlılığın birçok nedeni var. Mehdi onu anlıyor, yargılamadan dinliyor, ona kendini güçlü hissettiriyor. Fakat bence en önemlisi Mehdi, onu her konuda karşılıksız destekliyor, görüşlerine ve kararlarına saygı duyuyor. Bunun en bariz örneğini bekaret konuşmasında gördük. Aralarında koşulsuz bir güven oluştuğuna şahit olmuştuk fakat hâlâ Zeynep’in kendi içinde tereddütleri varmış. Mehdi’yi gayet iyi tanımış çözmüş olsa da onun yaşadığı yer, yetiştiği kültür “Acaba mı?” sorusunu oluşturmuş zihninde. Bu sebepledir ki biz ilk kez avukat Zeynep’i gördük karşımızda. Savunmasını hazırlamış bir avukat! Ona “İçimdeki Mehdi’yi öldürmenden korkuyorum!” derken sadece beni kaybedersin demiyor, seni kaybetmekten, beni hayal kırıklığına uğratmandan da çok korkuyorum diyordu aslında.Mehdi bir kez daha farkını ortaya koydu ve bizi hem şaşırttı hem de hiç şaşırtmadı. Çünkü o tam da böyle biri ve bu yüzden Zeynep’in tutunduğu tek dal! Daha önce aralarındaki kültür çatışması, Benal ve bebek gibi engelleri kaldırarak Mehdi’ye “Ben varım” diyen Zeynep’in, zihnindeki engelleri de yıkarak bir kez daha “Ben varım” demesine bu sebeple şaşırmamak lazım.

Zeynep Mehdi’yle kendini, ait olduğu yeri buldu. Peki ya Mehdi? O Zeynep’ten önce mutsuz, karamsar bir adamdı. Bırakın sevilmeyi, en ufak bir mutluluğu bile kendisine hak görmüyordu. Şimdi sevdiği kadının gözlerine umutla bakan, korkusuzca içindeki nahif adamı dışarı çıkarabilen bir insan. Zeynep’le otel odasındaki konuşmasında “Keşke bu konuşmayı hiç yapmamış olsaydık.” dediğinde bir küçük donup “eyvah!”dedim. Mehdi bu kadar yanıltmış olabilir miydi Zeynep’i? Sonrasında “Ben kimim ki bir kadını yargılayayım?” cevabını verdiğinde yüzümde kocaman, şaşkın bir gülümsemeyle kalakaldım ekran karşısında. Eğer Mehdi bu konuda herhangi bir yanlış tepki verseydi Zeynep’teki tüm Mehdi’yi yok ederdi, geri dönüşü olmaksızın. Fakat sonra düşündüğümde hatırladım, Mehdi aslında bu zamana kadar Zeynep’i hiç yargılamamıştı ki bu konuda yargılasın. Çünkü Mehdi adil bir adam. Kendisi başka bir kadından çocuk beklerken Zeynep’i bu konuda yargılamak, onun adalet anlayışına ters. Zeynep tehditkâr bir şekilde, “beni kaybedebilirsin”i de dayatarak o konuşmayı yaptığında, Mehdi’nin siteminin sebebi de buydu. Fakat şu da var ki Zeynep’i bu konuda anlayabiliyoruz. Özür veya utanç değil, korkularıydı onu savunmaya geçiren, en çok da hikâyesinin yarım kalması korkusu…

Zeynep artık hayallerini gerçekleştirmiş, seven, sevilen ve kendi kendine yetebilen bir kadın. Bu da bize Zeynep’le ilgili çatışmanın kalmadığını ve hikâyesinin kâğıt üstünde tamamlandığını gösteriyor. Neden mi? Çünkü başından beri kendini ait hissedebileceği bir yuva arıyordu ve onu buldu. Üstelik Benal konusu, ikisi açısından da kapandı ve bebek için çözüm bulundu. Ayrıca bekaret hiç sorun olmadı ve onlar aşklarını yaşamaya başladı, engeller bir bir ortadan kalktı. Yeni sezonda nasıl bir Zeynep ve daha da mühimi nasıl bir Mehdi göreceğiz, düğüm nereye atılacak merakla bekliyorum doğrusu.

Sezon boyunca Mehdi bize o kadar az verildi ki neredeyse onun hakkında hiçbir şey öğrenemedik. Benim en çok merak ettiğim konu, Mehdi’yi “Ben seni nasıl yargılarım?” olgunluğuna eriştiren durum ya da durumlar. Tamam, zor bir hayatı olmuş; önce babası ölmüş, üniversiteyi kazanmış olsa da gidemeyip erken yaşta iş hayatına girmiş, sorumluluklarını alması gereken bir ailesi varmış ama bunların hiçbiri, o mahalle ortamında yetişmiş bir adamı bu konuma getirecek faktörler değil. O kültürde yaşayanlardan çok farklı! Peki ne oldu da bu kadar farklılaştı, neden bu kadar karamsardı mesela yahut en ufak bir mutluluğu bile hak etmediğini düşünüyordu?  Öykü bize bunu henüz açmadı. Bu açıdan baktığımda hikâye tam da Mehdi’de düğümleniyor gibi görünüyor. Artık Zeynep’e hiçbir konuda  daha fazla fedakârlık yaptırmamaya kararlı Mehdi’nin hikâyesine girildiğini görecek miyiz yoksa orası kocaman bir boşluk olarak mı  kalacak izleyip göreceğiz.

Bölümde Zeynep’le Mehdi sahneleri ve mezuniyet konuşması çok hoşuma gitse de değişen ve dönüşen birçok şeyi de fark etmedim değil. Bu konuda naçizane bir iki şey söylemeden bitirmek istemiyorum. Dizide son bölüme kıyasla tamamen değişmiş bir Nermin ve ona nazaran daha az da olsa eskisinden farklı bir Sakine vardı karşımızda. Nermin, daha evvel aynı yerde bile bulunmak istemeyeceği insanlarla tatile gitti, Sultan’a tahammül etti. Yetmedi bir de sevgi pıtırcığı olup çıktı. Halbuki Kibrit’e karşı tavrı açık ve netti, Zeynep’e kapının yolunu gösterecek kadar açık hem de. Sakine’yse hangi ara “Nermin önde otursun, onun emeği Zeynep’te daha fazla.” diyecek duruma geldi algılayamadım, altı hep boş kaldı maalesef. Ekrem’se asla gidemem derken bir anda her şeyi arkasında bırakıp şirketin de içini boşaltarak terk etti Nermin’i. Faruk hangi ara Emine’yi kalbine aldı onu da hiç çözemedim  ve ilişkileri pek de inandırıcı gelmiyor bana açıkçası. Evet, belki öyküde yepyeni bir yola giriliyor fakat karakterlerdeki bu ani değişimler dizinin ruhuna pek de uymuyor doğrusu. Umarım biten çatışmadan daha güçlü bir düğümle dizi, bizi ekran karşısına bağlamaya devam eder önümüzdeki sezon.

 Yazımı bitirmeden önce şunu da eklemek istiyorum. Doğduğun Ev Kaderindir benim Dizi’Sin ailesinde yazdığım ilk dizi, o yüzden benim için hep çok özel ve anlamlı kalacak. Yazan kalemlerin ellerine, tüm oyuncuların ve emeği geçenlerin yüreklerine sağlık.

Yeni sezonda görüşmek üzere…

 

 

Benzer Yazılar

Bir Yorum Yazarak Siz de Katkı Sağlayın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.